İşveren ile işçi arasındaki “bireysel sözleşmeden” bahsediyorum.
Adının “bireysel” olmasına bakmayın. İşveren bakımından gerçekte “toplu” sözleşmedir bu. Aynı anda olmamakla birlikte, aynı sözleşme imzalatılmaktadır işçiye.
Sözleşmeyi imzaladığı koşullar, işçi açısından “bireysellik” arz ediyor.
-İşyerinde sendika da yok, yapılmış gerçek bir toplusözleşme yok.
-Sözleşme metnini anlama, araştırma, diğer işçilerle değerlendirme şansı da yoktur.
-Olumsuz maddelere itiraz ya da değiştirme şansı yoktur.
-Çalışma koşullarını belirleyen işverendir. İşçinin teklif hakkı yoktur, görüşü sorulmaz.
-Sözleşme karşılıklı haklar ve yükümlülüklerdir. Oysa bu sözleşmelerde haktan çok yükümlülükler vardır. İşverenin bildirim metni, emirleridir.
-Sözleşmeler karşılıklı irade beyanıdır. Oysa sadece işçi imzalar. İşçiye verilmez, işveren dolabına kilitler.
Sigortalı ama sendikasız ve toplusözleşmesiz yerlerdeki bireysel sözleşmelerin durumu budur.
Kaçak işçilikte ise ne sigorta, ne sözleşme, ne bordro, ne herhangi bir belge… Hayalettir orada işçi. Kaza geçirse, ölse, şahit yoksa kim vurduya gider.
SÖZLEŞMENİN BÖYLESİ
Son zamanlarda işçiye öyle bir sözleşme dayatılmaktadır ki, hazırlayanın yüreğinde kömür karası var sanırsınız.
-Daha ilk maddede görüyorsunuz yürekteki karalığı. “Şirketin Türkiye’nin değişik yerlerindeki işyerlerinde hizmet görmeyi taahhüt etmektedir” deniyor. İşin gereği doğacak gerçek ihtiyaçtan çok, mobbing yetkisi istiyor işveren. Örneğin İstanbul’da oturan iki çocuklu işçi, eğer işverenin hoşuna gitmezse, üç ay sonra Erzurum’a sürülebilecektir.
-İkinci maddede işçi, “denkleştirmeye” peşinen evet demektedir. Günde 11 saat çalışacak ama hiç fazla mesai ücreti istemeyecektir. “Personel çalışma saatleri ve süreleri ile ilgili olarak işverenin talimatlarına uymakla yükümlüdür” demişler ayrıca. İtiraz yok, cısss.
-Üçüncü madde de denkleştirme hakkında. Denkleştirme süresi 2 aydır deniyor. İşveren kendince bir zaman belirliyor. Örneğin bu yıl kasım ve aralık ayını, sonraki yıl ocak ve şubat aylarını seçerek, peş peşe dört ay her mesai günü 11 saat çalıştırıp bir kuruş fazla mesai ücreti vermeyebilir.
-Dördüncü madde, “fazla mesailer için ayrıca ücret talep edemezsin, maaşının içindedir” diyor.
-Beşinci maddede, “işçi, işveren tarafından belirlenen zamanda ücretsiz izne çıkmayı kabul, beyan ve taahhüt eder” diyor. Bakar mısınız? Kabul etmekle kalmıyor, taahhüt de ediyor işçi. Rızası varmış gibi “beyan eder” deniyor ayrıca. Koşulları, zamanı ve süresi belli olmayan böyle bir yetki, işçinin kıdem tazminatını talep ederek ayrılmasını haklı kılabilecek suiistimaldir.
-Yedinci madde, “İşverenin, iş görme edimini yerine getirmek üzere personeli başka bir işverene devretmesi mümkündür” diyor. “Benzer bir işi yapmak üzere” denmiyor. “Holding bünyesindeki bir işyeri” ile sınırlanmıyor. “Bulunduğu il sınırlarında” da denmiyor. Dahası, “hakları korunarak” bile denmiyor. Bu, şımarık bir işçi simsarlığıdır. Ortaçağ kafasıdır, alenen köle ticaretidir.
-On yedinci maddede, öğrendiği işle ilgili her türlü bilgiyi, saklamaz, kullanır veya üçüncü kişilere verirse, “bir yıllık brüt maaş tutarında cezai şart olarak ödemeyi taahhüt eder” deniyor. İşçiyi peşinen düşman hanesine koymuş, hükmü de kesmiş, kum torbası gibi vuruyor işveren.
Bu işverenin ve hukukçularının kafası, huzurlu bir iş ortamına ve verimli bir üretime odaklanmamış.
İşçiyi kırbaçla çalıştırmaya odaklanmışlar. Ortaçağın köle tüccarlarına özenmiş, boğaz tokluğuna çalıştırmak için her cinliğe kafa yormuşlar.
Hangi gözle bakmışlar kanunlara? İşçi lehine bir tek madde bulamamışlar mı? Seçtikleri maddelerin hepsi işçi düşmanı. Kapkara bir ruhla hazırlanmış bu sözleşme.
Dahası, hafızasını yitirmiş işveren. Bu zenginliğe işçiler sayesinde ulaştığını unutmuş.
Şimdi düşünelim. Hele de ekonomik kriz koşullarında işçiye düşmanlık akıllıca mıdır? Nereye kadar kırbaçlayacaksın? Nereye kadar kölelik?
İşçi sendikaları, işveren örgütleri uyarmalı bunları. “Kendinize gelin” demeli. “Ekmeğini yediğiniz işçiye düşmanlık yapmayın” demeli!
Hükümetin de seyretmemesi lazım. “Ağır ol” demesi lazım bunlara.
Bu fesatlığın bedelini sadece o işyeri değil, Türkiye öder.