Son haftanın iki gündem maddesinden biri asgari ücret, diğeri de sarı yelekliler oldu. Tabii ikisi bir araya gelince kızılca kıyamet koptu. Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplantıları sırasında hükümet tarafından çok sevilen Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, dalgınlıkla sarı yelekliler eylemini asgari ücret meselesiyle karıştırınca yandaş medyanın hedef tahtasına oturtuldu. Bu iş bu kadar kolaymış demek ki. Sayın Atalay’ın da dikkatini çekmek isterim; sakın ola ki, “Ben onlardanım” diye düşünmesin, karşı tarafa atılması anlık bir işmiş. Ekonomide kırmızı alarm çalarken edilecek laf mıydı? Sayın cumhurbaşkanını belli ki çok kızdırdı. Yardım feryadına TBMM Başkanı Binali Yıldırım koştu. Biraz kulak çekme, biraz da sahip çıkmayla iş tatlıya bağlandı gözüküyor. Ama merak etmekten de kendimi alamıyorum: Ergün Atalay’ın bu sehven durumdan dolayı kaç gece uykusu kaçtı?
Sarı yelekliler eylemleri dikkat çekici. Taleplerini okuyunca itiraz edilecek bir tek madde göremedim. İzlemeye devam etmekte fayda var. Bu eylemlere gönderme yaparak hükümete mesaj veren Atalay’ın sözlerinde yanlış olan tek bir nokta yoktu. Bir işçi konfederasyonu başkanının böyle konuşmasından da doğal bir durum olamaz. Buraya kadar olması gerekenler oldu. Ama bu sözlerden sonra da makamın gereği sözlerin arkasında dik durmak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu sözler, işçi konfederasyonu ve sendika başkanını darbe kışkırtıcısı değil, sendikacı yapar. Kim ki, sendikacıları işinin gereğini yapmaktan dolayı darbe kışkırtıcısı gösterirse o suç işler. Basın da olsa suç işler, siyasetçi de olsa suç işler.
Sarı yelekliler belli ki hükümetin tansiyonunu yükseltiyor şu sıralar. Bir de üstüne asgari ücret pazarlığı gelince, üstelik ekonomik kriz dolu dizgin giderken sendikacının sendikacılık yapmasına tabii ki izin verilemezdi. Ama sendikacılar için de belki de sendikacılığını gösterip, tabana, “Bakın nasıl da haklarınız için can siperane savaşıyorum” diyebileceği tek fırsattı. Neden bu kadarcık nemalanmasına müsade edilmiyor da, “Hadi amacının o olmadığını açıkla” diye bastırılıyor?
Velhasıl Ergün Atalay’ın sözü amacını aştı. Zaten tetikte olan hükümet de hemen üzerine atlayıp düzeltmeyi bizzat Türk-İş Başkanına yaptırdı. Nerden baksan garip bir durum ortaya çıktı. Sehven söylenen doğru, sehven yapılmış olarak düzeltildi.
Gelelim asgari ücret zammına. 3 ay sonra yerel seçimler var. Sayın Yıldırım Koç’un dediği gibi, “Minder tutuşursa işçi ayaklanır” sözü hayata geçecek gibi gözüküyor. Yerel seçimlerde işçinin sarı ya da başka bir renk yelek giymemesi için minderinin ısıtılması ama tutuşturulmaması gerekiyor. O yüzden düşüncem odur ki; asgari ücret sarışın kadın işçinin de istediği gibi bir düzeye getirilir. Umarım hükümet, kaz gelecek yerden tavuğu esirgemez. Bu hem Türk-İş Başkanını sehven ağzından çıkan sözlerden dolayı düşeceği zor durumdan kurtarır, hem de hükümete kısa bir süre nefes aldırır. Asgari ücretliye ne mi olur? O zaten 1-0 yenik başlamıştı maça.
İşçinin alacağı ücret, sosyal haklar, iş güvencesi, sendikalı olmak kadar taleplerinin karşılanmamasına karşı ya da bu talepleri dile getirmek kadar sokağa çıkması, eylem yapması da haktır. Demokrasiyi zorla uygulanmaz hale getirenler bir gün bastırdığını sandığı kitlelerin ayakları altında kalmaya mahkum olur. Geçmişinde her türlü zülme başkaldıran milletler, sessiz gibi dursalar da mutlaka gidişata müdale ederler. 15 Temmuz halkın hareketi değildi. O bir kışkırtmaydı ve halk gereken yanıtı verdi. Ama yoksullaşmaya ve bunun karşılığında en ufak bir ses çıkartmaya anında müdahale edilmesi bardağın daha hızlı taşmasından başka bir şeye hizmet etmez.