Ekonomist Ali Rıza Güngen yeni rejimin ikinci bütçesi olacak YEP’İ değerlendirdi: Büyüme hedefleri tutarsız. Yeni program halkın beklentilerini karşılayamayacak. Yeni Ekonomi Programı geçen yıl açıklandıktan çok kısa süre sonra berhava olmuştu. Büyüme hedeflen zaten tutarsızdı. 2018 yılı için 3,8 büyüme hedefi konduğunu hatırlatayım. Büyük ihtimalle sıfıra yakın büyümeyle kapanacak 2019 için yüzde 2,3 büyümeden bahsediyorlardı.
2018 YEP’inde uluslararası sermayeye verilen taahhütlerin gereği olarak harcama kesintileri öngörülüyordu. Bir yılın sonunda program tanımlı faiz dışı açık miktarı (12 aylık) 120 milyar TL’yi geçti. Türkiye tarihinde daha önce görülmedik bir harcama temposuyla ekonomik daralmayı hafifletmeye kalktı Erdoğan yönetimi. 2019 boyunca hissedeceğimiz ikilemin devlet harcamalarını katlayarak artırmak ve uluslararası sermayenin istekleri doğrultusunda kesintilere gitmek arasında olacağını düşünüyordum. İhtiyat akçesinin hazineye aktarılması gibi uygulamalarla bu gerilimi yönetebildiler. Ancak bundan sonrasındaki dönemler için aynı olanağa sahip değiller. Merkez Bankası’na müdahale ve siyasi dengeler yüzünden vaat edilen bazı düzenlemelerin yapılmaması nedeniyle Erdoğan yönetiminin sermayenin beklentilerini tam olarak karşılamadığını düşünüyorum.
EN FAZLA ÖDEME FAİZE
Halkın beklentilerinin karşılanması zaten imkânsız. 2019 yılı bütçesi tam anlamıyla bir faiz bütçesi, nitekim faiz harcamaları yılın ilk sekiz ayında 69 milyar TL’ye ulaştı. Türkiye tarihinde bütçeden faize en fazla ödemenin yapılacağı yılın 2019 olması sürpriz olmayacak.
Erdoğan yönetiminin bu bir yıllık süre zarfında IMF gibi bir kuruluşa gitmeden onun programını uygulamaya meylettiğini ancak "ekonomik daralma derinleşirse iktidar gider" düşüncesiyle IMF programlarının kritik unsuru olan kemer sıkmayı uluslararası sermayenin tercih ettiği şekliyle uygulamadığını gördük. Yine de devletin yönlendirdiği fiyatlarda son aylarda hızlı bir yukarı tırmanış görüldü.
BİR ÖNCEKİNİN AYNISI OLACAK
Dengelenme disiplin değişim (3D), 2018’deki programın formülüydü. Burjuva iktisatçılara sormak gerekir: Ekonomik daralma nedeniyle cari fazla verilmesi midir dengelenme? Tarihin en yüksek açıklarının verilmesi midir disiplin? Rekabet etmek için milyonları açlığa mahkûm etmek midir değişim? Öyle değil diyeceklerdir. Ancak Erdoğan yönetiminin icraatları ve bunun 3D formülüyle savunulması o anlama geliyor.
2018’dekinden farklı bir manzume beklemiyorum. Krizin etkileri daha başlamadan önce dahi resmi verilere göre yoksulluk oranının çok yüksek olduğu, gelir dağılımı adaletsizliğinin en derin deneyimlendiği ülkelerden birisi Türkiye. Burada refah sağlama ve adıl bir bölüşüm için tamamen farklı bir raya geçilmesi gerekiyor. Erdoğan yönetiminin harcı buna müsaade etmez.
Yeterince adım atamadıkları kıdem tazminatı reformundan emek piyasasında esnekleşme reformlarına kadar bir dizi vaadin, bankacılık sektörü stres testlerinin uygulanacağına ve yapılandırmaların hızla çözüleceğine dair bir dizi maddenin ve ayrıca büyük bir kesinti-tasarruf hedefinin açıklanacağını tahmin ediyorum. Ancak ilk kısmın uygulanması emek örgütlerinin direnişine, ikincisi inşaat-enerji-bankacılık üçgenindeki pazarlıklara, üçüncüsü de genel olarak ekonomik büyüme temposuna bağlı. Erdoğan yönetimi ekonomik toparlanma olmayınca elindeki bütün imkânları seferber ederek borç limitlerini ve bütçe kalemlerini alt üst edebileceğini defalarca gösterdi.
Alternatif ve halkçı bir program kamunun stratejik sektörlerde ağırlığının artacağını vaat etmeli. Açlık sınırında asgari ücrete son verileceğini, teknolojik atılım için yapılacak yatırımların adil vergilendirme ile karşılanacağını vaat etmeli. Çalışma hayatında demokratikleşme ve yolsuzlukların sonlandırılması yönünde bir plan böyle bir programın olmazsa olmazı.