Hükümetlerarası iklim Değişliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan "Küresel Isınmada 1.5 …C" raporunun başyazarlarından biri de Fiziki Coğrafyacı ve İklim Bilimci Emeritus Profesör Murat Türkeş. Türkeş ile bu konuda yürütülen mücadelede Türkiye’nin yerini konuştuk.
– Sizce Türkiye iklim değişikliği mücadelesinde gereken çabayı gösteriyor mu?
Hayır!
– Karar alıcılar, iklim değişikliğini önlemek için ne yapmalı?
Konuyu Türkiye iklimi, tarımsal üretim, agroekoloji ve gıda güvenliği ile su kaynakları ve kuraklık açısından ele alarak şunları söyleyebilirim: Küresel ve bölgesel iklim model benzeştirmelerinin kestirimleri, Türkiye’de genel olarak hava sıcaklıklarının ve yıllık sıcak hava dalga sayılarının 21. yüzyılın sonunda dramatik şekilde artacağını gösteriyor. Yani bugün sıcak dalgası olarak tanımladığımız koşullar bu yüzyılın sonunda normal (sıradan) koşullara dönüşecek. Bu artışta özellikle yaz mevsiminde olmak üzere Doğu Akdeniz üzerindeki dolaşım modelinin katkısının büyük olacağı göz önüne alınıyor. Basra Körfezi üzerinden gelen sıcak hava akımları, atmosferik dolaşım deseni ve Akdeniz’de yükselen deniz suyu sıcaklıklarıyla birlikte düşünüldüğünde sıcak hava dalgalarının sayısı ve şiddetindeki artış kaçınılmaz. İklim modellerinin sonuçları hava sıcaklıklarındaki artışın yanında yağmur ve kar yağışlarının azalması, kuraklık olaylarının sıklığı ve uzunluğunun artacağını gösterir. Doğu Akdeniz’de 21. yüzyılın sonuna doğru aşırı hava/iklim olaylarına bağlı olarak tarım, turizm ve enerji başta olmak üzere birçok sektör olumsuz etkilenecektir.
– Sizce iklim değişikliğini önleyecek ve doğanın eski dengesini bulmasına yol açacak bir ‘nihai çözümden’ bahsedilebilir mi?
Özetle, başta enerji, sanayi, ulaştırma, tarım, atık yönetimi, konut ve hizmet sektörleri gelmek üzere, karbondioksit, metan, diazotmonoksit gibi insan kaynaklı sera gazlarının salımlarının büyük çoğunluğundan sorumlu olan sektörlerde ciddi yönetimsel, teknolojik ve felsefi değişiklikler yaparak, sera gazı salmalarını ivedilikle denetlemek ve azaltmak gerekir. Bunun için uygulanması gereken politikalar ve önlemler, BMİDÇS ve Kyoto Protokolü çerçevesinde de belirlenmiş durumda.
– Türkiye de bunun bir tarafı olsa gerek
Evet. Bahsetmiş olduğumuz çerçevede gelişmiş ve Türkiye gibi bazı gelişmekte olan ülkelerin (Ek-I taraflarının) kendi ulusal koşullarına uygun politika ve önlemleri ayrıntılı biçimde hazırlamaları ve uygulamaya geçirmeleri isteniyor. Söz konusu politika ve önlemler, özetle, enerji verimliliği ile enerjinin yeterli ve etkin kullanımının artırılması, sera gazlarının hazne ve yutaklarının geliştirilmesi ve artırılması, tarımsal arazi kullanımı, arazi kullanımı değişikliği ve ormancılıktan (AKAKDO) kaynaklanan sera gazlarının azaltılması, yeni ve yenilenebilir enerjilerin birincil enerji içerisindeki payının artırılması, atık yönetimi, ulaştırma ve sanayi sektörleri vb. gibi alanları kapsıyor.
Kısacası, tüm insan kaynaklı salmaların ülkelere, ekösistemlere ve sektörlere göre en uygun ve en iklim dostu politika, önlem, teknoloji ve davranış tarzlarından yararlanarak azaltılmasını ve bu politika ve önlemlerin en akılcı, ekolojik ve tutarlı uygulanmasını gerektiriyor.
– Sizin, kişisel olarak aldığınız önlemler var mı?
Kuşkusuz çok sayıda özel ve ailecek uyguladığımız önlemlerimiz var. Başlıcaları şunlar: Yaşamın her alanında enerji-madde tasarrufu ve geri dönüşümü ile enerjinin etkili ve yeterli kullanımına tavizsiz uymak. Eskiyen ya da kullanılmayacak kadar arızalanan elektrikli ev aletleri ve ampullerin ve özellikle beyaz eşyaların yerine, olanaklarımız ölçüsünde en yüksek enerji tasarrufu yapan aletler edinmek. Kent içinde olabildiğince yürümek ve gerektiğinde özel araç kullanmak yerine toplu taşımacılığı kullanmak. Kalemin gücünü kullanarak iklim değişikliğiyle savaşım için neler yapılabileceğini yazmak ve halkın bilgilenmesi ve bilinçlenmesine katkı vermek bunlardan birkaçı.