Patates, soğan, patlıcan fiyatları yükselince hükümet “çözümü” tanzim satışlarda buldu. Mersin’de toptancıdan 4,5 liraya aldığı salatalığı İstanbul’da vatandaşa dört liraya satarak ucuzluk sağladıklarını düşündüler. Seçime kadar da devam edecek. Pazar sepetini birkaç lira ucuza doldurmak için insanlar saatlerce sırada bekliyor, patates soğan alıyor. Neden? Çünkü;
TÜRKİYE’NİN BİR TARIM POLİTİKASI YOK
Dünyanın hemen her yerinde tarım sektörü “stratejik” kabul edilir. Bir ülkenin birincil amacı vatandaşlarının gıda ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Hayatta kalmak için yemelisiniz. Ülkeler de yurttaşlarının sofralarına gıda ürünlerini uygun maliyetle koymak için politikalar geliştirir. Hiçbir yerde siz tarımı piyasanın görünmez eline terk edemezsiniz. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler diyemezsiniz. Kimse bunu demez. Mesela Amerika Tarım Politikaları Ofisi, tarım politikalarını bir ulusal güvenlik konusu olarak tanımlıyor. Sadece katma değeri yüksek akıllı telefonlar üretelim, domatesi de Meksika’dan alırız demiyorlar. Olumlu etkilerini de görüyorlar. ABD’nin tarımsal ürünler ihracatı Türkiye’nin toplam ihracatı kadar. Yani sadece tablet satmıyorlar; buğday, mısır da satıyorlar. Benzer şekilde Avrupa Birliği de ‘Ortak Tarım Politikası’ ile gıda üretiminin düzenli ve güvenli olmasını sağlarken, çiftçilerinin de yaşanabilir gelir elde etmelerini amaçlayan politikalar geliştirmek için çalışıyor. Oysa Türkiye’de politikacılar konuşmaya başladığında amaçlarının “katma değeri yüksek” bilmem ne ürününden üretmek olduğunu, bu üründen bir adet verdiğinizde bir kamyon buğday alabileceğinizi anlatırlar. Tarlada patates üretmenin önemini anlatmayı pek cazip bulmuyorlar. Çünkü onlar “vizyoner”, bizim göremediklerimizi görüyorlar!
Ancak tarım sektörü diğer sektörlere benzemez. Stratejiktir ve aynı zamanda yüksek riskli bir sektördür. Doğa koşullarına doğrudan bağlıdır. Bir gece hava soğur ve o sene elma ağaçları meyve vermez. Yağmur çok yağar sel vurur, az yağar kuraklık olur. Dolu düşer, don vurur, güneş yakar vs. Çiftçinin işe biraz da şansa kalmıştır.
Tarım üretiminin esnekliği de çok düşüktür. Çiftçiler; fiyatı arttı hadi pazara biraz daha domates sürelim, fiyatı düştü, patates üretimini hemen durduralım diyemez. Çünkü tarımsal üretimin döngüsü vardır. Zaman gerektirir. Tohumu tarlaya ektiniz, suladınız, gübrelediniz, çalıştınız. Hem de gece gündüz. Ama yetmez. Bir de zamanın geçmesi gerek. Ağaç uyanacak, çiçek açacak, çiçekler meyveye dönecek, meyve dalda olgunlaşacak ve çiftçi onu toplayıp satacak. Zaman lazım. Piyasa koşullarına göre sebze arzını değiştiremezsiniz.
Çitçilerin gelirleri de çok dengesiz olur. Hangi yıl ne kadar gelir elde edeceklerini bilemezler. Üstelik elde ettikleri gelir de düşüktür. Bu nedenle tarımla uğraşanların önemli bir kısmı çiftçiliği bırakıp daha öngörülebilir gelir elde edecekleri işlerde çalışmaya yönelirler.
Tarımın desteklenmesi önemlidir. Bunu yaptığınızda vatandaşın sofrasına uygun fiyatlı ürünlerin konmasını sağlarsınız. Çiftçiler de insanca yaşayacakları bir gelire kavuşur. Kırsal kesimde hayatı canlı tutarsınız. İnsanlar büyük şehirlere göç etmek zorunda kalmaz.
Dün TÜİK tarım ürünleri üretici fiyat endeksinin yüzde 8,29 arttığı açıklandı. Özellikle sebze üretim fiyatlarındaki artış ocak ayında yüzde 31,83 oldu. Bu da gösteriyor ki meyve sebzenin pazar fiyatının yüksek olmasının nedeni “açgözlü pazarcılar” ya da “insafsız marketçiler” değil. Yeterli üretim yapamazsanız fiyatlar artar. O zaman yapılması gereken tanzim satış çadırında patatesi maliyetinin altında satmak değil, tarımsal üretimi destekleyecek politikalar geliştirmektir.