Bunca kazanılmış hakkın gasp edebilmesi, hiçbir hükümet döneminde olmadığı kadar işçi sınıfına saldırabilmek, yeni sömürü biçimleri icat edip uygulayabilmek, nasıl mümkün olabildi?
Bu soru sendikacıların önünde durmaktadır. Cevaplanmaya niyet edilmedi yıllar yılı. Ama gelen saldırılar çok büyük. Sorudan kaçarak saldırılar göğüslenemez.
Birkaç cevabı var. Kanımca en büyüklerinden biri basındır. Şöyle: Basının, bireylerin ve toplumların üzerindeki etkisi artık herkesin malumu. AKP’nin ilk 3-4 yılda gazete ve televizyonları ele geçirmek için adeta bütün mesaisini harcamış, neredeyse her yöntemi kullanmış olmasının bir sebebi de budur. Basın hiç bu kadar iktidar borozanı olmamış, gazeteci hiç bu kadar satmamıştı kalemini. Bu sayede, fantazileri gerçekmiş gibi sunan, zehiri şeker diye yutturan bir medyamız oldu. “Aileleriyle 70 milyonluk nüfus, seçmenin yüzde 90’ı, işçi, memur, işsiz ve emekli, bunca saldırıya rağmen nasıl oluyor da hâlâ oy veriyor” sorusunun cevabı, ne reisin karizması, ne AKP’nin programı, yaptıklarıdır. Sihir, kontrollü basının balonlarıdır, yalanlardır.
Şu tesbit yerindedir: “Basın bu denli ele geçirilmese, bu denli iktidar borozanı olmasaydı, AKP, işçi sınıfına saldırısının hiçbirini gerçekleştiremezdi, beceremezdi.”
BALONLAR PATLIYOR
Ekonomik kriz derinleşiyor. Balonlar patlamaya başladı. 2010’dan beri çırpınıyorlar. Bütün çabaları boş çıktı. Ekonomiyi batırdılar. Yıkıntının altında kendileri de kalacak. Görüyorlar. Bu yüzden de yıkıntıyı işçinin üzerine çevirmek için akla gelmedik şeyler icat ediyorlar. Hele de 2010 sonrası yaptıkları…
40 bine yakın mahkumu, “denetimli serbestlik” diye maaş, yol parası, yemek vermeden çalıştırmaları bu yüzden.
“Ulusal İstihdam Stratejisi” diye cafcaflı isim verdikleri planla, taşeron işçiliğini ve esnek çalışmayı yaymak istemeleri bu yüzden.
İşsizlik fonundaki yağmalar bu yüzden.
Devletin İŞKUR’unu, köle taciri merkeze çevirmeleri bu yüzden.
Büyük kısmı yabancıların olan 447 köle tüccarı şirkete işçi kiralama yetkisi vermeleri bu yüzden.
Çoğu yabancıların olan BES’lere 45 yaş altındaki her çalışandan zorla para kesmeye çıkmaları bu yüzden.
BES’de biriken paraları devlet tahviline ve hisse senetlerine yönlendirmeleri bu yüzden.
Anayasal grevlere yasaklamaları bu yüzden.
Zorunlu arabuluculuk bu yüzden.
Ücret ve kıdem tazminatı alacaklarında zaman aşımını kısmaya kalkmaları bu yüzden.
65’e çıkardıkları emeklilik yaşını daha da yükseltmeye niyetlenmeleri bu yüzden.
Belirli süreli sözleşmeyi yaymaya çalışma, belirsiz sürelilerin kıdem tazminatını fona aktarma bu yüzden.
Memurun iş güvencesine saldırı bu yüzden.
İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerini daraltma, yürürlüğü 3 yıl öteleyerek 3 yıl daha iş cinayetine vize vermek bu yüzden.
Ekonomide milli seferberlik lafları bu yüzden.
Son ayların basınına bakıyoruz. Yandaş basın ve sendikalara bile verilmiş bir taslak yokken, zehirli kampanyaya aylar öncesinden başladıklarını görüyoruz. Konu kıdem tazminatı. Ve yüzleri bile kızarmıyor o koca yalanlardan.
Bir not: AKP’nin iktidar tarihinden öğrendik ki, kontrollü basının yalanı ne kadar büyükse, bilin ki, işçilerin kaybı da o kadar büyük olacaktır.
YA SENDİKALAR?
Yalan dünyası, ekmeksiz yaşamanın “meziyetlerini” işçiye habire anlatırken, bu tarafta hâlâ bir hareket yok. Sendikacılardan, konfederasyon yöneticilerinden bahsediyorum.
Bütün gazete ve televizyonlar hükümetin emrinde değil şükür. Hâlâ namusuyla yazan epey köşe yazarı var şükür. Daha da ötesi, ne kadar yandaş olurlarsa olsunlar, konfederasyon yöneticilerine, sendika başkanlarına ekran yasaklayacak noktada değiller şükür. Ama, işçi sınıfı yıllar boyu saldırı yaşarken sendikacılar bu imkanları değerlendirmediler. Yalan dünyasının yalanlarına cevap vermeye çalıştılar sadece. O da aylar sonrasında. Atı alan Üsküdar’ı geçtiğinde.
2003’ten beri grevlere kanunsuz şekilde yasak üzerine yasak koyabilmeleri, sendikacıların medyayı kullanmasında çok ciddi bir zaaf olduğunu göstermektedir. Şimdi yeni saldırı. Kıdem tazminatında yalan üstüne yalan. Milyonlarca işçinin beyni zehirlendi. Atı alan Üsküdar’ı geçiyor neredeyse. Hâlâ sendikalarda bir hareket yok. Toplum ve işçiler, yalan dünyasına teslim edilmiş.