Bazı örnekler… Ekonomik sorunlar var. İlk aklına gelen… İşten atıyor çok sayıda işçiyi, kalanı ücretsiz izne gönderiyor. Bazılarına da, “başınızın çaresine bakın, işinizi bulun gidin” diyor. Kıdem tazminatından kurtulacak böylece.
Mensucat… Üç fabrikanın birine kilit vuruyor, 200’e yakın işçiyi işten atıyor.
Tekstil devi… Kimi işletmelerine kilit vuruyor. Attığı işçi sayısının 300’ü geçtiği söyleniyor.
Halı… Atılan işçi sayısı yüzlerce…
İplik… Üç vardiya ikiye düşürüldü. İşçinin yarısı atıldı.
Sadece birkaç örneğini aktardığım tekstilde durum bu. Yüzlerce işletme benzer durumda.
Deri ve kundura sanayisi de aynı durumda. Ünlü ayakkabı markası Hotiç’ten sonra Yeşil Kunduranın da konkordato ilan ettiği söyleniyor.
Gıda ve ilaç sektöründeki deprem ise kitlesel sağlık sorunları çıkaracak önemde. Kapanan fabrikalar ve üretilmeyen ilaçlar yüzünden ithalat vurgunu kapıda. Ve fiyatı yüzünden alınamayan ya da bulunmayan ilaç dönemi tehlikesine vurgu yapıyor uzmanlar.
Gıda sektöründe maliyeti düşürme arayışı merdiven altı üretim patlamasına yol açacak diye uyarıyorlar. Toplumsal sağlık tehlikeye girebilir diyorlar.
Ve deniyor ki, “özellikle ilaç ve gıda sektöründe sendikaların varlığı, iş sağlığı ve güvenliğinin güvencesidir, merdiven altı üretimi engelleyecek paratonerdir. İşverenlerin sendikaları tasfiye etmeye çalışmalarının faturası, toplumsal sağlığın dinamitlenmesidir.”
Petro-kimyada, hele de plastik sanayiinde, hem ana sektör olarak, hem tamamlayıcı işletmelerde büyük üretim düşüşleri olduğu söyleniyor.
İnşaat sektörünün çökmek üzere olduğu, konut stokunun eritilemediği, planlanan yatırımların yüzde 70’inin üzerinin çizildiği anlatılıyor.
Kamyon satışlarının durma noktasına geldiği, otomobil üretiminin yüzde 42 gerilediği, otomotiv üretiminin ise yüzde 42’ye gerilediği söyleniyor.
Toptan elektrik piyasasında, yıllık sözleşmelerin iptal edilmeye başlandığı, parçalanan TEK’in dağıtım bölgelerini özelleştirmelerle alan şirketlerin iflas noktasına geldiği söyleniyor.
Bankalarda sorunun tahminlerin ötesinde olduğu, bankaların şube sayısında son 4 yılda 713 şube azalması olduğu, 8 bin 28 personelin işine son verildiği, bankadan aldığı kredinin taksitini ödeyemediği için 3.5 milyon kişinin takibe alındığı söyleniyor.
Bankaların bireysel, esnaf ve sanayi kredisi vermeyi, istisnaya indirdiği söyleniyor.
Ve daha neler neler söyleniyor…
Söylenti dediğime bakmayın, hepsi vakadır ve okuduklarınız devede kulaktır.
O halde yine lafı dolambaçsız söyleme gereği doğmuştur.
1-) Bu kriz dışarıdan tetiklenmiş yapay bir kriz değildir, Cumhuriyet ekonomisinin tasfiye edilmesinin faturası yaşanmaktadır.
2-) Bu kriz, “benim krizim değil” diyerek üstünden atılacak, küçümsenecek kriz değildir. Cumhuriyet tarihinin en büyük krizidir.
3-) Önceki krizlerden çıkabilmemizi sağlayan ama son yıllarda elden çıkarılan, hatta yabancılara verilen finans, iletişim, petrokimya gibi sektörlerin acilen kamuya yeniden kazandırılması gerekmektedir.
4-) Kriz bütün sınıf ve tabakaları etkilemektedir, giderek daha fazla etkileleyecektir. Önceki krizlerden farklı olarak vurgunu yemeyen kesim kalmayacaktır.
5-) Kriz, bütün milli sınıf ve tabakaların el ele vermesiyle çıkılabilir. Şu ana kadar yapıldığı gibi işçiyi tepeleyen, krizi işçiye yıkmaya çalışan tutumlar, ayağına kurşun sıkmaktır, yangına benzin dökmektir.
Hükümetin Türk-İş gibi en büyük işçi sendikasını bile dikkate almayan tutumunu terk ederek, işçi konfederasyonlarının tamamını, ilgili meslek örgütlerinin masada olduğu, krizin sınıfsal merkezini oluşturması gerekmektedir.
6-) Cumhuriyet tarihinin bu en büyük krizi, stratejik sektörlerin elden çıkarıldığı, emperyalist dünyanın krizi ile çakıştığı, binlerce TIR silahı ile Amerikan eşkıyasının kapımıza dayandığı zamanda yaşanmaktadır. Hükümet öngörüsüz, güçsüz ve plansızdır. Bocalamakta, krizi daha da derinleştirmektedir.
HDP dışındaki bütün partilerin milli bir cephede buluşması elzemdir. İktidar partisi kibri terk ederek, bu gerçeği ve ihtiyacı görmelidir.
7-) Cumhuriyet tarihi boyunca, işçi sınıfı ile ulusal sermayenin çıkarlarının ortaklaştığı özel dönemler olmuştur. İlki Kurtuluş Savaşından sonradır, Cumhuriyetin kuruluş yıllarıdır. İkincisi 2. Dünya Savaşı yıllarıdır. Üçüncüsü de bugünlerdir.
Bugün lazım olan, silahlı emperyalist tehtide karşı, bütün milli sınıfların birlikte davranmasıdır. Krizden çıkış da buradadır.