Ucuz işgücü göçmen işçiler, işverenler için kriz koşullarında adeta bulunmaz bir ‘nimet’… Öyle ki insan hayatını hiçe sayacak, bir gün ekmek teknesini kaybetmeyi göze alacak kadar kuralsız bir çalışma hayatı, işverenler tarafından günden güne yaygınlaştırılıyor. Son zamanlarda dikkat çeken fabrika yangınları ve yangınlarla birlikte bir kez daha yüzümüze çarpan göçmen işçi gerçeğinden söz ediyoruz. 2018 yılında, İstanbul’da 78, 2019 Ocak-Haziran döneminde 86 fabrika yanarak kullanılamaz hale geldi. Daha üç gün önce İstanbul Beylikdüzü ve İzmir’in Bornova ilçelerinde, fabrika depolarında yangın çıktı. Beylikdüzü’ndeki yangında ölen ya da yaralanan olmadı ancak çok sayıda işçi dumandan etkilendi.
Ülkemizdeki kaçak göçmen işçi gerçeğine paralel olarak da, geçen ay içinde, Kocaeli Çayırova ve İstanbul Büyükçekmece’de çıkan fabrika yangınlarında toplam dokuz göçmen işçi yaşamını yitirdi. İki fabrikadaki olay için başlatılan soruşturmalar kapsamında işyerlerinin sahipleri gözaltına alındı.
Bunlarla birlikte, işverenlerin, iş güvenliği önlemlerini maliyet olarak gördüğü, mesleki yeterlilik belgesi olması gereken işlerde, kaçak işçi çalıştırmaya yönelerek bu zorunluluktan kaçtığı, dolayısıyla eğitimsiz ve niteliksiz işçi çalıştırarak can kaybına neden olacak iş kazalarına davetiye çıkardığı değerlendirmesi yapmak mümkün.
Aydınlık’a konuşan A sınıfı iş güvenliği uzmanı İbrahim Akar, çoğu göçmenlerden oluşan işyerlerinde işvrenin iş güvenliğini önemsemediğini, çalışanların da bu konuda herhangi bir bilgiye sahip olmadığını belirtti. Akar, dolayısıyla bu yangınların birçok eksikliğin yanında niteliksiz personel çalıştırılmasına bağlı olarak da meydana geldiğini belirtti.
Akar, şunları kaydetti: “Buralar genelde merdiven altı tabir ettiğimiz, ürettiği ürünlerin de birçoğu belgesiz, hangi standartta üretildiği belli olmayan ürünler. Ben (İstanbul Fatih’te) Küçük Pazar’da gördüm; bir oyuncak atölyesi. Suriyeliler çalışıyor. Sahibi de Suriyeli. İstanbul’da yeraltında inanılmaz imalathaneler var.”
VERİ YOK
Bu tür kaçak işletmelerle ilgili yapılan bir araştırma olmadığına dikkat çeken Akar, şunları kaydetti: “Ne devletin elinde bir veri var, ne maliyenin elinde bir bilgi var. Bir tatsızlık çıkmasın diye kimse de üzerine gitmiyor. Ancak bir problem yaşandığı zaman insanlar bunun üzerine gidiyor. Ama İstanbul’da gerçekten yeraltı üretim yapan yabancıların da dahil olduğu; Suriye’den ve diğer ülkelerden gelen insanların da ticari olarak dahil olduğu yerler de bir hayli fazla. Yani sadece işçi olarak değil işveren olarak da bu alanda varlar. Çalışanları da tabii yabancı, göçmen statüsünde; kayıtlı-kayıtsız…”
NİTELİKSİZ ÇALIŞAN SORUNU
Bu fabrikalarda meydana gelen iş kazalarının işçilerin niteliksiz olmasından da kaynaklandığını belirten Akar sözlerine şöyle devam etti: “Çalışanların sigortasız olması basit yasal bir sorun ama işyerinin hijyeni, yangına, patlamaya karşı tedbirleri, kullanılan malzemelerin depolanma şekilleri, çalışan insanların işe hakim olup olmamaları, hepsi birbiriyle bağlantılı ve hiçbiri yok. Bu konuda bir birikimleri yok, tecrübeleri yok, öngörüleri yok, işyerinin fiziki anlamda buna altyapısı yok. Elektrik kullanıyorlar ama binanın altyapısı o kadar elektriği kaldıracak durumda değil. Bunun gibi bir sürü etken sonunda fabrikalar yanıyor, patlıyor. Ama yanan bazı fabrikalar büyük bir fabrikalar. Ama oralarda bile artık yabancı işçiler var; birçok firma artık ucuz işgücü diye tercih ediyor. Yerli işçi bulmada da bazen sıkıntı çektiklerini görüyoruz alanda. O yüzden de küçük ve orta ölçekli birçok firma yöneliyor.”
DEVLET LEGALLEŞMEYE KATKI SAĞLAMALI
Akar, alınması gereken önlemlere ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: “Çok acı ama işin gerçeği yapılabilecek çok fazla da bir şey yok. Çünkü bu ekonomik koşulda işverenler ayakta kalmanın peşinde, çalışanlar bir iş bulayım evime ekmek götüreyim peşinde olduğu sürece bir sarmal bu. Yani şu yapılırsa düzelir diye bir şey yok; Türkiye’nin genel anlamda ekonomik yapısının düzelmesi lazım ki bunun önüne geçilebilsin. Bir işveren fatura kesiyorsa eğer bunun yüzde 40-50’si vergidir, harçtır, gayri resmi giderlerdir. Nasıl üretecek, nasıl satacak, bir de sattığının karşılığını almaları bir hayli zor. O yüzden de her şey birbiriyle bağlantılı. Sadece çalışan açısından değil, çalıştıran açısından da bu böyle. Türkiye’de üretim yapmak hakikaten çok sıkıntılı bir hal aldı. Bunun önünün açıılması lazım. Üreten insana legalleşmesi için devletin farklı teşvikleri uygulamaları, onları yasallaştırmaları lazım. Devletin, yükünün bir kısmını sübvanse edebilmesi lazım ki insanlar daha rahat üretsin.
‘İŞ GÜVENLİĞİ YALNIZCA YASAL BİR ZORUNLULUK’
Bu bir sarmal ve Türkiye’nin diğer sorunlarıyla bitişik bir çıkış yolu var. Tek başına yasakla, cezayla, denetimle maalesef çözülemez. Ancak şu söylenebilir. Çalışan ve çalıştıran insanları iş güvenliğiyle ilgili bilinçlendirmek önemli. Ama Türkiye’de iş güvenliği maalesef bilinç açısından değil sadece bir yasal zorunluluk olarak görülüyor. Bu da çok büyük bir eksik.”