Çok uzunca bir süredir yapısal reformlarla yatıp onlarla kalkıyoruz. Özellikle geleceğe yönelik beklentilerin bozulduğu ve kısa vadeli ihtiyaçları karşılamanın zora girdiği dönemlerde bu konu gündemden düşmüyor. Durum böyle olunca sormak gerekiyor: Yapısal reformlar nedir, ne değildir? Yenir mi, içilir mi? Temcit pilavı gibi tekrarlanan bu konuda neden başarılı olamıyoruz? Toplum mu gereken ölçüde özveride bulunmuyor, ya da ülkemizi yönlendiren kesimler mi beceriksiz? Sonuçtaki olumsuzluk tasarım yanlışlarından mı yoksa hatalı uygulamalardan mı kaynaklanıyor? Küreselleşmenin bu açmazdaki rolü nedir? Ekonomi yönetimi tarafından açıklanan dokuz başlık nasıl değerlendirilmeli? Bu ve benzeri soruların hepsini bir yazıda yanıtlamak mümkün olmasa da, farkındalığı arttırmak adına bir yerden başlamak gerekiyor.
GEREKLİ ÖZELLİKLER
Herhangi bir ekonomi açısından eğilimlerin sürdürülebilir olması ve kırılganlık yaratacak sorunlar üretmeden istikrarlı bir şekilde büyümesi hayati önem taşıyan bir konudur. Müdahalesiz fiyat istikrarı bu amaca yaklaşmış olmanın sonucu niteliğindedir. Dış ve iç koşullar arasındaki denge, gelir dağılımı ve rekabet koşullarının bozulmaması, olağandışı durumlar açısından yeterli esneklik ve dirence sahip olunması, her türlü aşırılıktan kaçınılmış olması gibi konuların öncelikle gözetilmiş olması gerekir. Bu özelliklere sahip bir ülkenin yapısal olarak sorunlu olduğu söylenemez.
TANIMA UYMUYOR
Türkiye bu tanıma uyan bir ekonomiye sahip değildir, bu sebeple yapısal olarak sorunludur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında olması gereken çizgiden hızlanan bir şekilde uzaklaşmış ve kendi olanakları ile ihtiyaçlarını karşılayabilme olanağını kaybetmiştir. IMF reçeteleri bu olumsuzluğu gidermemiş, tam aksine beslemiştir. Benden sonra tufan anlayışındaki kıt kaynakları etkin kullanma içgüdüsü olmayan çok partili siyaset, yapısal sorunların ağırlaşmasında belirleyici olmuştur. Küreselleşme denilen kuralsızlığa teslim olunması ise durumun kontrolden çıkmasını ivmelendirmiştir. Eğilimler sürdürülebilir olmaktan çıkmış, sorun ve dengesizlikler geleceğe ipotek koymuş, küresel sermayeye teslim olma noktasına gelinmiştir.
Yapısal reform tasarım ve uygulamasında yabancı sermayeyi memnun etmek ve günü kurtarmak anlayışının ön plana çıkması engellenmemiş; bu konuya önem verenlerin dışlanması için çaba harcanmış, ülkenin kanaat önderleri sistemli bir şekilde devşirilmiştir. Durum böyle olunca geniş halk kesimleri ile finansal sermaye arasında çıkar çatışmasının ortaya çıkması ve büyümesi önlenmemiş, partiler üstü olması gereken konular siyasete meze yapılarak toplumsal farkındalık katledilmiştir. Sonuçta ortaya çıkan yapı bir bataklık niteliğindedir ve bu bataklık kurutulmadan, ne yapılırsa yapılsın bir şeylerin kalıcı olarak düzelmesini beklemek gerçekçi değildir.
GÖNÜLLÜ KÖLELİK
Bu ülkede yaşayan çoğunluğun geleceğini aydınlatacak yapısal reform seti ile finansal sermayenin desteklemeye razı olabileceği program giderek birbirine yabancılaşmaktadır. Kendi geleceğini belirleme rotası ile sömürgeleşerek gönüllü köleliği razı olmanın yolu aynı olamaz. Allah’tan başka kimseye kulluk etmeyeceğini günde en az beş kere tekrarlayanların tam aksi yöne baş koyması, hiçbir şeyin gösterildiği gibi olmadığı anlamındadır.
ZAMAN KAZANMAK
Orta Vadeli Planın ekinde sayılan 25 madde ve Başbakan tarafından açıklanan 9 başlık yapısal reform olarak sunulmaktadır. Bunlar yabancı sermayeyi memnun etmek, beklentilerdeki bozulmayı geciktirerek genel seçimlere kadar zaman kazanmak, içerideki uzlaşmazlıkları gizlemek ve gündem belirlemek üzere tasarlanmış olabilir. Bunlar eğer orta vadeli dış destek bulabilirse, sorun ve dengesizliklerin ağırlaşma hızını düşürerek kırılganlıktaki artışı geçici olarak frenleyebilir. Fakat kesinlikle yapısal reform sayılamaz, ancak onları destekleyici önlem tasarımı olduğu iddia edilebilir. Giderek olumsuzlaşan küresel koşullar dikkate alınır ise başarı şansı yok denecek kadar azdır.
Ülkemizde yapılabilecek en önemli yapısal reform, devleti ve sistemi oluşturan kurumsal yapıyı bataklığı büyüten kuralsızlığın ve örgütlenmiş sorumsuzluğun bir parçası olmaktan çıkartmak olmalıdır. Bu yapılmadığı sürece mevcut sorun ve dengesizliklerin kalıcı olarak çözülebilmesi olası değildir.