Bugün Cargill’in bu ülkeye nasıl sokulduğunu yazmayacağım. Sağlık otoritelerinin “aman bunu halka yedirmeyin” dediği nişasta bazlı şekerin (NBŞ), yasaların zorlanmasıyla üretimine nasıl başlandığına da girmeyeceğim. Şeker pancarına kotalarla NBŞ’nin önünün nasıl açıldığını da yazmayacağım. Hepsi yazıldı ve yazılıyor hâlâ.
Bugün, Türk Anayasası ve Türk yasalları ile yönetilen Türk topraklarında, Amerikan şirketinin Türk hukukunu nasıl hiçe saydığının başka bir örneğini ele alıyoruz.
CARGİLL’DE YASA TANIMAZLIK
Fabrikası Bursa’nın Orhangazi ilçesinde 1999’da kurdurulan ABD gıda tekeli Cargill’in işçisi, 2012’de sendikalaşmak ister, Hak-İş’e bağlı Özgıda-İş’e üye olur. İşveren beş sendika üyesini işten atar. İşçiler bir süre eylem yaparlar, ancak yeterli desteği göremediklerini düşünerek Türk-İş’e bağlı Tekgıda-İş’e geçerler.
Tekgıda-İş çoğunluğu sağlamıştır. Ancak Bakanlık, Ataşehir’deki (İstanbul) çalışanların da hesaba katılması gerektiği gerekçesiyle, çoğunluk başvurusunu reddeder. Bu hukuki karmaşada Cargill işvereni, sendikalaşma talebini kırmak için 17 Nisan 2018’de 14 işçiyi işten atar. O sırada daraltılan kotayı gerekçe gösterir. “İşçi azaltmaya mecbur kaldıklarını” söyler.
Oysa gerçek başkadır. Her fırsatta “aile” olduklarını söylediği işçilerdir sokağa atılan. Ailenin işçi fertleri anayasal haklarını kullanmak isteyince cığızlık başlamıştır.
Oysa mahkeme sürecinde bilirkişi tespit etmiştir ki, 2018’de kazanç yüzde 20 büyümüştür bile.
Oysa işten atılanlar performansı yüksek olanlardır, kıdemli işçilerdir.
MÜCADELE BAŞLIYOR
17 Nisan 2019’da fabrikanın önünde direniş başlar. 499 gündür aralıksız sürer eylem.
Genel Müdürle görüşmek için iki kez Ataşehir’deki merkeze gelirler ama görüşemezler.
Bu arada mahkeme soruşturmasını yapmış, işçiye ve sendikaya hak vermiştir. İşçi kota ya da üretim daralması yüzünden değil, anayasal hakkın kullanılmasını engellemek, sendikalaşmayı kırmak maksadıyla atılmıştır. Mahkeme işvereni kötü niyet tazminatına mahkum eder. 5 yıla kadar kıdemi olanlara 4 net ve 12 brüt maaş, kıdemi 5-10 yıl arasına olana 4 net 13 brüt maaş, kıdemi 10 yılın üzerine olana 4 net, 14 brüt maaş tutarında tazminat verecektir işveren. Ve işe geri alması gerektiğine hükmeder.
Ancak işveren bu karara da itiraz eder. Konu şimdi istinaf mahkemesindedir.
İşçilerin asıl derdi, haksız yere atılmalarıdır. İşe geri dönmek, anayasal haklarını kullanmak isterler.
13 Eylül’de Orhangazi’den Ataşehir’e yürüyüş başlatırlar. Her gün 20-25 kilometre yaya yürüyerek 6 gün sonra 18 Eylül’de Ataşehir’e, Genel Müdürlüğe varırlar. Bir kez daha hukuka ve yasalara uygun davranması için çağrıda bulunur, dönerler Orhangazi’ye, fabrikanın önüne yeniden. Ta ki 20 Ağustos’a kadar.
Ataşehir’de plazadaki Genel Müdürlükte oturan işverenin, Orhangazi’den seslenen işçilerin çığlığını duymadığına kanaat getirirler. Derler ki, “artık eylem yeri İstanbul’dur”. 20 Ağustos’ta, bu kez geri gitmemek üzere gelirler Genel Müdürlüğün önüne, Ataşehir’e.
Geceleri betonda yatıyor, gündüzleri kızgın güneşe direniyorlar. “Direneceğiz” diyorlar. “Ta ki, Amerikalı işveren Türk yasalarına saygı gösterinceye kadar.”
Gelin gerisini işçilerin önderi Tekgıda-İş Örgütlenme Uzmanı Suat Karlıkaya anlatsın:
SUAT KARLIKAYA ANLATIYOR
“Bazı mücadeleler örnekler yaratmakta, işçi sınıfının yolunu açmaktadır. Daha sonuçlanmadan bile, fabrikalarındaki diğer işçilerin çalışma koşullarında, ücretlerinde ve sosyal haklarında iyileştirmeler olabilmektedir. NESTLE eylemi böyledir, Cargill eylemi böyledir.
2014’te NESTLE’de Tekgıda-İş’in önderlik ettiği 400 gün süren mücadele ile kazanılan toplusözleşmenin aynısı, mücadele edilmeden komşu fabrikalarda, SEK ve TAT fabrikalarında imzalanmış, EKER SÜT’te sendikalaşma zahmetsiz gerçekleşmiş, sendikalaşma gıda sektörünün dışına taşmış, SARTEN’e, kaplama ve plastik fabrikalarına kadar yayılmıştır.
Cargill direnişinin de daha şimdiden fabrikadaki işçilere ve çevre fabrikalara, sayılamayacak kadar yararı olmuştur.
Tersine örnekler de görüyoruz. Sendikanın yeterince sahip çıkmadığı, mücadelenin doğru örgütlenmediği eylemler, zamanla sönüp gitmektedir. Başarının etkisi nasıl çevreyi de etkiliyorsa, başarısızlıklar da olumsuz yönde etkilemektedir.
Bir olumsuz etkilenme de uzun süren mahkemelerden yayılmaktadır. Direnci zayıflatabilmekte, umudu kırabilmektedir. Gecikmiş adalet, karardan beklenen sonucu vermemekte, hatta yıkıma yol açmaktadır bazen. Bu yüzden yargıya görev düşüyor. Yetki süreçlerinin ve yargılamaların süratle yapılması, adaletten beklenen etki için şarttır.
Cargill direnişi, işçi sınıfına yapılan haksızlıklara başkaldırıdır. Burada sağlanacak başarı, ışık olacak, umut olacaktır. 500 gündür mücadele ediyoruz. Çocuklar iyi yaşasın diye, babalara direnmek düşüyor.”
Cargill işçisi çok şey başardı, kalanı da başaracaktır.