“Tüm dünyayı kasıp kavuran korona mı?” diye sorarak başlamak istiyorum. “Evet” diyenleri duyar gibiyim. Bence değil, neden mi? Eğer korona olsaydı virüsü yok etmek mümkün olmazdı, çünkü dümende korona olurdu. Dümen insanda ve onun kurduğu düzende. Öyleyse insan, yarattığı bu krizden çıkışı da bulacaktır. Yanlış rotaya kilitlenen dümeni doğru rotaya kırmak zorundadır artık.
Salgın belasından korunmak için hepimiz kendimizi karantinaya aldık ve üretim durma noktasına geldi. Virüsten korunmaya çalışırken yeni bir kriz karşımıza çıktı. Hem hayatta kalmaya, hem hayatlarımızı sürdürmeye çalışmalıyız. Peki bu mümkün mü? Bir kısmımız hayatın sürmesi için karantina dışında kalmalıyız, bu zorunlu. Ama bu nasıl olacak ve önlemler neler olacak?
Devletlerin çözümün merkezinde olması gerektiği tartışmasız gerçek. Ama sadece devletler mi? Özelleştirmeler sonucunda devletin üretimden kendisini çekmesiyle birlikte sorumluluk artık devletler kadar sermayenindir de. Acımasız ve aç gözlü kapitalist şirketlere düşen hiç mi görev yok? Dünyayı ahtapot gibi saran üç kuruşa, güvencesiz, sendikasız işçi çalıştıran dev şirketler ne yapmalı? Bu krizden çıkışta ellerini aynı oranda taşın altına koymalılar. Hangi ülkede fabrikaları varsa orada çözümün ortağı olmak durumundalar. Aksi halde fabrikaların duvarları, makineleri onları kurtarmaya yetmeyecektir. Özellikle sürecek olan üretimde işçileri salgından koruyacak önlemler ivedilikle alınmalı. Çalıştırdıkları her bir işçinin sağlığından sorumludurlar. Bu sorumluluk fabrikayı dezenfekte etmek, işçiye sıhhi donanım vermenin ötesindedir. Önce iş güvencesi kesin ve katı şekilde uygulanmalı sonra ise Çalışma ve Sağlık Bakanlıklarıyla birlikte üretim yapılan ülkelerinin çözüm süreçlerine maddi olarak katkı sağlanmalı.
İşte devlet tam da bu noktada komutan olarak tüm bu süreci gerekirse yasal yaptırımlarla sağlamalı. Yap-İşlet-Devret modeliyle özel sektöre kaynak aktarımına ilişkin sunulan borç ödemelerinin ötelenmesi önerileri gibi sanayi kuruluşlarının da sürece verebileceği her türlü katkı alınmalı. Çünkü insan yoksa, mal da yok, kâr da yok!
Makineler kendi başına çalışmıyor, üretilen ürünler depolarda durarak para kazandırmıyor. Üretecek işçi, alacak müşteri en çok kapitalizme gerekli. Bu düzen böyle gitmeyecek ama fabrikaların ayakta durması ancak insana yatırımla mümkün. Topu taca atmaya kimse çalışmamalı. Üretimi kesintisiz devam edecek işletmeler yerine, üretimi kısmak ya da durdurmak zorunda kalan işletmelere, işyerlerine destek verilmeli ve acilen işten çıkarmalar yasaklanmalı. Sosyal devlet olmanın ilk şartı vatandaşını her türlü güvence altına almaktır. Hamaset yapmak değil. Kısa çalışma ödeneği ve işsizlik sigortasındaki tüm kısıtlamalar derhal kaldırılmalı ve bu süreçte işsiz kalan herkes bu imkandan yaralanmalı ayrıca işten çıkartılmaları en kısa sürede geçersiz sayılmalı.
Tüm bunları yapmak sanıldığı kadar zor değil. Devlet iradesi yeterli. Hani hekimler koronavirüs için, “virüsün yaşamını sürdürmesi için insanı öldürmeyecek mutasyonu geçirmesi gerekir ve geçirecektir” diyorlar ya, işte kapitalist sistemde artık mutasyona uğrama aşamasına geldi. Değişim kaçınılmaz; ister doğal sürece bırakır değişimi, ister can çekişerek değişir. Elindeki sermayeyi paylaşarak gerek ulusal, gerekse küresel çözümün parçası olmak zorundalar. Yoksa genç ve dayanıklı işçi yaşar ama obez ve hastalıklı kapitalistler ölür!