Şimdi önümüzde ayakta kalmak gibi yakıcı bir sorun var. Bahsettiğim bir tek kişinin sağlıklı olması ve bedenen ayakta kalması değil. Virüsten etkilenen ya da etkilenmeyen herkesin işinin, aşının güvence altına alınması, devletlerin, ülkelerin varlığını sürdürmesinden bahsediyorum. Bu sorun küresel bir sorun; bu da ekonomilerin, siyasal sistemlerin pandemisi.
Bu siyasal ve ekonomik pandemiden kapitalist çözümlerle çıkılamayacağını, kapitalist sistemlerin kurumları da ilan ediyor. Bakın ILO Genek Direktörü bu sorunu rakamlarla nasıl ortaya koyuyor ve çözümü nerede gösteriyor. İşte ILO’nun yayınladığı raporda yer alanlar:
SAĞKALIMLA ÇÖKÜŞ ARASINDAKİ FARK
“Hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde bulunan çalışanlar ve işletmeler felaket ile karşı karşıya” diyor ILO Genel Direktörü Guy Ryder. “Hızlı, kararlı ve birlikte hareket etmek zorundayız. Sağkalım ile çöküş arasındaki farkı doğru ve acil önlemler yaratacak.”
Yeni çalışmaya göre, “büyük çaplı ve yıkıcı” işten çıkarma artışları, ücret ve çalışma süresi düşüşleri bakımından yüksek risk altında olduğu belirlenen sektörlerde 1.25 milyar insan çalışıyor. Birçoğu düşük ücretli, düşük vasıflı işlerde çalışıyor ve ani gelir kaybının yıkıcı sonuçları olacak.
Bölgesel olarak bakıldığında, “risk altındaki” sektörlerde çalışanların oranı, Amerika kıtalarında yüzde 41 ila Asya-Pasifik’te yüzde 26 aralığında değişiyor. Rapora göre, başta Afrika olmak üzere diğer bölgelerde ise kayıt dışılığın yüksek düzeylerde olması, sosyal koruma yetersizliği, yüksek nüfus yoğunluğu ve düşük kapasite ile birleştiğinde, hükümetler için ağır sağlık ve ekonomik zorluklar yaratıyor.
Dünya genelinde 2 milyar insan kayıt dışı çalışıyor (çoğu yükselen ve gelişmekte olan ekonomilerde olmak üzere) ve özellikle risk altındalar.
Çalışmaya göre, geniş çaplı ve entegre politika önlemlerine ihtiyaç var ve şu dört maddeye odaklanılması gerekiyor: İşletmeler, istihdam ve gelirin desteklenmesi; ekonomi ve işlerin canlandırılması; işyerinde işçilerin korunması ve çözüm bulmak üzere hükümet, işçiler ve işverenler arasında sosyal diyalogun kullanılması.
Ryder, sözlerini şöyle sürdürüyor: “75 yılı aşkın sürede uluslararası işbirliğinin karşı karşıya olduğu en büyük sınav bu. Bir ülke kalırsa, hepimiz kaldık demektir. Küresel toplumun tüm kesimlerine, özellikle de en kırılgan olanlara veya kendilerini destekleyecek gücü en az olanlara destek sağlayan çözümler bulmak zorundayız. Bugün yapacağımız seçimler bu krizin gidişatını ve milyarlarca insanın yaşamını etkileyecek. Doğru önlemlerle krizin etkisini ve bırakacağı izleri sınırlayabiliriz. Yeni sistemlerimizi, bu krizin meydana gelmesine neden olandan daha güvenli, daha adil ve daha sürdürülebilir kılacak biçimde yeniden inşa etmeyi hedeflemeliyiz.”
YENİ BİR DÜNYA ŞİMDİ MÜMKÜN
Ryder, artık düzenin böyle sürmesinin mümkün olmadığı, dünyada üretilen her şeyin sınır tanımadan ortak paylaşılması gerektiğinin altını kalın bir çizgiyle çiziyor. Bunun aksi olursa sadece tek bir ülkenin değil bütün olarak dünyadaki tüm yapıların çökeceğini ifade ediyor. Öyleyse bizim de yapmamız gereken en ivedi şey, üreten ve sistemi kâr üzerine değil, eşit bölüşüm üzerine kuran bir yapının oluşturulması. Covid19 hepimize yeni bir dünya yaratma şansı verdi. Ya sömürüyü yok edeceğiz, ya yok olacağız.
Böylesi bir süreçte gerçekçi olmayan hamasi ve kindar açıklamaları bırakıp çözüme yönelik fikir üretmek gerekir. İşten atmalar yasaklansın ama işletmelerin ayakta kalması da sağlansın. Çünkü salgın bir gün bitecek ve hepimizin işe ihtiyacı olacak. Tüm bunlar yine de geleceği kurtarmak için yetmeyecek ve akılcı hareket edilirse süreç daha adil ve eşit yaşama doğru evrilecektir. Sosyal devlet kapitalist bir anlayışla değil, bilimsel sosyalist bir anlayışla kurulabilir. Süreç doğru çözümleri sunanların öncülüğünde yeni bir dünyaya doğru gidecektir. Salgın en çok emperyalist ülkeleri ve sözde birliklerini sarsıyor. Yıkım da yeni filizler de oradan başlayacak belki de.