Dün Aydınlık gazetesinde sür manşetten verilen bir haber vardı; “Çocuğu için 55 lira bulamadı, intihara kalkıştı” başlığıyla yoksulluğun insana neler yaptırabileceği gerçeğini ortaya koyan.
Son günlerde ekonomiye dair okuduklarımızın dışında çokça da önlenebilecek ölüm haberleri okur olduk. Gebze’de çöken viyadük üç işçinin canını aldı. Yapılan açıklama ölümler kadar feci. Hava koşullarının böylesi bir felakete sebep olarak gösterilmesi herhalde dünyada ilktir.
Çöken beton bloğun altında kalan sosyal devlettir; patlayan grizu patlamasında ölen de, helikopterle düşen de. Çöken sadece ekonomi değil!
O beton bloğun altında işverenin kalma ihtimali var mı? Bence hiç yok. Beton bloğun altında 1603 liralık asgari ücrete çalışan, çoluk çocuk sahibi gariban işçi kaldı.
İnsan kaç lira için canına kıyar? Kimdir bu sorunun muhatabı? 55 lira kaç ekmek, kaç pantolon ya da kaç baba eder?
Şimdi asgari ücret pazarlıkları başladı. Hükümet asgari ücreti belirlemek için işçinin karşısına oturuyor. Belirlenecek asgari ücret, bekar bir işçinin ihtiyaçları hesap edilerek belirleniyor ya hani, işte bu orta oyunu önümüzdeki hafta yine sergilenecek. Hepimiz de izleyeceğiz. Beton bloğun altında kalmanın ücreti ne kadar, göreceğiz. Okuldan istenen 55 lirayı bulamayıp intihar etmeye kalkışmanın ya da çocuğuna okul pantolonu alamadığı için ölmenin bedelini hep birlikte bulacağız. Bunun için hükümet karşısına işçiyi alıp pazarlık yapacak. Soru şu: Kaça ölürsün?
Bunun bir de geride kalan çocuklar boyutu var ki orası ayrı bir acı.
Şimdi soruyorum; kim, kimin karşında, nasıl pazarlık edecek?
Devlet, üstüne beton blok çöken, madenlerde diri diri gömülen işçiyle pazarlık eder mi? Ettirmez, çökmesine ve diri diri gömülmesine sebep olandan hesap sorar. Denetim mekanizmalarını, kurumlarını işletir.
Devlet, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babayla pazarlık eder mi? Etmez; o çocuğu pantolonsuz bırakmaz.
Devlet, 55 lirayı bulamadığı için intihara kalkışan babayla pazarlık eder mi? Etmez çünkü devlet vatandaşını çaresiz bırakıp onurunu beş paralık ettirmemek için vardır.
Ekmekte devlet yoksa, sütte devlet yoksa, hastanede devlet yoksa, mezarlıkta devlet yoksa, okulda devlet yoksa bu çark nasıl döner?
Her geçen gün kötüye giden bir tabloyla asgari ücret pazarlığı başlıyor. Asgari ücretin belirlenme şekli kökten yanlış. Asgari ücrette masadaki konumlar tümden yanlış. Asgari ücret, pazarlık konusu olmaktan çıkarılmalı ve devlet yanına işçiyi, karşısına işvereni almalı. İşletmeler varlıklarını sürdürmeli ama bu işçinin sorunu ve zorunluluğu olmamalı. İşletmeler var olmalı ama işçiyi yok etmemeli. Bunun bir yolu varsa o da sosyal devlet olma zorunluluğu. Cebinde parası olmayan, borç içindeki işçi, esnafın da borç içinde olması demektir. Ekonominin en önemli çarkı çarşı pazardır. Bu çark durursa kriz derinleşir. Bekar bir işçiye bile yetmeyecek ücretle dört kişilik ailenin geçinmesini beklemek mümkün değildir.
Güneş balçıkla sıvanmaz denir. Ölüm haberlerine getirilen yayın yasağı maalesef ki başka ölümleri engellemiyor. Yetkililerin üzerini sıvamaya çalıştığı her ihmal bir şekilde ortaya çıkıyor.
Çözüm her intihar ve iş cinayetiyle bir kere daha kendini gösteriyor. Halkçı, devletçi bir ekonomik sistemden başka çıkış yok. Yoksulluğun, pantolonsuz, kitapsız, ilaçsız kalmanın da çözümü yıkılmak istenen kimsesizlerin kimsesi cumhuriyet ve sosyal devlette.