Ekonomik kriz artık inkar edilemeyecek ve görmezden gelinemeyecek bir durumda. Önümüzdeki kış, vatandaşı ciddi oranda etkileyecek zamlarla geliyor. Her kesim bu gelişin farkında ve dillendiriyor.
Krizin yükünü hafifletmek isteyen işverenlerin daha doğrusu kârı ve ciroyu sabit tutmak isteyen sermayedarın ilk işi işçi ücretlerini, işçilik giderlerini kısmak olur. Oysa bu, lokal ve kısa süreli krizlerde düşünülecek çözümdür. Ama böylesine derin, etki süresinin ne kadar olacağı belli olmayan ve tüm kesimleri ağır etkileyecek krizlerde hiçbir faydası olmayacaktır.
Oysa bazı işveren örgütleri krizi fırsat bilerek işçilerin kazanılmış haklarını ellerinden almak istiyorlar. Anlaşılıyor ki krizin boyutu konusunda kafaları hâlâ net değil. “İstihdamdaki katılıkların giderilmesi gerek” diyorlar. Katılıklardan kasıt, kıdem tazminatı ve kurallı çalışma. Eğer kıdem tazminatı ve kurallı, düzenli çalışma kriz gerekçesiyle ortadan kalkarsa bir daha geriye dönmek mümkün olmayacaktır. İşçinin tam olarak kölelik şartlarında çalıştırılmasına kim itiraz edebilecektir?
Basına da yavaş yavaş krizin üretim ve çalışma hayatı üzerindeki etkileri yansımaya başladı. Otomotiv üretim ve satışındaki yavaşlama, giderek uzun ücretsiz izinlere ve işten çıkarmalara dönmeye başladı. Otomotiv öncü sektördür ve orada başlayan kriz diğer sektörleri de etkiler. Gıdaya sıçrayacak kriz sadece işten çıkarma olarak kalmayacaktır. Sağlıklı gıdaya ulaşımı da engelleyecektir. Giderek artan gıda fiyatları tüketiciyi daha ucuz hatta merdiven altı üretime yönlendirecektir. Bugün yaşanan şarbon tehdidinden daha büyük ve yaygın tehlikeleri de yaşayabiliriz. Halk sağlığını korumak için üretilecek çözümler, krizden korunmayı da beraberinde getirecektir. Kayıt altında bir üretim ve istihdam, sağlıklı gıda demektir. Sendikalı işyerlerinde doğal bir denetim ve kaçınılmaz denetim vardır. Bu gerçekler ışığında işsizlik fonunu betona gömen iktidar, istihdam yaratacak gerçek sanayicilere destek olmalı. Böylelikle işsizliğin artması önlenecek aynı zamanda kayıt altında ve sağlıklı üretim de sağlanmış olacaktır.
Peki ne yapmalı? Bu soruyu her kesim başta da hükümet sormalı ve acilen çözüm yolları üretmeli. İşçi sendikaları da kaçamayacakları bu krize karşı acilen kendi planlarını tartışmaya başlamalı. İşçi sendikaları bekleyen konumundan talep eden ve taraf olan konuma geçmede çekingen davranmamalı. Hükümet ve işverenler bu süreçte sendikaları yok sayan, reddeden anlayışı terk etmeliler. Hatta krizin etkisini azaltmanın yollarından biri de sendikal örgütlülüğü artırmak.