İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDAKİ DÖNEMDE ULUSLARARASI SENDİKACILIK HAREKETİ
Birinci Dünya Savaşı veya “Büyük Savaş” sonrasında sendikaların uluslararası düzeyde örgütlenmesi daha önceki dönemlerden tümüyle farklı bir çizgide gelişti.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
SENDİKALAR KIZIL ENTERNASYONALİ (PROFINTERN)
Bu döneme ilişkin bir değerlendirme yapabilmek için, sendika üyesi işçilerin toplam nüfusa oranına kısaca bakmakta yarar vardır. Lorwin’in 1929 yılında yayımlanan kitabında (Labor and Internationalism, George Allen & Unwin Ltd., London) 31 Aralık 1924 tarihi itibariyle çeşitli ülkelerin toplam nüfusları, örgütlü işçi sayıları ve örgütlü işçilerin toplam nüfusa oranına ilişkin veriler bulunmaktadır. Bu ülkelerin bazılarında örgütlü işçilerin toplam nüfusa oranları şöyledir: Avusturya (%16,0), İngiltere (% 13,6), Avustralya (%12,7), Çekoslovakya (%12,3), Almanya (%11,5), İtalya (%5,1), ABD (%3,5), Fransa (2,7), Kanada (%2,3), Japonya (%0,4), Brezilya (%0,3), Çin (%0,07).
Uluslararası Sendikalar Federasyonu (IFTU/USF) 1919 yılındaki Amsterdam Kongresiyle yeniden canlandırıldı. 1919 yılında yeniden yapılandırılan Uluslararası Sendikalar Federasyonu (IFTU) ve Uluslararası Meslek Sekreterliklerinde gelişmiş kapitalist ülkelerin sendikal merkezleri hakimdi. Bu yıllarda ABD’nin sendikal merkezi olan AFL (American Federation of Labor, Amerikan Emek Federasyonu), Avrupa’da etkili olamayacağını kavradığında, Latin Amerika’da bölgesel bir örgütlenmeye gitti.
1919 yılında kurulan Üçüncü Enternasyonal (Komintern, Komünist Enternasyonal), komünistlerin ve anarkosendikalistlerin kontrolündeki sendikalarla ayrı bir yapılanmaya girişti ve 1920 yılında Uluslararası Sendikalar Konseyi ve 1921 yılında Sendikalar Kızıl Enternasyonali (Profintern veya RILU) oluşturuldu.
1891 yılında Papa 13. Leo tarafından yayımlanan Rerum Novarum tamimnamesi sonrasında oluşturulan Hıristiyan sendikaları da 1920 yılında Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu’nu kurdu (IFCTU).
Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki 20 yıllık dönem, hem savaşın yarattığı çok büyük tahribatın giderilmesi, hem de 1921 ekonomik krizinin ve 1929 Büyük Buhranının yıkıcı etkilerinin azaltılması konusunda işçi sınıflarının ve sendikalarının milliyetçi kimlikleriyle hareket ettikleri yıllardı. Sendikaların bazılarını uluslararası düzeyde işbirliğine yönelten en önemli etmen, barışın korunması çabasıydı. Daha sonra da faşizme karşı mücadele önem kazandı. Ancak İkinci Dünya Savaşı gelip çattığında, çok küçük birkaç istisna dışında, sendikaların tercihi yine milliyetçilik oldu.
IFTU (USF), Profintern ve IFCTU/UHSF bünyesinde uluslararası düzeyde biraraya gelen sendikalar, dünyada ortaya çıkan yeni siyasal saflaşmaya uygun davrandılar. IFTU (USF) ademi-merkeziyetçi bir örgütlenmeyken, Profintern son derece merkeziyetçi ve Komintern’in doğrudan kontrolü altında bir yapıydı. IFCTU/UHSF ise fiilen Vatikan tarafından yönlendiriliyordu.
Bu yıllarda işçileri ve sendikaları uluslararası düzeyde işbirliğine ve örgütlenmeye yönelten en önemli neden, barış arzusuydu. Birinci Dünya Savaşı’nın tahribatı öncelikli olarak işçileri etkilemişti. Bu dönemde uluslararası sendikal işbirliğinde grev kırıcılığının ve göçün önlenmesi önemini yitirdi. Birçok ülke, özellikle 1929 yılındaki Büyük Buhran sonrasında işsizliğin yüksek oranlara tırmandığı koşullarda, yabancıların geçici veya sürekli olarak çalışmak üzere ülkelerine gelmelerini engelleyen veya en azından sınırlandıran tedbirler aldı. Avrupa’da İtalya, Almanya, İspanya ve Portekiz’de baskıcı ve faşist yönetimler, uluslararası sendikacılık hareketinde faşizme karşı işbirliği girişimlerini güçlendirdi; ancak bu konuda önemli somut adımlar atılmadı.
ULUSLARARASI SENDİKALAR FEDERASYONU – IFTU (1913-1945)
Birinci Dünya Savaşı, o yılların tabiriyle, “Büyük Savaş” oldu. 1870 yılındaki Prusya-Fransa savaşından beri büyük bir savaş yaşamamış olan Avrupa ülkeleri, birkaç ay içinde zaferle sona erdireceklerini umdukları bir savaşa giriştiler. Ancak hem savaş dört yıl sürdü, hem de makineli tüfeğin, zehirli gazın, tankın ve uçağın savaşta ilk kez etkili bir biçimde kullanılmasına bağlı olarak, 10 milyondan fazla insan hayatını kaybetti. Savaş yalnızca savaş meydanlarında sürmedi; topyekün bir savaşa dönüştü. Savaşta yaşanan sıkıntıların ve acıların büyük bölümünü de savaşan ülkelerin işçileri çekti.
Yaşanan bu sıkıntılar, savaşa doğrudan katılmış ülkelerin sendikalarının, barışın korunması konusunda işbirliğini zorunlu kıldı. Sendikaların uluslararası düzeyde yardımlaşma, dayanışma ve işbirliği zorunluluğunun nedeni artık grev kırıcılığının önlenmesi veya çalışma koşullarına ilişkin bilgi derlenmesi değildi. 1919 yılında kurulan Uluslararası Çalışma Örgütü, bilgi derleme ve yayınlama görevini üstleniyordu. Grev kırıcılığının önlenmesinde de devletler görev üstlenmişti. Bu kez işbirliğini zorlayan etmen, Büyük Savaş’ın yarattığı büyük tahribattı.
Savaşın sona erdiği günlerde Bern’de 5-9 Şubat 1919 günleri bir uluslararası sendikalar konferansı düzenlendi. Konferansın ana amaçlarından biri, oluşturulmakta olan Milletler Cemiyeti’nin “gericiliğin ve baskının merkezi” olmasını önlemek amacıyla sendikaların uluslararası düzeyde örgütlenmesini sağlamaktı. 5-9 Şubat 1919 günleri İsviçre’de Bern’de 16 ülkeden 53 sendikacının katıldığı bir toplantı düzenlendi. Böylece savaş sırasında ayrı kamplarda yer almış sendikacılar ilk kez biraraya gelerek, işçilerin ortak taleplerini içeren bir bildirge hazırladılar. Bu toplantı, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun yeniden kurulması açısından da bir hazırlık oldu.
Amsterdam Kongresi öncesinde 1914 yılı Ağustos ayında IFTU’ya (USF) üye bulunan ABD, Avusturya, Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, İngiltere, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç ve İsviçre’den sendikacılar 25-26 ve 29 Temmuz 1919 günleri bir ön konferans düzenleyerek, IFTU’nun (USF) yeniden kurulmasını önleyebilecek sorunları çözmeye çalıştı.
Bu ön konferansın ardından Amsterdam Kongresi açıldı. Kongrede, Avrupa dışında yalnızca ABD’den AFL vardı. İtalya’dan gelecek olan delegeler, pasaport sorunları nedeniyle toplantıya katılamadılar.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 28 Temmuz – 2 Ağustos 1919 günleri Amsterdam’da toplanan kongresine Avusturya, Belçika, Çekoslovakya, Danimarka, Fransa, Almanya, Lüksemburg, Hollanda, Norveç, İspanya, İsveç, İsviçre, İngiltere ve ABD’den sendikaları temsilen 17 delege katıldı. Bu örgütler 17.740.000 üyeyi temsil ediyordu. Kongrede alınan kararlar da, kapitalizmin kitlelerin refahını sağlama gücüne sahip olmadığı belirtildi ve üretim araçlarının toplumsallaşması amacının gerçekleştirilmesi için işçilerin tümünün sendikalaşması istendi. Toplantıda ABD’den AFL’nin politikalarının tam zıttı bir sonuç çıktı. Anti-bolşevik bir çizgi izlenmesine karşın, “üretim araçları mülkiyetinin toplumsallaştırılması” savunuldu. Ayrıca, Sovyet Rusya’ya ve kısa bir süre bir Sovyet kurulan Macaristan’a uygulanan ablukaya karşı çıkıldı. ABD’den AFL’nin temsilcisi Samuel Gompers her iki karara da karşı tavır aldı. Nitekim, AFL 1921 yılı Mart ayında Uluslararası Sendikalar Federasyonu üyeliğinden ayrıldı.
IFTU’nun (USF) Amsterdam Kongresi’nde yeniden canlandırılmasına bağlı olarak, bu örgüte aynı zamanda “Amsterdam Enternasyonali” de denmektedir.
IFTU’nun (USF) 22-27 Kasım 1920 günleri Londra’da toplanan genel kuruluna ise İngiltere, Almanya, Fransa, Belçika, Danimarka, Norveç, İsveç, Hollanda, İtalya, Avusturya, Çekoslovakya, Macaristan, İsviçre, Lüksemburg, İspanya ve Polonya’dan örgütler katıldı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun kongrelerinin toplandığı yerler ve tarihleri şöyledir: Amsterdam (28 Temmuz-2 Ağustos 1919), Londra (Olağanüstü Kongre, 22-27 Kasım 1920), Roma (20-26 Nisan 1922), Viyana (2-7 Haziran 1924), Paris (1-6 Ağustos 1927), Stockholm (7-11 Temmuz 1930), Brüksel (30 Temmuz-3 Ağustos 1933), Londra (8-11 Temmuz 1936), Zürih (5-8 Temmuz 1939).
1929 yılı geldiğinde, IFTU (USF) ağırlıkla bir Avrupa örgütlenmesiydi. Federasyon’a üye 28 ulusal merkezin 23’ü Avrupa ülkelerindendi. Bu 23 örgüt, Federasyon’un temsil ettiği 13 milyon işçinin 12,5 milyonuna sahipti. Avrupa dışından da yalnızca Kanada, Arjantin, Filistin, Güney Afrika ve Güneybatı Afrika’dan üye sendikalar vardı.
IFTU (USF) üyesi sendikaların temsil ettiklerini ileri sürdükleri işçi sayısı 1914 yılında 6,8 milyonken, 1918 yılında 10,4 milyon ve 1919 yılında 23,2 milyon oldu. Bu sayı, yaşanan ekonomik krize, siyasi ayrılık ve çatışmalara, önce İtalya’da Faşist Parti’nin ve ardından Almanya’da NAZİ’lerin yönetime gelmesine bağlı olarak 1934 yılında 8,2 milyona geriledi. Ardından faşizm tehlikesine karşı birlikte davranma eğiliminin güçlenmesiyle, IFTU (USF) üyesi sendikaların toplam üye sayısı 1937 yılında 19,4 milyona çıktı. İkinci Dünya Savaşı sonunda IFTU’nun (USF) kendisini feshetmesinden önceki temsil gücü 24,8 milyondu.
ABD’nin merkezi işçi örgütü olan AFL 1937 yılında IFTU’ya (USF) üye oldu. Bu üyeliğin en önemli nedeni, Sovyetler Birliği’ndeki sendikal merkezin, Komintern’in 1935 yılındaki 7. Kongresinde alınan kararla başlatılan birleşik cephe politikasının bir parçası olarak IFTU’ya (USF) üye olma girişimiydi. Aşağıda ele alındığı gibi, Sendikalar Kızıl Enternasyonali’nin (Profintern) faaliyetleri 1935 yılından sonra askıya alınınca, Sovyet sendikaları IFTU (USF) ile üyelik konusunda görüşmelere başlamışlardı. AFL’nin IFTU’ya (USF) üyeliği, Sovyet sendikalarının IFTU’ya (USF) katılımını engelledi.
1945 yılının sonunda, örgütün feshedilmesinden hemen önce, Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na üye örgütler ve üye sayıları aşağıda sunulmaktadır:
ABD: AFL: Amerikan Emek Federasyonu (6.940.000)
Arjantin: CGT: Genel Emek Konfederasyonu (180.000)
Avusturya: ÖGB: Avusturya Sendikalar Konfederasyonu (350.000)
Belçika: CGTB: Genel Emek Konfederasyonu (450.000)
Kanada: TLCC: Kanada Meslekler ve Emek Kongresi (344.000)
Çin: Çin Emek Derneği (590.000)
Danimarka: DSF: Sendikalar Konfederasyonu (500.000)
Fransa: CGT: Genel Emek Konfederasyonu (5.100.000)
İngiltere: TUC: Sendikalar Kongresi (6.812.000)
Hindistan: NTUF: Ulusal Sendika Federasyonu (407.800)
Meksika: CTM: Emek Konfederasyonu (530.000)
Lüksemburg: CSL: Sendika Komisyonu (20.000)
Hollanda: NVV: Sendikalar Konfederasyonu (170.000)
Yeni Zelanda: NZFL: Yeni Zelanda Emek Federasyonu (218.400)
Norveç: İşçi Sendikaları Ulusal Federasyonu (400.000)
İspanya: UGT : Genel Emek Konfederasyonu (20.000)
Filistin: Histadrut: Yahudi Emeği Genel Federasyonu (150.000)
İsveç: LO: Ulusal Emek Örgütü (1.200.000)
İsviçre: USS: Sendika Federasyonu (250.000)
Güney Afrika: Ortak Sendika Konseyi (120.000)
Toplam (24.751.800)
1945 yılı sonunda üye bulunan örgütler dışında, 1901 yılından sonra bir süre de olsa IFTU’ya (USF) üyeliği olan örgütlerin bulundukları ülkeler de şunlardır: Bulgaristan, Çekoslovakya, Estonya, Finlandiya, Almanya, Yunanistan, Macaristan, İtalya, Letonya, Litvanya, Polonya, Romanya, Sırbistan, Bosna, Hırvatistan, Peru, Güneybatı Afrika, Hollanda Doğu Hint Adaları (günümüzdeki Endonezya), Batı Hint Adaları.
İki Dünya Savaşı arasındaki dönemde Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nda üyeliği Avrupa ülkeleriyle sınırlama ve bir Avrupa örgütü olma tartışmaları bile yapılıyordu; Avrupa Birleşik Devletleri’nden söz ediliyordu. Federasyon’un genel sekreterlerinden Edo Fimmen 1924 yılında yayımlanan kitabında (Edo Fimmen, Labour’s Alternative: The United States of Europe or Europe Limited, 1924, Emeğin Alternatifi: Avrupa Birleşik Devletleri veya Sınırlandırılmış Avrupa), kapitalizmin artık ulusal sınırları aştığını ve uluslararası düzeyde yeni blokların oluştuğunu belirledikten sonra, daha merkeziyetçi bir Federasyon öneriyordu. Uluslararası Sendikalar Federasyonu, 1932 yılında Avrupa ölçeğinde bir ekonomik birliğin oluşturulması çağrısını yapıyordu.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu, sömürgeciliğin sona erdirilmesi talebini gündeme getirmezken, Avrupa dışındaki bazı ülkelerdeki örgütlenme çalışmalarını 1929 yılından sonra hızlandırdı. 1930 ve 1931 yıllarında Türkiye, Suriye, Lübnan, Filistin, Irak ve Mısır’ın da içinde yer aldığı Yakın Doğu’ya iki büyük gezi düzenlendi. Ayrıca, diğer kıtalardaki sendikal merkezlerle de ilişkilerde önemli gelişmeler yaşandı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 1927 yılındaki Paris Kongresi’nde, örgütü ülke sendika merkezlerinin üst örgütü olmaktan çıkararak, uluslararası işkolu federasyonlarının üst örgütü haline getirme önerisi gündeme getirildi; ancak reddedildi. Bu kongrede, IFTU (USF) ile uluslararası işkolu federasyonları arasındaki ilişkileri düzenleyen bir anlaşma onaylandı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile 1914 yılında dağılan İkinci Enternasyonal’in devamı niteliğinde bir siyasi yapılanma olan Emek ve Sosyalist Enternasyonali arasında yakın bir ilişki vardı. IFTU (USF) Genel Sekreteri Jan Oudegeest, Emek ve Sosyalist Enternasyonali’nin 1923 yılında Hamburg’daki kuruluş kongresinde temsil edildi. İki örgüt arasında dönem dönem ortak toplantılar yapıldı. Genel kabul gören ve ancak katı bir biçimde uygulanmayan işbölümüne göre, Emek ve Sosyalist Enternasyonali genel siyasal sorunlarla, Uluslararası Sendikalar Federasyonu ise çalışma yaşamına ilişkin konularla uğraşacaktı.
Birinci Dünya Savaşı, savaşın yenilen tarafında olduğu kadar galip tarafında da geniş işçi kitlelerinin yaşam standartlarında büyük bir gerilemeye yol açtı. Bu koşullarda toplumsal mülkiyeti savunan bir anlayış ön plana geçti.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 22-27 Kasım 1920 günleri Londra’da gerçekleştirilen olağanüstü kongresinde, üretim araçlarının toplumsal mülkiyete geçirilmesi ve savaşa karşı savaş çağrıları kabul edildi.
Örgütün 1920 yılında Londra’da ve 1922 yılında Roma’da yapılan kongrelerinde, sosyalizmin yolunun “toprakların ve üretim araçlarının toplumsallaşmasından geçtiği” kararı alındı. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun bu tavrı, 1932 yılında köklü bir değişikliğe uğradı. 1932 yılında, üretim araçlarının mülkiyetinin toplumsallaştırılması hedefi kaldırıldı.
IFTU (USF) 1920 yılı Haziran ayında Macaristan’daki gerici yönetime karşı bir boykot kararı aldı. Ancak bu karar etkili olmadı. 1920 yılı Ağustos ayında da, Sovyet Rusya ile Polonya arasındaki savaşta Sovyet Rusya’yı destekledi ve Polonya’daki yönetimi Batı Avrupa gericiliğinin görevlisi olarak suçlayarak, Polonya’ya cephane, silah ve asker gönderilmesini önleme çağrısı yaptı. Çağrı bir ölçüde etkili oldu. 1921 yılı Ağustos ayından 1923 yılına kadar da Sovyet Rusya’ya yardım kampanyası yürütüldü; iki milyon Hollanda florininden fazla yardım toplanıp iletildi.
Diğer bir kaynağa göre, IFTU’nun (USF) 1921-1923 döneminde Sovyet Rusya’ya sağladığı yardım 800.723 ABD Doları tutarındaydı. IFTU’nun (USF) sağladığı diğer yardımlar da şöyleydi: 1919-1920 yıllarında Viyana’ya 417.249 Dolar, 1923 yılında Alman sendikalarına 187.342 Dolar, 1925 yılında Danimarka’daki genel grev sırasında 934.667 Dolar, 1925 yılında Hindistan’ın İngiltere’nin sömürgesi olan bölgelerindeki dokuma işçilerine 12.929 Dolar, 1926 yılında İngiliz madencilerine 645.820 Dolar ve yine 1926 yılında İngiltere’deki genel greve 189.629 Dolar.
IFTU’nun (USF) 1920 yılındaki 1 Mayıs bildirisinde, üretim araçlarının toplumsallaştırılması talebi öne çıkarılmaktadır. 1921 yılında 1 Mayıs bildirisinde, “hakim sınıftan iktidarı alma” konusundaki kararlılık ifade edilerek, dünya barışının korunması ve militarizme karşı tavır alınması istenmektedir. 1922 yılı 1 Mayıs bildirisinde, enternasyonalizmin zaferi için, gericiliğe karşı ve evrensel barış için çaba gösterilmesi talep edilmektedir. 1923 yılı 1 Mayıs bildirisinde ise, “işçilerin kurtuluşunun işçilerin kendilerinin görevi olduğu” belirtilmekte, Avrupa’da barışın tehdit altında bulunduğu ifade edilerek diktatörlüklerin ve faşizmin özgürlükler ve işçi hakları açısından tehdit kaynakları olduğu vurgulanmakta ve 1 Mayıs günü “tüm ülkelerin proletaryasının işçi sınıfının yenilmez ve parlak uluslararası dayanışmasını yeniden göstermesi” talebi dile getirilmektedir.
Edo Fimmen uluslararası sendikacılık hareketinde özel bir yere sahiptir. Hollandalı Edo Fimmen, Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu’nun (ITF) 1919-1942 döneminde genel sekreterliğini yaptı. 1919-1923 döneminde de Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun (IFTU) genel sekreteriydi. IFTU (USF), onun genel sekreterliği döneminde önemli girişimlerde bulundu ve sendikalar arasında uluslararası düzeyde işbirliğini geliştirmeye ve güçlendirmeye çalıştı. Edo Fimmen’in çabalarından biri de sömürge ve yarı sömürgelerdeki işçilerle dayanışmanın yaratılmasıydı. Fimmen, savaş ve gericilikle savaşın, uluslararası sendikacılık hareketinin öncelikli görevi olduğunu savunuyordu ve bu amaçla da Sovyet sendikalarıyla görüşmeden yanaydı. Bu amaçla, Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu’ndaki yetkilerini kullanarak, 1923 yılı Mayıs ayında Sovyet taşımacılık işçileri sendikasıyla bir görüşme yaptı. Uluslararası Sendikalar Federasyonu, Edo Fimmen’in çabalarıyla, “savaşa karşı savaş” sloganıyla, savaşa karşı “uluslararası genel grev” çağrısı yaptı. Ancak savaş tehlikesi karşısında bu karar uygulanmadı. Edo Fimmen, ülkelerin merkezi sendikal örgütlerinin üst örgütü niteliğindeki bir uluslararası sendikal yapılanma yerine, uluslararası işkolu federasyonlarından ve onların üst örgütünden oluşan bir sendikal yapıyı savunuyordu. Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun Macaristan ve Sovyet Rusya – Polonya savaşında takındığı ilerici tavrın arkasında, Edo Fimmen’in çabaları yatıyordu. Ancak Edo Fimmen’in bu çabaları, gelişmiş ülkelerin işçi sınıflarına hakim olan ve sendikal alana yansıyan politikalarıyla çelişti ve Edo Fimmen, Uluslararası Sendikalar Federasyonu genel sekreterliği görevinden 1923 yılında istifa etmek zorunda kaldı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyeti savunan tavrı, 1932 yılında köklü bir değişikliğe uğradı. Bu tavır değişikliğinde Sovyetler Birliği’nin 1928 yılında köklü bir politika değişikliğine gitmiş olmasının etkisi büyük olsa gerektir. Sovyetler Birliği, 1929 Büyük Buhranı öncesinde yaptığı analizlerle Avrupa’da yeniden bir devrim dalgasının yükselmekte olduğu tespitini yaparak, Avrupa’nın sosyalistleri veya sosyal demokratlarını “sosyal faşist“ olarak nitelendirdi ve Avrupa ülkelerindeki komünistlere, öncelikli hedefin sosyal demokratlar veya sosyalistler olduğu talimatını verdi.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun 1922 yılında Roma’da yapılan kongresinde, savaşı önlemek için gerektiğinde genel greve başvurulması kararı alınmış ve bu amaçla IFTU (USF) ile dört Uluslararası İşkolu Federasyonu temsilcilerinden oluşan bir komite kurulmuştu. Bu komitenin çalışmaları 1926 yılında durduruldu. 1933 yılındaki Brüksel Kongresi’nde de genel grevin ancak saldırgan devletlere karşı kullanılabileceği kararı alındı. Ancak bu karar Japonya, İtalya ve Almanya’ya karşı kullanılmaya bile çalışılmadı.
IFTU’nun (USF) barışın korunmasına ilişkin taleplerinden biri de 1931 yılında gündeme geldi. IFTU (USF), silahsızlanmayı ve silah üretimi konusunda sıkı bir uluslararası denetimi savunmaya başladı.
Hitler’in Almanya’da 1933 yılı başında iktidara gelmesinin ardından, IFTU (USF), Almanya’ya karşı çeşitli yaptırımların uygulanmasını önerdi. Ancak Almanya’daki merkezi sendikal örgüt olan ADGB, bu öneriyi reddetti.
1936 yılında İspanya’da Halk Cephesi hükümetine karşı General Franko’nun başlattığı ayaklanma sonrasında Uluslararası Sendikalar Federasyonu yönetimi, 28 Temmuz 1936 günü Emek ve Sosyalist Enternasyonal yönetimi ile bir toplantı yaparak Halk Cephesi’ne yardımı görüştü ve bir yardım kampanyası başlattı. Toplanan paralarla 880 yataklı bir uluslararası askeri hastane yapıldı. 1936 yılı Ağustos ayı ile 1938 yılı Aralık ayı arasındaki dönemde Uluslararası Sendikalar Federasyonu aracılığıyla Halk Cephesi’ne yaklaşık 50 milyon Fransız frangı aktarıldı.
Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun daha sonraki yıllardaki mücadelesinde temel hedef faşizmin yenilmesiydi.
İkinci Dünya Savaşı, istihbarat örgütlerinin istihbarat sağlama ve ardından operasyonlarda uluslararası sendikal ilişkilerden yararlanması ve bu örgütleri doğrudan kullanması açısından yeni bir döneme geçilmesine yol açtı. Esasında istihbarat örgütleriyle uluslararası sendikal örgütler arasındaki ilişki Hitler’in 1933 yılında iktidara gelmesi sonrasında başladı. İngiltere’nin 1940 yılı Temmuz ayında oluşturulan Özel Operasyonlar Yürütme (SOE, Special Operations Executive) örgütü hem istihbarat toplamada, hem de direniş örgütleriyle doğrudan işbirliğinde uluslararası sendikal örgütlerden yararlandı. ABD’de Merkezi İstihbarat Örgütü’nün (CIA) öncülü olan Stratejik Hizmetler Bürosu (Office of Strategic Services) de bu ilişkileri geliştirmek amacıyla bir büro oluşturdu.
ULUSLARARASI HIRİSTİYAN SENDİKALAR FEDERASYONU
Bu dönemdeki diğer bir gelişme ise Katolik işçilerin oluşturduğu sendikacılık hareketinin uluslararası düzeydeki ilişkileriydi.
Papa 13. Leo’nun 1891 yılında yayımladığı Rerum Novarum tamiminden sonra çeşitli ülkelerdeki Katolik işçiler Hıristiyan sendikaları oluşturmaya başladılar.
1900 yılından sonra çeşitli ülkelerdeki Hıristiyan sendikaları kendi aralarında ilişkiler kurdular. 1908 yılında da Zürih’te Hıristiyan sendikalarının uluslararası düzeyde bir konferansı toplandı ve Hristiyan Sendikaları Uluslararası Sekretaryası oluşturuldu. Bu yapının içinde Almanya, İtalya, Hollanda, Belçika, Avusturya, İsviçre ve İsveç sendikaları bulunuyordu. Alman işçileri ağırlıktaydı.
Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu örgütlenme 542 bin işçiyi temsil ediyordu. Savaş sonrasında Hıristiyan sendikacılığı yaygınlaştı.
Bu sendikalar Hollanda sendikasının girişimleri sonucunda La Hey’de yapılan ve 10 ülkeden (Belçika, Almanya, Fransa, Macaristan, İtalya, Hollanda, Avusturya, İspanya, Çekoslovakya, İsviçre) 3,4 milyon işçiyi temsil ettiğini ileri süren 98 delegenin katılımıyla bir toplantı gerçekleştirdi ve 19 Haziran 1920 tarihinde Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu’nu kurdu. Almanya örgütü 1.250.000, İtalya örgütü 1.250.000, Hollanda Katolik örgütü 170.000 ve Hollanda Protestan örgütü 73.400 üyesi bulunduğunu bildiriyordu.
Bu örgüt, onbeş uluslararası Hıristiyan meslek sekretaryasının oluşturulmasına yardımcı oldu. Ancak bu örgütler birer bilgi derleme ve bilgilendirme merkezleri olarak kaldı.
Bu sendikalarda Katolik işçiler çoğunlukta olmakla birlikte Protestan işçiler de vardı.
Hıristiyan sendikalar ve Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu, toplumda sınıfların varlığını kabul ederken, sınıf mücadelesine karşı çıkıyor, sınıf farklılıklarının uzlaşmayla düzenlenmesini savunuyordu. Devletin görevi de, ekonomik zayıflığı nedeniyle güçlüler tarafından sömürülme riski olan işçi sınıfını “koruyucu kanatları” altına almaktı.
Hıristiyan sendikalarının bir bölümü doğrudan Katolik kilisesi yetkililerinin denetimi ve hatta yönetimi altındaydı.
Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu merkeziyetçi bir yapı değildi. Örgüt, işlev ve görevlerini, bilgi, belge ve danışma merkezi olmak biçiminde tanımlıyordu. Üye örgütler, gerekli görürlerse, kendi aralarında işbirliği yapabilecekti. Bu nedenle de örgütün genel merkezi 1920’li yılların sonlarında Hollanda’da Utrecht kentinde Hollanda Katolik Sendikaları binasında üç odalı bir yerdi. Genel sekreterin yanı sıra yalnızca üç personel istihdam ediliyordu.
Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu, Milletler Cemiyeti’ni ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nü destekliyordu. Ayrıca, devlet politikalarının uluslararası sendikal örgütlerin aldığı kararlardan etkilenmediğini, grev, boykot ve ambargo türü eylemlerle amaçlarına ulaşılamayacağını düşünüyordu.
Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde önemli bir varlık gösteremedi. Federasyon’a üye sendikaların bildirilen toplam üye sayısı 1922 yılında 3.035.989 iken bu sayı 1925 yılında 1.785.697’ye ve 1929 Büyük Buhranı öncesinde 1928 yılında 1.421.789’a geriledi. 1928 yılında Federasyon’un en büyük sendikası, 717.631 üyeyle Almanya’daki Almanya Hıristiyan Sendikaları Federasyonu idi. Hollanda’da iki örgütte toplam 178.486, Belçika’da 155.079 ve Fransa’da da 101.565 üye vardı.
ÜÇÜNCÜ ENTERNASYONAL VE SENDİKALAR KIZIL ENTERNASYONALİ (PROFİNTERN)
1921-1937 döneminde uluslararası sendikacılık hareketinin iki önemli örgütünden biri olan Sendikalar Kızıl Enternasyonali (Profintern veya RILU Red International of Labour Unions) uluslararası komünist hareketin sendikal alandaki örgütlenmesiydi. İzlediği politikalar da, Komünist Enternasyonal’in politikalarının uzantısıydı.
Profintern’in kuruluşu ve çalışmaları, Rus Devrimi ve sonrasında yaşanan sürecin bir parçasıydı.
Savaş, gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıflarının da geçmiş kazanımlarına büyük darbe indirdi; savaşın her iki tarafında da büyük bir yoksullaşma ve işçi haklarında geriye gidişler yaşandı. Ayrıca özellikle Fransa ve İngiltere’de askerler arasında isyanlar yaşandı. Örneğin, Fransız ordusunda 17 Nisan-30 Haziran 1917 döneminde 250 olayda toplam 35.000 asker ayaklandı. 57 asker asıldı. 3000’e yakın asker hapis cezasına çarptırıldı. İngiliz ordusunda 1917 sonbaharında başlayan ayaklanmalar 1918 yılında da devam etti.
Bir dünya komünist partisi niteliğindeki Komünist Enternasyonal’in (Komintern, Üçüncü Enternasyonal) kuruluş konferansı ve Birinci Kongresi Moskova’da 2 Mart 1919 günü başladı ve 6 Mart günü sona erdi.
Kongreye çağrılılar arasında siyasi partilerin yanı sıra işçi sendikaları da vardı. Özellikle ABD, İngiltere ve Avustralya’daki Dünya Endüstri İşçileri (IWW, Industrial Workers of the World) davetliydi. Bu anarkosendikalist örgütün kendisi de uluslararası bir yapıydı. İrlanda’daki devrimci işçi örgütleri ve İngiltere’deki İşçi Temsilcileri Hareketi de davetliler arasındaydı.
Komünist Enternasyonal’in 19 Temmuz-7 Ağustos 1920 günleri gerçekleştirilen İkinci Kongresi öncesinde, 1920 yılı Temmuz ayı başlarında çeşitli ülkelerden komünist ve anarkosendikalist sendika temsilcileri Moskova’da çeşitli görüşmeler yaptılar. Bu süreçte komünistlerle anarkosendikalistler arasında çeşitli konularda görüş ayrılıkları çıktı. Temel anlaşmazlık konusu, oluşturulacak bir uluslararası sendikal yapının Komünist Enternasyonal ile ilişkileriydi. Ayrıca, proletarya diktatörlüğü, devletin durumu, siyasi örgütlerin işlevi gibi konularda da önemli ayrılıklar vardı. Yapılan görüşmeler sonrasında bazı anarkosendikalistlerin dışta kalmasıyla, Rus, İtalyan, İspanyol, Fransız, Bulgar, Yugoslav ve Gürcistan’dan sendikacılar 15 Temmuz 1920 günü Uluslararası Sendikalar Konseyi’ni oluşturdular. Bu süreçte Sovyet Rusya adına öncü rol üstlenen ve daha sonraki yıllarda da aralıksız olarak Profintern yönetiminde bulunan Lozovsky’nin belirttiğine göre, bu tarihte Tüm Rusya Merkezi Sendikalar Konseyi’nin 5,2 milyon üyesi, İtalya’dan Genel Emek Konfederasyonu’nun 2,0 milyon üyesi, İspanya’dan Ulusal Emek Konfederasyonu’nun 800 bin üyesi, Fransa’dan Devrimci Sendikalist Azınlık’ın 700 bin üyesi, Yugoslavya’dan Genel Emek Konfederasyonu’nun 150 bin üyesi, Bulgaristan’dan Genel Emek Sendikal Birlikleri’nin 90 bin üyesi ve Gürcistan’dan Komünist Azınlık’ın 15 bin üyesi vardı. Böylece, Uluslararası Sendikalar Konseyi 8 milyon 965 bin üyeyi temsil ettiğini iddia ediyordu. Anarkosendikalist IWW, proletarya diktatörlüğü konusunda farklı görüşler ileri sürdü ve bu kuruluşta yer almadı.
Uluslararası Sendikalar Konseyi’nin geçici kurallarında örgütün amaçları arasında şunlar öne çıkarıldı: “Kapitalist sistemi ve burjuva devleti yok etmek amacıyla devrimci sınıf mücadelesi, sosyal devrim, proletarya diktatörlüğü ve kitlesel devrimci eylem düşüncelerinin propagandasını ısrarlı ve sürekli bir biçimde sürdürmek. İşçi hareketini zayıflatan sınıf işbirliği hastalığıyla ve kapitalizmin barışçıl bir biçimde aşılabilme umuduna karşı savaşmak. Dünya sendikacılık hareketindeki tüm devrimci unsurları birleştirmek ve Milletler Cemiyeti’nin Uluslararası Çalışma Bürosu’na karşı ve Milletler Cemiyeti Uluslararası Çalışma Bürosu’nun program ve taktiklerine karşı ve Amsterdam’daki Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun program ve taktiklerine karşı kararlı bir mücadele yürütmek.”
Sendikalar Kızıl Enternasyonali’nin Birinci Kongresi 3-19 Temmuz 1921 günleri Moskova’da toplandı. Kongreye 41 ülkeden 380 delege katıldı. Bu delegeler yaklaşık 16 milyon işçiyi temsil ettiklerini ileri sürüyorlardı. Katılan örgütlerin bir bölümü anarkosendikalistti, bir bölümü de Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na üye sendikalardaki komünist azınlık gruplardı. Anarkosendikalist örgütler, gelişmiş kapitalist ülkelerdeki reformist sendikalardan ayrılarak ayrı sendikalar kurulmasını önerdiler. Bu tarihlerde Sovyet Rusya’nın ve Komintern’in politikası değişmişti. Sovyet Rusya, ülkesindeki açlık sorunuyla boğuşuyordu. Polonya ile yaşanan savaşta Kızıl Ordu’nun yenilgisi, Avrupa devrimi umutlarını erteletmişti. Komintern, “barış içinde bir arada yaşama” ve “birleşik cephe” politikasına yönelmişti. Bu çizgi Profintern’e de yansıtıldı. Anarkosendikalistlerin ilk hayal kırıklığı, ayrı örgütlenme önerilerinin reddedilmesi ve mevcut “reformist” sendikalarda etkili olma çabasının kabul edilmesiyle ortaya çıktı. Ayrıca, Komünist Enternasyonal’le Profintern’in örgütsel ilişkisi de anarkosendikalistleri rahatsız etti. Bu nedenlere bağlı olarak, anarkosendikalistlerin büyük bölümü daha sonraki aylarda Profintern ile ilişkilerini kestiler. Profintern’in 1922 yılı sonundaki ikinci kongresinde bağlı örgütlerin toplam üye sayısındaki azalma ağırlıklı olarak buna bağlıydı.
Profintern’in kurulmasıyla uluslararası sendikal örgütlenmelerde yeni bir model ortaya çıktı. Yeni yapılanmayı Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile karşılaştırmak, yenilikleri anlamak açısından yararlı olacaktır.
IFTU’nun (USF) siyasal örgütlerle ilişkisi eşitlik temelindeydi. İkinci Enternasyonal’in 1907 yılında toplanan Stuttgart Kongresi’nde alınan karara göre, işçi sınıfının siyasal örgütleriyle sendikal örgütleri eşit düzeyde kabul ediliyor ve birbirinin iç işlerine karışması uygun bulunmuyordu. Profintern’de ise Leninist parti-sendika ilişkisi kabul ediliyordu. Diğer bir deyişle, aradaki ilişki ast-üst ilişkisiydi ve Komintern’in Profintern’in politikalarını belirleme yetkisi vardı. Nitekim, Profintern’in 1937 yılında tasfiye edilmesinde kararı alan, örgütün tüzüğünün öngördüğü kurum değil, Komintern yöneticileriydi.
IFTU’nun (USF) kendisine üye örgütlerin sendikal politikalarına müdahale etme hakkı ve yetkisi yoktu. Profintern ise son derece merkeziyetçi bir örgütlenmeydi. Nasıl Komintern’in komünist partileri üzerinde ayrıntılı ve kapsamlı bir yönlendirme yetkisi varsa, Profintern de kendisine üye sendikaların politikalarına ve iç örgütlenmelerine müdahale edebiliyordu.
IFTU (USF), 1932 yılına kadar üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyeti savunuyor, sosyalizme parlamenter düzen içinde ve barışçıl ve demokratik yollardan geçilebileceğini savunuyordu. Proletarya diktatörlüğüne karşıydı. Bu anlayış 1932 yılında kabul edilen yeni programında bırakıldı. Profintern ise kapitalizmi, gerektiğinde ayaklanma aracını da kullanarak, yıkmayı ve proletarya diktatörlüğü temelinde sosyalizmi kurmayı amaçlıyordu.
IFTU (USF) hedeflerine ulaşmada Milletler Cemiyeti’ni ve onun bir parçasını oluşturan Uluslararası Çalışma Örgütü’nü önemli bir araç olarak düşünüyor ve destekliyordu. Profintern ise, Komintern’in politikalarına uygun olarak, Milletler Cemiyeti’ni ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nü sermayedar sınıfın bir aleti olarak görüyor ve bu iki örgüte cepheden karşı çıkıyordu. Bu anlayış, Sovyetler Birliği’nin 1934 yılında Milletler Cemiyeti’ne ve Uluslararası Çalışma Örgütü’ne üye olmasına kadar devam etti.
IFTU (USF) sömürgeler konusunda sessizdi. Profintern ise, Komintern’in politikalarıyla uyumlu olarak, sömürgelerin anti-emperyalist mücadelesini destekliyor, sömürgelerde işçi sınıfı örgütlenmelerinin gelişimi için çaba gösteriyordu.
Profintern’in politikaları Komünist Enternasyonal’in kongrelerinde belirlenen politikalardı. Profintern, bu politikaları uyguladığı gibi, kendisine üye sendikalara da uygulattı.
Profintern’in ikinci kongresi 19 Kasım-22 Aralık 1922 günleri toplandı. Kongreye 41 ülkeden 213 delege katıldı. Bu delegeler 12 milyon örgütlü işçiyi temsil ettiklerini ileri sürüyorlardı. Bu süreçte anarkosendikalistler Profintern’den ayrılmıştı. Anarkosendikalistler 1922 yılı sonlarında Uluslararası İşçiler Derneği (International Working Men’s Association) adıyla bir örgütlenmeye gittiler. Ancak bu örgütlenmenin uluslararası işçi sınıfı hareketi tarihinde önemli bir yeri olmadı.
Profintern’in üçüncü kongresi 8-22 Temmuz 1924 günleri toplandı. Kongreye 311 delege katıldı.
Profintern’in dördüncü kongresi 17 Mart-3 Nisan 1928 günleri toplandı. Kongreye 49 ülkeden 421 delege katıldı. Üye örgütlerin 13.862.209 üyeyi, genellikle de Uluslararası Sendikalar Federasyonu’na üye sendikalardaki “devrimci azınlık” gruplaşmalar da 2.874.000 üyeyi temsil ettiklerini ileri sürüyorlardı.
Komintern’in 1928 yılındaki 6. Kongresi’nde kabul edilen “sınıfa karşı sınıf” politikası sonrasında, Profintern üyesi sendikalar ve çeşitli ülkelerdeki komünist partileri, “reformist” sendikalara karşı yeniden bir savaş açtı. Özellikle reformist sendikalarda komünistlere “Devrimci Sendikal Muhalefet” örgütleme görevi verildi. Sosyal demokratlar “sosyal faşist” olmakla suçlanırken, sendikalarda da komünist olmayan anlayışlarla aynı şekilde mücadele başlatıldı.
Profintern’in beşinci kongresi 15-30 Ağustos 1930 günleri toplandı. Kongreye 60 ülkeden 538 delege katıldı. Bu tarihten sonra Kongre toplanmadı. Profintern’in Merkez Konseyi’nin son toplantısının da 7-17 Aralık 1931 tarihlerinde yapıldığı belirtilmektedir.
Hitler’in 1933 yılı Ocak ayı sonunda başbakanlığa atanması sonrasında, önce Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin kongresinde, ardından Komintern’in 1935 yılındaki 7. Kongresinde faşizme karşı birleşik cephe politikası kabul edildi. Bu süreçte, Profintern’in politikaları yeniden düzenlendi. Profintern, Uluslararası Sendikalar Federasyonu ile diyalog kurmaya ve hatta birleşmeye çalıştı. Komünistlerin etkili olduğu sendikaların ve sendika içi muhalefetlerin “reformist” sendikalarla işbirliği yapması istendi.
1935 yılı geldiğinde Profintern’in temsil ettiği 20 milyon işçinin 19,5 milyonu Sovyetler Birliği’ndeydi.
1935 yılından itibaren Profintern’in personel sayısı azaltıldı. Profintern Genel Sekreteri Lozovsky, Profintern’in faaliyetlerini sınırlayarak ve örgütsel görünümünü etkisizleştirerek bu dönemi atlatmaya çalıştı. Ancak Komintern sekretaryası 27 Aralık 1937 günü Profintern’i tasfiye etti.
ANARKOSENDİKALİSTLERİN ÖRGÜTLENMESİ
1917 yılındaki Rus Devrimi bir süre anarşistlerin de desteğini aldı. Bu siyasal destek, anarkosendikalistlerin Uluslararası Sendikalar Konseyi ve Sendikalar Kızıl Enternasyonali süreciyle de ilgilenmelerine yol açtı. Bu iki örgütlenmenin ilk iki yılında anarkosendikalist örgütlenmelerin bir bölümü üye oldu; ancak özellikle Profintern’in ikinci kongresi sonrasında anarkosendikalistlerin kopuşu yaşandı.
Profintern yönetimindeki komünistlerle anlaşamayan ve uzlaşamayan anarkosendikalistler, Berlin’de 25 Aralık 1922-2 Ocak 1923 günleri bir kongre toplayarak, Uluslararası İşçiler Birliği’ni (International Working Men’s Association) kurdular. Örgütün adı, 1864 yılında kurulan Birinci Enternasyonal ile aynıydı. Örgütün genel merkezi, Berlin’de küçük bir kitapevinin arka odasıydı.
Örgütün ikinci kongresi 1925 yılı Mart ayında Amsterdam’da ve üçüncü kongresi de 1928 yılı Mayıs ayında Belçika’nın Liege kentinde toplandı.
Anarkosendikalistler, propaganda, sokak gösterileri, grev, boykot, tüketici boykotu, sabotaj ve genel grev gibi “doğrudan eylemler” ile kapitalizmi ve devleti yıkmayı amaçlıyorlardı. Bu anlayışları çerçevesinde, 1919 yılında kurulan Milletler Cemiyeti’ne ve Uluslararası Çalışma Örgütü’ne de karşıydılar. Politik mücadeleyi ve politik mücadele araçlarını reddeden anarkosendikalistler, 6 saatlik işgünü ve işçilerin yönetime katılması için mücadele ediyorlardı.
Anarkosendikalistler federalist bir anlayışı savundukları için, Uluslararası İşçiler Birliği, üye örgütlerin iç işlerine karışmıyordu.
1924 yılında örgüte bağlı Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya, Almanya, Hollanda, Danimarka, Norveç, İsveç, Meksika, Arjantin, Uruguay ve Şili’deki işçi örgütlerinde toplam 393.000 işçinin bulunduğu ileri sürülüyordu. Toplam işçi sayısı 1926 yılında 260 bine ve 1928 yılında da 162 bine inmişti. 1928 yılında en önemli örgütler, Meksika’daki 50 bin üyeli ve Arjantin’de 40 bin üyeli kuruluşlardı.
Anarkosendikalistlerin bu örgütlenmesi uluslararası sendikacılık hareketinde etkili olmadı.