SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİNDE ULUSLARARASI SENDİKACILIK HAREKETİ
İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden kısa bir süre sonra Soğuk Savaş başladı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Soğuk Savaş, hem ülkelerdeki sendikaların, hem de özellikle uluslararası sendikal örgütlerin çok büyük ölçüde devletlerin kontrolü altına girmesine neden oldu. İkinci Dünya Savaşı sonlarından 1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadarki dönemde, Soğuk Savaş’taki gelişmeler incelenmeden uluslararası sendikal hareket anlaşılamaz. Uluslararası sendikal harekette atılan adımlar, çok büyük çoğunlukla, bu örgütlere hakim olan büyük sendikaların ülkelerinin dış politika çıkarlarıyla doğrudan bağlantılıdır.
Almanya 7 Mayıs 1945 tarihinde koşulsuz olarak teslim oldu. Japonya ise, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından sonra 15 Ağustos 1945 günü teslimiyeti kabul etti. Bu arada 16 Temmuz – 2 Ağustos 1945 tarihleri arasında Almanya’da Potsdam kentinde Stalin, Truman ve Churchill’in katılımıyla gerçekleştirilen konferansta, savaş sonrasındaki gelişmeler konusunda çeşitli uzlaşmalar gerçekleştirildi.
DÜNYA SENDİKALAR FEDERASYONU (WFTU)
1945 yılında dünyada anti-faşist cephe güçlüydü. Devletlerin oluşturduğu anti-faşist cephe, uluslararası sendikal alana da yansıtıldı ve 1945 yılı içinde süren çalışmaların ardından Dünya Sendikalar Federasyonu (World Federation of Trade Unions – WFTU) kuruldu.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun kurulmasında devletlerin önemli teşviki ve katkısı oldu.
Sovyetler Birliği’nin 1941 Haziran’ında savaşa dahil olması sonrasında İngiltere’deki Sendikalar Kongresi (TUC-Trade Union Congress) ile Sovyetler Birliği’nin merkezi sendikalar örgütü arasında (AUCCTU-All Union Central Council of Trade Unions) İngiliz-Sovyet Sendika Konseyi kuruldu. Ardından da ABD’nin merkezi sendikal örgütlerinden AFL ile TUC arasında bir TUC-AFL Sendika Konseyi oluşturuldu. “Bu girişimlerin ikisi de müttefik hükümetlerinin güçlü desteğiyle gerçekleştirilmişti. Başkan Roosevelt gerçekte sendika konseyleri ile hükümetler arasında organik bir bağlantı istemişti.”
İngiliz sendikalarının bir sendikalar enternasyonali kurma girişiminin arkasında İngiliz hükümeti vardı: “İngiliz sendikaları, hükümetin teşvikiyle, bir dünya işçi enternasyonalini yeniden kurmak için inisiyatifi eline aldı.”
Dünya Sendikalar Federasyonu “savaş sonrası dönemin yeniden inşasında aktif uluslararası işçi katılımından sağlanabilecek yararları gören müttefik hükümetleri tarafından teşvik edilmişti.”
Bu bütünleşme sürecine direnen güçlerden biri ABD’nin AFL’si, diğeri de Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu’nun (International Metalworkers’ Federation – IMF) katı anti-komünist olan genel sekreteri J.H.Oldenbroek ve Konrad Ilg idi. Konrad Ilg, daha 1945 yılı Mayıs ayında, Avrupa’nın üzerine bir “demir perde”nin inmekte olduğunu yazmıştı.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun kurulması doğrultusundaki ilk ciddi adım olan Dünya Sendika Konferansı 6-17 Şubat 1945 tarihlerinde Londra’da toplandı. Bu toplantıya 49 sendikal merkezden 147 delege ve 39 gözlemci ve 15 uluslararası örgütten 17 delege ve 1 gözlemci katıldı.
Toplantı sonrasında yayınlanan bildirinin girişinde şöyle deniyordu:
“1945 Şubat’ında Londra’da gerçekleştirilen Dünya Sendika Konferansında temsil edilen örgütler arzuladığımız amaçlar konusunda tam bir anlaşma içindedir. Bunlar, işçiler olarak, tüm özgürlük aşığı halklarla paylaştığımız amaçlardır: Düşmanlarımız üzerinde hızlı ve uzlaşmasız zafer; kalıcı bir barış; tüm biçimleriyle birlikte faşizmin ortadan kaldırılması; ekonomik alanda uluslararası işbirliğiyle dünya halklarının yararına olacak biçimde dünyanın zengin kaynaklarının kullanılmasıyla tüm milletlerin erkekleri ve kadınları için yükselen yaşam standartları ve gerçek güvenceli istihdam olanaklarının yaratılması; yeryüzünün tüm halkları için siyasal ve medeni eşitliği ve tüm kültürel olanakları sağlayacak demokratik bir toplum.”
“Konferans, en erken pratik tarihte güçlü ve demokratik Dünya Sendikalar Federasyonunun yaratılması için inançlı bir arzu ve kesin kararlılıkla birlikte hareket edileceğini kayda geçirmektedir.”
Bildiride daha sonra bu amaçla bir komitenin oluşturulduğu ve bu komitenin Dünya Sendikalar Federasyonu için bir tüzük taslağı hazırlayacağı belirtiliyordu. Dünya Sendika Konferansı Devam Komitesi adı verilen yapıda ABD sendikaları 3, İngiliz sendikaları 3, Fransa’dan CGT 3, Sovyet sendikaları 3 temsilci bulunduracaktı. Diğer ülkeler 1’er temsilci verecekti. Uluslararası Hıristiyan Sendikaları Konfederasyonu’ndan ise oy hakkı bulunmayan bir temsilci yer alacaktı.
Savaşın sonlarına doğru gerçekleştirilen bazı ön toplantıların ardından, 25 Eylül 1945 günü Paris’te yapılan İkinci Dünya Sendika Konferansı’na 59 ülkeden 70 örgütü temsilen 162 delege ve 53 gözlemci katıldı. Bu süreçte yer almayan önemli tek örgütlenme, ABD’deki AFL idi. Ancak ABD’den CIO (Congress of Industrial Organisations, Endüstriyel Örgütler Kongresi) bu toplantıya katıldı. AFL üyesi bazı Amerikan sendikaları da gözlemci olarak yer aldı. Bu konferansta Dünya Sendikalar Federasyonu’nun tüzüğü kabul edildi ve bu toplantı Dünya Sendikalar Federasyonu’nun kuruluş kongresine dönüştü. Böylece DSF’nin Birinci Kongresi 25 Eylül-8 Ekim 1945 günleri Paris’te toplandı. Kongreye katılan 346 delege, 55 ülkeden 56 ulusal sendikal merkezi ve 19 uluslararası sendikal örgütü temsil ediyordu. Bu örgütlere 67 milyon işçinin üye olduğu ileri sürülüyordu. 1 Ekim 1945 tarihine kadar da AFL dışındaki IFTU (USF) üyeleri Dünya Sendikalar Federasyonu’na katıldı. IFTU (USF) ise örgütün Genel Konseyi’nin 14 Aralık 1945 tarihinde aldığı kararla resmen 31 Aralık 1945 itibariyle tasfiye edildi.
Gelişmiş kapitalist ülke sendikaları Dünya Sendikalar Federasyonu projesinin başından itibaren siyasal konuların örgütün faaliyetlerinin kapsamı dışında tutulmasını talep ediyorlardı. 1945 Ekim’inde Paris Kongresi’nde İngiliz TUC temsilcisi Walter Citrine yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Önce yapıyı ele alarak, buradaki işimizin sendikal çalışmanın günlük pratik çalışmalarını sürdürecek farklı sendika merkezlerimizin faaliyetlerine rehberlik edecek ve sendikalarımızın üyesi bireyler için pratik sonuçlar elde edecek bir Sendika Enternasyonali olduğunu daima hatırlayalım. Bunu söylüyorum çünkü konuşmacıların bazılarının buradaki işimizin bir Siyasi Enternasyonal inşa etmek olduğu izleniminde oldukları gözükmektedir. Dün bir konuşmacının Enternasyonale katılacağını çünkü ülkesinin ulusal bağımsızlık istediğini ve Sosyalizmi kurmayı arzuladığını söylediğini dinledim. Bu arzular ne kadar takdire değer olabilse de, Dünya Sendikalar Federasyonu bunun yapılacağı ortam değildir. Eğer bir kez politika labirentine girersek, bu kürsüde ayakta durmam kadar kesindir ki, bu Enternasyonal yok olacaktır. Parçalanacaktır, çünkü siyasi hedefler, arzular, yöntem ve politikaya ilişkin düşünceler o kadar çeşitlidir ki, bunlar bizi bölecektir.”
1946 yılı başında Soğuk Savaş rüzgarları esmeye başladı.
ABD’nin Moskova Büyükelçiliği’nde görevli George Kennan’ın Soğuk Savaş’a geçişte önemli dönüm noktalarından birini oluşturan 22 Şubat 1946 tarihli yazısında Sovyetler Birliği’nin uluslararası sendikal hareketten yararlanma niyeti şöyle ifade ediliyordu: “4. Çeşitli ulusal unsurlar üzerindeki etki aracılığıyla benzer şekilde sızılabilecek uluslararası örgütler. İşçi, gençlik ve kadın örgütleri bunlar arasında önde gelmektedir. Bu bağlamda uluslararası işçi hareketine özel ve hatta hayati bir önem atfedilmektedir. Moskova, böylece dünya sorunlarında Batı hükümetlerini kenara itme ve çeşitli ülkelerde hükümetleri Sovyet çıkarlarına uygun adımlar atmaya zorlayabilecek ve SSCB açısından uygun olmayan eylemleri felç edebilecek bir uluslararası lobi yaratma olasılığını görmektedir.”
Dünya Sendikalar Federasyonu, 1945-1947 yıllarında dünyanın en önemli uluslararası sendikal örgütlenmesiydi. Ancak 1946 yılı sonlarında Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte, Dünya Sendikalar Federasyonu içinde ayrılıklar ön plana çıkmaya başladı.
Tartışma, ABD’nin Avrupa ülkeleri için hazırladığı ve 1948 yılı Nisan ayında kabul edilen Avrupa’yı Kurtarma Programı (Marshall Planı) konusunda patlak verdi. Bu dönemde Fransa ve İtalya gibi bazı ülkelerde ulusal sendikal yapılarda ABD’nin de katkılarıyla siyasal temelli bölünmeler yaşandı. Diğer bir ayrılık noktası da, uluslararası işkolu federasyonları ile Dünya Sendikalar Federasyonu arasındaki ilişki konusundaydı. DSF’de hakim olan komünistler, uluslararası işkolu federasyonlarını DSF’nin bir parçası haline getirmeyi savunuyorlardı. Özellikle uluslararası işkolu federasyonları ise bağımsız yapılarını korumayı istiyordu. Soğuk Savaş’ın başlamasıyla bölünmede etkili olan ayrılıklardan biri de bu konudaki görüş farklılığı oldu.
İngiltere’nin sendikalar federasyonu TUC 9 Mart 1948 tarihinde Londra’da Dünya Sendikalar Federasyonu’nun yapısı dışında Avrupa Kurtarma Programı Sendika Konferansı’nı topladı. Bu toplantıya, Dünya Sendikalar Federasyonu üyelerinden Marshall Planı’nı destekleyenler ve ayrıca Hıristiyan sendikaları ile ABD’nin AFL’si (American Federation of Labor, Amerikan Emek Federasyonu) de katıldı.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun 17 Ocak 1949 günü Paris’te yapılan Yürütme Kurulu toplantısında, Federasyon’un faaliyetlerinin askıya alınması ve örgütün geleceği konusunda karar vermeye yetkili kayyımların atanması yolunda İngiliz TUC’nin önerisi ele alındı. Bu öneri vesilesiyle kartlar açıldı ve karşılıklı sert suçlamalar yapıldı. Toplantı sonrasında İngiliz TUC, ABD’den CIO ve Hollanda’nın NVV’si Dünya Sendikalar Federasyonu’ndan ayrıldı. Bu örgütlerin arkasından Belçika, Danimarka, Norveç, Kanada, Güney Afrika, Yeni Zelanda ve İsveç örgütleri de Federasyon’u terketti. Daha sonraki 18 aylık süre içinde yaklaşık 30 ülkeden sendikalar, Federasyon’dan ayrıldı.
Sosyalist blok dışındaki Avrupa ülkelerinden Fransa ve İtalya’nın en büyük sendika merkezleri (CGT ve CGIL) ise Dünya Sendikalar Federasyonu üyeliğini sürdürdü. Bu örgütler, sırasıyla, Fransız ve İtalyan Komünist Partileri’nin hakimiyeti altındaydı.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun ikinci kongresi, Soğuk Savaş’ın etkisiyle bazı sendikaların ayrılmasının ardından, 29 Haziran-9 Temmuz 1949 günleri Milano’da toplandı. Toplantıda 61 ülkeden 63 ulusal sendikal merkezi ve 4 uluslararası sendikal örgütü temsil eden 252 delege yer aldı. Bu örgütlerin 71 milyon işçiyi temsil ettiği ileri sürüldü.
DSF’nin üçüncü kongresi 10-21 Ekim 1953 günleri Viyana’da 819 delegeyle toplandı. Kongrede 79 ülkeden üye 253 ulusal örgüt yer aldı. Bu kongreye üye olmayan 207 örgüt de katıldı. Kongrede yer alan uluslararası sendikal örgüt sayısı 7 idi. Kongreye katılanların 88 milyon işçiyi temsil ettiği ileri sürüldü. Bu toplam rakamın 60,6 milyonu, DSF üyesi örgütlerde üyeydi.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun dördüncü kongresi 4-15 Ekim 1957 günleri Leipzig’de 806 katılımcıyla toplandı. Federasyon’a üye 190 örgüt 80 ülkede etkinlik gösteriyordu. Kongreye üye olmayan 114 örgüt de katıldı. Uluslararası sendikal örgütlerin sayısı da 7 idi. Kongreye katılanların 106 milyon işçiyi temsil ettikleri ileri sürüldü. Bu toplamın 92 milyonu üye örgütlerdeydi.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun beşinci kongresi 4-15 Aralık 1961 günleri Moskova’da 958 delegeyle toplandı. Kongreye 97 ülkeden üye ulusal sendikal merkezlerle, üye olmayan bazı örgütler katıldı. Katılanlar arasında 8 uluslararası sendikal örgüt vardı. Katılımcıların 142 milyon işçiyi temsil ettiği ileri sürüldü. Bu sayının 120 milyonu Federasyon üyesi örgütlerdeydi.
DSF’nin altıncı kongresi 8-22 Ekim 1965 günleri Varşova’da 527 delegeyle toplandı. Kongreye 90 ülkeden 99 üye ulusal sendika, 58 üye olmayan örgüt ve 8 uluslararası sendikal örgüt katıldı. Katılımcıların 159 milyon işçiyi temsil ettiği ileri sürüldü. Bu toplamın 138 milyonu Federasyon üyesi sendikalarda örgütlüydü.
DSF’nin yedinci kongresi 17-26 Ekim 1969 günleri Budapeşte’de 461 delegeyle toplandı. Kongreye 97 ülkeden 135 ulusal sendika, üye olmayan 56 örgüt ve 13 uluslararası sendika katıldı. Katılımcıların 153 milyon işçiyi temsil ettiği ve bunların 134 milyonunun Federasyon üyesi sendikalarda örgütlü olduğu ileri sürüldü.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun sekizinci kongresi 15-22 Ekim 1973 günleri Varna’da 574 delegenin katılımıyla toplandı. Kongreye 93 ülkeden 180 üye ulusal sendika, üye olmayan 113 sendika ve 13 uluslararası sendika katıldı. Katılımcıların 208 milyon işçiyi temsil ettiği ileri sürüldü. Bu toplam sayının 151 milyonu, Federasyon üyesi sendikalarda örgütlüydü.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun dokuzuncu kongresi 16-22 Nisan 1978 günleri Prag’da 996 delegeyle toplandı. Kongreye 126 ülkeden 303 ulusal sendika, üye olmayan 174 sendika ve 20 uluslararası sendika katıldı. Katılımcıların 230 milyon işçiyi temsil ettiği, bu toplam sayının 190 milyonunun üye örgütlerde bulunduğu ileri sürüldü.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun onuncu kongresi 10-15 Şubat 1982 günleri Havana’da 810 delegenin katılımıyla gerçekleştirildi. Kongreye 138 ülkeden üye 338 ulusal sendika ile üye olmayan 229 sendika ve ayrıca 19 uluslararası sendika katıldı. Katılımcıların 269 milyon işçiyi temsil ettiği ve bu toplamın 206 milyonunun Federasyon üyesi örgütlerde bulunduğu ileri sürüldü.
Bu arada sosyalist bloktaki çelişkiler Dünya Sendikalar Federasyonu’na da yansıdı.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi ile Çin Komünist Partisi’nin 1960’lı yılların başlarında birbirini ağır şekilde suçlayan mektuplaşmalarının ardından Çin ve Arnavut sendikaları Dünya Sendikalar Federasyonu’ndan ayrıldı.
1970’li yıllarda “Avrupa Komünizmi” anlayışının İtalya’da ağırlık kazanmasının ardından, İtalyan CGIL örgütü de Dünya Sendikalar Federasyonu ile ilişkilerini kesti.
Dünya Sendikalar Federasyonu’na işkolları sendikalarının üst örgütleri olan Sendika Enternasyonalleri üyeydi.
Dünya Sendikalar Federasyonu 1960’lı yıllardan itibaren, Sovyetler Birliği’nin ekonomik ve siyasi ilişkiler kurduğu Afrika ve Asya ülkelerinden yeni üyeler kazandı. Ancak 1989 yılında Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla başlayan ve 1991 yılı sonunda Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla sona eren süreçte, Dünya Sendikalar Federasyonu ciddi bir üye kaybına uğradı ve Soğuk Savaş sonrası dönemde uluslararası sendikacılık hareketinde önemsiz bir örgüte dönüştü.
ULUSLARARASI HÜR İŞÇİ SENDİKALARI KONFEDERASYONU (UHİSK-ICFTU)
1949 yılında kurulan Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu’na (UHİSK, International Confederation of Free Trade Unions – ICFTU) gelişmiş kapitalist ülkelerin sendikal merkezleri hakimdi. Bu nedenle UHİSK’nın politikaları, gelişmiş kapitalist ülkelerin sendikal merkezlerinin çıkarları doğrultusunda biçimlendirildi. Gelişmiş kapitalist ülkelerin kendi aralarındaki çıkar çelişki ve bazen çatışmaları da, bu ülkelerin sendikal merkezleri aracılığıyla UHİSK’ya aktarıldı; UHİSK’nın politikalarında sorunlar yaşandı.
UHİSK’nın kendisine bağlı sendikaları ve onların tabanlarını örgütlü bir biçimde harekete geçirme gücü yoktu. UHİSK üyesi ulusal sendikal merkezlere bağlı sendikaların üyelerinin çok büyük bölümü bu örgütün adından bile habersizdi. UHİSK, önemli ölçüde devlet kaynağı da kullanarak, uluslararası platformlarda (hiçbir ciddi güce sahip olmadan ve bu güçsüzlüğü bilinerek) varlığını sürdürdü.
UHİSK ilk bakışta Uluslararası Sendikalar Federasyonu’nun (IFTU/USF) bir devamı gibi gözükmektedir. Ancak bu izlenim yanlıştır. Devlet politikalarından belirli bir bağımsızlığı olan USF’ye karşılık, UHİSK büyük ölçüde gelişmiş ülke devletlerinin politikalarının aracı konumundaydı ve istihbarat örgütlerinin etkili olduğu bir yerdi.
Soğuk Savaş’ın sendikal alana yansıması çok kapsamlı ve etkileyici oldu. Önce çeşitli ülkelerde sendikalarda yeni saflaşmalar ve bölünmeler yaşandı. Ardından uluslararası sendikal örgütlerde büyük altüst oluşlar yaratıldı. Bu dönemin önemli bir özelliği, istihbarat örgütlerinin Soğuk Savaş koşullarında uluslararası sendikacılık hareketini önemsemeleri ve kullanmaya çalışmalarıydı. Ayrıca, süper güçlerin diğer ülkelerin (özellikle eski sömürgelerinin) sendikal süreçlerini etkilemeleri de ilk kez bu denli kapsamlı bir biçimde yaşandı.
Bu dönemde uluslararası sendikacılık hareketinin biçimlendirilmesinde belirleyici iki güç, ABD ve SSCB idi.
ABD, İkinci Dünya Savaşı yıllarında NAZİ’lere karşı uluslararası sendikal örgütlerle işbirliği yapma alışkanlığını savaştan sonra da komünistlere karşı bir çizgide sürdürdü. Böylece kendisi açısından potansiyel bir tehdit oluşturabilecek sendika hareketini bir müttefike dönüştürdü. Bu süreçte de uluslararası sendikacılık hareketini bir araç olarak kullandı.
ABD istihbarat örgütleri özellikle 1946 yılından itibaren bu alana önemli kaynaklar aktarmaya başladı. AFL’nin Özgür Sendikalar Komitesi (Free Trade Union Committee – FTUC) bu dönemde yapılan gizli bir anlaşmayla CIA’dan önemli miktarda maddi destek aldı ve dünyanın stratejik olarak önemli merkezlerinde komünizmle mücadeleye başladı.
Soğuk Savaş’ın biçimlenmesiyle, 1947 yılında AFL’nin teşvikiyle Belçika, Lüksemburg ve Hollanda Sendikaları, Dünya Sendikalar Federasyonu’nun karşısında alternatif bir örgüt kurmayı dile getirmeye başladılar.
İlk olarak, Avrupa’yı Kurtarma Programı Sendika Danışma Komitesi’nin bu amaçla kullanılması gündeme geldi; ancak bu örgütün Marshall Yardımı alan ülkelerin sendikaları arasında bir işbirliği platformu olarak sürdürülmesi görüşü ağır bastı (Bu örgüt daha sonra Organisation for Economic Co-operation and Development Trade Unions Advisory Committee – OECD TUAC; Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü Sendikalar Danışma Komitesi oldu).
Bu süreçte Batı Alman sendikacılık hareketinin ABD’den bağımsız bir tavrı olmadı. Buna karşılık İngiltere’deki TUC, Dünya Sendikalar Federasyonu içindeki bölünmeyi geciktirici bir rol oynadı.
Yapılan çeşitli görüşmelerin ardından, 1949 yılı Nisan ayında AFL’nin bir açıklaması sonrasında, yeni bir uluslararası örgütün kurulması amacıyla 25-26 Haziran 1949 tarihinde Cenevre’de bir Hazırlık Konferansı toplandı. Bu konferansa uluslararası işkolu federasyonlarının bazı temsilcileri gözlemci statüsünde katıldı. Konferansta 34 örgütün temsilcileri yetkili olarak yer aldı. Daha bu ilk toplantıda AFL mali sekreteri George Meany, yaptığı konuşmada, komünizme karşı sürdürülmesi gereken ideolojik savaşın önemini vurguladı. İngiliz TUC ve Amerikan CIO temsilcileri ise anti-komünizmden öte hedeflerin de olması gerektiğini dile getirdi.
Konferansta, bir tüzük taslağı hazırlamak ve örgütün kuruluş kongresi için gerekli hazırlıkları yapmak üzere, bir Hazırlık Komitesi oluşturuldu. Hazırlık Komitesi’nin çalışmaları sırasında örgütün yapısına ilişkin bazı yeni düzenlemeler ortaya çıktı.
Kurulacak uluslararası örgütün bölge yapılanmalarının da oluşturulması öngörüldü. Bu anlayış, Avrupa dışında da önemli çalışmalar amaçlayan bir yaklaşımın sonucuydu. Ayrıca, Soğuk Savaş koşulları dünyanın çeşitli bölgelerinin kontrol altına alınmasını hedefliyordu. Bu nedenle yeni uluslararası sendikal örgütün, IFTU’dan (USF) farklı olarak, örgütlenme işine de önem vermesi amaçlanıyordu. 1945 yılına kadar IFTU (USF), mevcut örgütler arasında haberleşmeyi, bilgi alışverişini ve bir ölçüde de dayanışmayı öngörüyordu. Yeni oluşturulacak uluslararası sendikal yapı ise, küresel düzeydeki etki alanları mücadelesinde bir araç olarak kullanılacak ve örgütlenmede aktif bir destek sağlayacaktı. Böylece gelişmiş kapitalist ülkelerin işçi sınıfları ve sendikal örgütleri, devletler arasındaki paylaşım kavgasında ve bir bütün olarak kapitalist sistemle sosyalist sistem arasındaki etki alanları mücadelesinde aktif bir oyuncu olarak yer aldı.
Bu süreçte yaşanan önemli bir tartışma, Hıristiyan sendikacılığına ilişkin izlenecek politika konusundaydı.
AFL, Avrupa sendikacılığındaki siyasal kimliği zayıflatmak ve anti-komünist cepheyi daha da güçlü kılmak amacıyla, Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Federasyonu (IFCTU) üyesi sendikaların da yeni örgüte katılmaya çağrılmalarından yanaydı. Avrupa sendikalarının çoğu ise bu çağrıya karşıydı. Hazırlık Komitesi, ilgili ülkedeki diğer sendikaların itirazının olmaması koşuluyla, Hıristiyan sendikaları da yeni bir üst örgüt kurma sürecine davet etmeyi kararlaştırdı. Ancak bu çağrı Hıristiyan sendikalardan fazla bir ilgi görmedi.
AFL, yeni oluşturulacak örgütün anti-komünizm niteliğini daha da pekiştirmek amacıyla, 1948 yılında ABD finansmanıyla kurulan ve Doğu Avrupalı göçmenleri örgütleyen Uluslararası Sürgündeki Özgür Sendikacılar Merkezi’nin (International Centre of Free Trade Unionists in Exile – ICFTUE) de örgüt olarak yeni uluslararası sendikal merkeze üye yapılmasını istedi. Bu örgüte üye bazı sendikacılar, AFL’nin CIA finansmanlı ve denetimli Özgür Sendika Komitesi’nde (Free Trade Union Committee) çalışma yürütüyordu. Avrupalılar bu üyelik önerisini reddettiler; ancak bu örgütün bir temsilcisinin kongrede bir konuşma yapmasına da izin verdiler.
CIO delegasyonuna başkanlık eden Walter Reuther ve bazı Latin Amerikalı sendikacılar da anti-komünizm vurgusuna eleştiri getirdilerse de, AFL’nin önerileri kabul gördü. Toplantıda, ekonomik ve toplumsal taleplerin dile getirildiği bir bildirge de kabul edildi.
Özgür Dünya Emek Konferansı çalışmalarını 7 Aralık 1949 günü tamamladı ve aynı kişiler aynı yerde bu kez Uluslararası Hür İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (ICFTU, International Confederation of Free Trade Unions) ilk kongresi olarak toplandı. UHİSK kongresi, Konferans kararlarını ve bildirgesini onayladı. 19 üyeli Yönetim Kurulu seçildi. Belçikalı Paul Finet ilk genel başkan oldu. Hollandalı Olderbroek genel sekreterliğe getirildi. Konfederasyon’un genel merkezinin de Brüksel’de olması kararlaştırıldı.
Kuruluşunda UHİSK’ya 53 ülke ve bölgeden sendikalar üyeydi ve bu örgütler 48 milyon kişiyi temsil ediyordu. UHİSK’nın kuruluş kongresine azgelişmiş ülke sendikalarından çok sayıda delegenin gelmesi sağlandı.
UHİSK’nın ilk genel sekreteri Oldenbroek, İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD’nin istihbarat örgütü olan Stratejik Hizmetler Bürosu ile işbirliği yapmış bir kişiydi. UHİSK’nın yıllık toplam geliri 250 bin Sterlin kadardı. UHİSK’nın faaliyete geçebilmesinde AFL’nin 25 bin Dolarlık ve CIO’nun da 15 bin Dolarlık bağışları etkili oldu. UHİSK, böylece, daha faaliyete geçerken gerek yönetim kadroları, gerek de finansman açısından ABD’nin etkisini taşıyordu.
Bu süreçte ABD devletinin doğrudan müdahalesinin örneklerinden biri, Japonya’dan UHİSK’nın kuruluş kongresine gelen delegasyonla ilgilidir. Bu delegasyonun Japonya’dan Londra’ya yolculukları Japonya’daki ABD askeri hükümeti tarafından finanse edildi ve bu süreçte kendilerine Japonya’daki Amerikan askeri yönetiminden bir refakatçi eşlik etti.
UHİSK’nın ilk yıllarındaki faaliyetinin belirgin özelliği, ABD’nin önderliğindeki anti-komünist cephede yer alması ve bu ilişkilerin gereğini yerine getirmesi oldu. Dünya Sendikalar Federasyonu’nun da Sovyetler Birliği’nin belirlediği politika doğrultusunda hareket etmesi, bu davranışı birçok örgütün ve kişinin gözünde meşrulaştırdı.
Komünist Enternasyonal’in 1943 yılında tasfiye edilmesinden sonra Soğuk Savaş’ın başlamasının ardından, çeşitli ülkelerdeki komünist partilerini Sovyetler Birliği’nin kontrolü altında tutmak amacıyla Kominform (Komünist Enformasyon) kuruldu. Kominform’un 1950 yılı Ocak ayında çıkardığı bir genelgede, komünist partilerine özellikle Asya’da faaliyetin yoğunlaştırılması talimatı veriliyordu. Böylece azgelişmiş ülkeler, komünistlerle anti-komünistler arasındaki mücadelenin yeni bir alanı ve hatta en önemli alanı oldu.
1950’li yılların başlarında UHİSK ile bağlantılı 18 Uluslararası Meslek Sekreterliği bulunuyordu. Bu örgütlenmelerin en büyüğü, 14 ülkede 6 milyon işçiyi temsil eden Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) idi. Onu, 40’ın üstünde ülkede üyesi bulunan ve yaklaşık 5 milyon işçiyi temsil eden Uluslararası Taşıma İşçileri Federasyonu (ITF) izliyordu.
UHİSK bu yıllarda dünyanın birçok ülkesindeki askeri diktatörlükler, feodal ve çağdışı baskılar, sendikal hak ihlalleri ve insan hakları ihlalleri karşısında etkili bir mücadele vermezken veya genellikle yalnızca açıklamalarla tepki gösterirken, tüm gücünü anti-komünist mücadelede yoğunlaştırdı; Sovyetler Birliği’ndeki bazı anti-demokratik baskıları ön plana çıkarttı. Örneğin, UHİSK’nın en önemli ilk “başarısı” olarak gösterilen iş, Sovyetler Birliği’ndeki çalışma kamplarına ilişkin olarak 1951 yılında yayınladığı “Stalin’in Esir Çalışma Kampları” kitabıydı. Çok büyük olasılıkla ABD istihbarat örgütü ile yakın işbirliğinin ürünlerinden olan bu kitabın basımı ve dağıtımı da ABD kaynaklarından finanse edildi.
UHİSK’nın ABD devleti ile yakın bir işbirliği içinde anti-komünist faaliyetlerinin en önemlilerinden biri 1953 yılında başladı. Doğu Berlin’de 1953 yılında bir ayaklanma oldu ve bu ayaklanma Sovyetler Birliği tarafından bastırıldı. UHİSK bu olaylar üzerine bir “Berlin Fonu” kurdu. Fonun amacı, Batı’ya kaçanlara yardımcı olmak ve Doğu’ya yönelik bir radyonun ve diğer basılı malzemenin finansmanıydı. Çalışmalar 1954 yılında başladı. Program, Alman sendikacıların eşgüdümü altında yürütüldü. Bu amaçla Federal Almanya’daki sendikal merkez olan DGB’de bir komite oluşturuldu. Bu komite çalışmalarını 1961 yılına kadar sürdürdü. Berlin Duvarı’nın yapımı sonrasında komitenin çalışmalarını DGB devraldı.
1954 yılından itibaren UHİSK’nın radyosu 13 dilde anti-komünist yayın yaptı. Bu çalışmalar ABD istihbarat servisleriyle birlikte sürdürüldü. UHİSK, bu alanda da ABD devleti ile tam bir işbirliği içinde çalıştı. Sovyetler Birliği de karşı radyo yayınlarını başlattı. UHİSK’nın sürdürdüğü bu çalışmalar büyük bir gizlilik içinde gerçekleştirildi ve bu konuda hiçbir rapor yayımlanmadı.
1949’da Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) kuruldu. NATO 1951 yılında, ekonomik programların planlanması ve denetlenmesinden sorumlu bir sekretarya oluşturdu. UHİSK derhal bu yeni sekretarya içinde danışman statüsünde yer almak istedi; NATO ile günlük ilişkileri sürdürmek amacıyla bir temsilci atandı. UHİSK ile NATO üst düzey yönetimleri arasında görüşmeler yapıldı; ortak teknik işbirliği komiteleri oluşturuldu. 1952 yılında NATO ülkelerindeki üyeleriyle bir konferans düzenleyen UHİSK yönetimi, NATO’nun bir savunma örgütü olduğunu iddia etti.
Bu yılların önemli bir gelişmesi, Avrupa’ya Marshall Yardımı ve Batı Avrupa’da ekonomik ve siyasal bütünleşme girişimleriydi.
Dünya Sendikalar Federasyonu’nun bölünmesinde kullanılan bahane, Marshall Yardımı konusundaki farklılıklardı. UHİSK’nın 7 Aralık 1949 tarihinde kurulmasının ardından, 1950 yılı Kasım ayında Avrupa Bölge Örgütü (European Regional Organisation – ERO) oluşturuldu. ERO, daha önce ERP – TUAC olarak etkinlik gösteren OEEC-TUAC’ın (Organisation for European Economic Co-operation-Trade Union Advisory Committee; Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütü Sendika Danışma Komitesi) da sorumluluğunu üstlendi.
1950 yılının ilk aylarının önemli etkinliklerinden biri, Marshall Planı’ndan yararlanan ülkelerin sendikal merkezlerinin düzenlediği bir konferanstı Bu toplantıda Avrupa’da ekonomik bütünleşme talep edildi. Bu konferanstan kısa bir süre sonra da Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nun kurulmasına gidecek bütünleşme süreci başladı. Fransız Dışişleri Bakanı Robert Schuman’ın bu doğrultudaki önerileri UHİSK tarafından da onaylandı ve UHİSK Yönetim Kurulu bir “Schuman Planı Komitesi” kurarak, bu bütünleşme sürecinde sendika temsilcilerinin de yer almasını istedi. UHİSK’nın Avrupalı üyelerinin Avrupa Birliği’nin oluşumu sürecinde bu destekleyici tavrı daha sonraki yıllarda daha da yoğunlaşarak sürdü.
1950’li yıllarda UHİSK’nın Avrupa’daki anti-komünist eğitim faaliyetlerinde CIA fonları kullanıldı. Bu dönemde ABD’den CIO tarafından UHİSK’ya eğitim amacıyla aktarılan fonların CIA kaynaklı olduğu yaklaşık 15 yıl sonra ortaya çıktı. UHİSK Yönetim Kurulu, eğitim faaliyetlerinin finansmanı için 1952 yılı Aralık ayında Özgür Sendika Vakfı (Free Trade Union Foundation Inc.) adıyla bir şirket kurdu. Girişim, UHİSK’nın ABD’deki üyelerinden CIO tarafından başlatıldı. Bu yıllarda devletlerden yardım alınmaması doğrultusunda bir ilke geçerliliğini koruyordu. Bu nedenle, Marshall Planı’nı uygulayan ABD örgütünün yerini alan ABD Dışı Operasyonlar Kurumu (US Foreign Operation Agency – FOA) tarafından Brüksel’deki UHİSK Eğitim Merkezi’nin yapımında kullanılmak üzere önerilen 90 bin Dolar reddedilmişti. Ancak bu ilke, AFL’nin ve CIO’nun onayıyla, bazı projelerin giderlerinin FOA tarafından karşılanmasıyla, delindi. Ancak bu tartışmaların da etkisiyle, Özgür Sendika Vakfı’na önemli miktarda kaynak aktarılmadı ve bu girişim 1955 yılında tasfiye edildi.
Bu dönemde özellikle bölgesel sendikal çalışmaların geliştirilmesinde UHİSK ile uluslararası meslek sekreterlikleri veya uluslararası işkolu federasyonları arasındaki işbirliğinin daha güçlendirilmesi önem kazandı. 1950 yılı Mart ayında bu iki yapı arasındaki resmi ilişkilerin koşulları belirlendi. UHİSK Yönetim Kurulu toplantılarına uluslararası işkolu federasyonlarını temsilen iki kişi katılacaktı. 1951 yılında yapılan Milano Anlaşması ile bu ilişki düzenlendi. UHİSK’nın 1951 yılı Temmuz ayında yapılan kongresinde bu anlaşma onaylandı. Ancak bazı uluslararası işkolu federasyonlarının yetkili organları bu onay işlemini yapmadı. 1952 yılında ise uluslararası işkolu federasyonları arasında bir bağlantı komitesi kuruldu. Komite, 5 uluslararası işkolu federasyonunun genel sekreterlerinden oluşuyordu.
Bu yıllarda Soğuk Savaş’ın zorunlu kıldığı bölgesel faaliyetlerin finansmanı ciddi sorunlar yarattı. Bu amaçla 1951 yılı Şubat ayında UHİSK içinde bir Bölgesel Etkinlikler Fonu (Regional Activities Fund) oluşturuldu. Fon 1955 yılına kadar gönüllü katkılarla ayakta kaldı. Toplanan paranın büyük bir bölümü de Avrupa’nın yeniden inşası sürecinde kullanıldı.
Komünistlerle ABD’nin başını çektiği anti-komünist blok/cephe arasında sendikal alanda ilk kapışma Asya’da yaşandı. 1950 yılında Temmuz ve Ağustos aylarında UHİSK’dan yedi kişilik bir delegasyon 15 Asya ülkesini ziyaret etti ve hükümet başkanlarıyla görüşmeler yaptı. 1951 yılı Mayıs ayında da Karaçi’de yapılan bir konferansta UHİSK’nın Asya Bölge Örgütü (Asian Regional Organisation) oluşturuldu. Ancak bu bölge bürosunun çalışmaları atamalı bir genel sekreter tarafından gerçekleştirildi. Asya Bölge Örgütü kendi seçtiği bir genel sekretere ancak 1965 yılında kavuştu. UHİSK 1952 yılı Kasım ayında Kalküta’da bir sendikal eğitim merkezi açtı.
Bu dönemde Batı bloku içinde bir çelişki ortaya çıktı. İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika gibi sömürgeci ülkeler, İkinci Dünya Savaşı sürecinde yıkılmış olan ekonomilerini yeniden inşa edebilmek için sömürgelerden kaynak aktarmayı sürdürme çabası içindeydi. Buna karşılık ABD, kapitalist blokun önderi olma avantajını kullanarak, Amerikan sermayesinin bu sömürgelere istediği gibi erişebilmesinin önündeki engellerin kaldırılması çabasındaydı. Bu tavır, UHİSK içine de yansıdı.
1950’li yıllarda UHİSK içinde belirleyici konumda olan ABD sendikaları, sömürgelerin bağımsızlık mücadelesinde UHİSK’nın aktif olarak tavır takınması ve çaba göstermesini savunuyorlardı. ABD, bu amaçla bir taraftan UHİSK’yı kullanırken, diğer taraftan ikili ilişkilerle sömürgeciliğin sona erdirilmesi ve yeni-sömürgecilikle ABD’nin bağımsızlığını yeni kazanmış bu ülkelerde istediği gibi at oynatabileceği ortamın yaratılması için çaba gösterdi.
UHİSK içindeki önemli diğer tartışma konusu, sosyalist ülkelerin sendikalarıyla ilişkilerdi.
ABD’nin çıkarları Soğuk Savaş’ın sürdürülmesinden yanaydı. Avrupa ülkeleri askeri teknoloji ve ekonomik güç açısından ABD’ye bağımlı ve bağlıydı. Soğuk Savaş’ın sürmesi, onyıllar boyunca sömürgelere sahip olmuş Fransa, İngiltere, Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin ABD hegemonyasını kabullenmelerini zorunlu kılıyordu. İkinci Dünya Savaşı’nın bitmesine karşın, Avrupa’nın bazı ülkelerinde çok sayıda ABD üssü ve askeri vardı. ABD, Soğuk Savaş’ı sürdürerek, Avrupa’nın alternatif bir güç olmasını da engelliyordu.
Buna karşılık Avrupa ülkeleri, ABD’ye bağımlılığın ezikliği içinde, en kısa sürede ekonomik kalkınmalarını gerçekleştirip ABD hegemonyasından kurtulmak istiyordu. Diğer taraftan, Avrupa ülkelerinin genel politikası, Soğuk Savaş’ın sona erdirilmesi ve mümkünse Avrupa’nın alternatif bir güç olmasını sağlayacak biçimde bütünleşmesiydi. Bu nedenle, Fransa’da De Gaulle döneminde, Almanya’da Willy Brandt döneminde ABD’ye meydan okunmaya ve sosyalist ülkelerle ilişkiler geliştirilmeye başlandı.
Gelişmiş kapitalist ülkelerin sosyalist ülkelerle ilişkileri konusundaki farklı tavırları, UHİSK içine de yansıdı.
ABD’nin Avrupa üzerindeki hegemonyasının sürdüğü dönemde UHİSK’da sosyalist ülke sendikalarıyla kesinlikle ilişki kurulmayacağı biçiminde kararlar alındı. Ancak Avrupa ülkeleri ekonomik açıdan kendilerini bir parça toparladıkça, Avrupa ülkelerinin sendikal örgütlerinin sosyalist ülke sendikalarıyla karşılıklı ziyaretlerle başlayan ilişkileri, çeşitli konularda ortak toplantılara kadar gelişti. Bir süre sonra, UHİSK’nın Avrupa örgütü tasfiye edildi ve 1973 yılında Dünya Emek Konfederasyonu’na bağlı sendikaların da üye olabilecekleri Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) kuruldu. Bu arada Avrupa’nın bazı ülkelerindeki komünist partileri içinde “Avrupa Komünizmi” anlayışı öne çıktı. Bu anlayışın yaygınlaşmasıyla, Dünya Sendikalar Federasyonu’ndan ayrılan bazı sendikalar Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’na üye oldu. Böylece, Avrupa devletlerinin politikaları, Avrupa ülkelerinin sendikalarına da yansıtıldı.
Sovyetler Birliği’nin 1989-1991 döneminde zayıflaması ve dağılması sonrasında, hem Avrupa Birliği ülkeleri dünya ölçeğinde bir güç merkezi oluşturma çabalarını yoğunlaştırdı, hem de bu ülkelerin sendikaları uluslararası ilişkilerde Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’na ağırlık vermeye başladı.
Soğuk Savaş yıllarında gelişmiş kapitalist ülkeler azgelişmiş ülkeleri ekonomik ve siyasi olarak kendi kontrollerine alma çabalarında sendikalarını da kullandılar.
Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki sendikalar bu süreçte bir taraftan uluslararası sendikal örgütleri (UHİSK ve uluslararası işkolu federasyonları) kullandı, diğer taraftan bu ülkelerin sendikalarıyla ikili ilişkileri geliştirmeye çalıştı.
İkinci Dünya Savaşı öncesindeki dönemde gelişmiş kapitalist ülkeler kendi sömürgelerindeki işçi hareketlerini kontrol altına alabilmek için farklı politikalar izlemişti. Örneğin Fransa, sömürgelerinde kendi sendikal örgütlerinin şubelerini kuruyordu. İngiltere ise ayrı sendikal yapılar oluşturuyordu.
Bu konuda ABD’nin tavrı 1949-1968 döneminde öncelikli olarak UHİSK’yı kullanmak oldu. Irving Brown gibi ünlü CIA ajanları UHİSK olanaklarını etkili bir biçimde kullandı.
ABD’nin merkezi işçi örgütü AFL-CIO 1969 yılında UHİSK üyeliğinden ayrıldı. İleri sürülen gerekçe, ABD’de AFL-CIO üyeliğinden ayrılmış olan Birleşik Otomobil İşçileri Sendikası’nın UHİSK’ya üyelik için başvurmasıydı. Asıl neden ise, UHİSK’nın sosyalist ülkelerin sendikalarıyla ilişkiler konusunda AFL-CIO’nun katı tavrını dikkate almamasıydı.
ABD, önce 1962 yılında AIFLD (Amerika Özgür Emeği Geliştirme Enstitüsü) ve 1964 yılında AALC (Afrika-Amerika Emek Merkezi) örgütlerini kurdu. 1968 yılında da Asya Amerika Hür Çalışma Enstitüsü’nü (AAFLI: Asian American Free Labor Institute) kuruldu. Ağırlıklı olarak ABD devleti ve işverenleri tarafından finanse edilen bu örgütler, AFL-CIO ile de bağlantılıydı. Amerikan ajanlarının cirit attığı bu örgütler aracılığıyla Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde ABD politikası uygulanmaya çalışıldı.
AFL-CIO’nun azgelişmiş ülkelerin sendikalarıyla ilişkilerinde UHİSK ve uluslararası işkolu federasyonlarının dışında ikili ilişkilere ağırlık vermesi sonrasında, diğer gelişmiş kapitalist ülkelerin devletleri de ikili ilişkiler için sendikalarının kullanımı için önemli miktarlarda kaynak aktarmaya başladı. Bunların en önemlisi de Almanya’da Friedrich Ebert Vakfı oldu. Bu ve benzeri girişimler konusu özellikle 1991 yılı sonunda Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasında iyice yaygınlaştı.
İkinci Dünya Savaşı sonrasının önemli gelişmelerinden biri, çokuluslu şirketlerin sayısının ve etkisinin iyice artmasıydı. Özellikle 1960’lı ve 1970’li yıllarda iletişim ve taşımacılık sektörlerindeki büyük teknolojik gelişmelere ve sermaye birikiminde ulaşılan yeni düzeye bağlı olarak, çokuluslu şirketler küreselleşti. Yeni gelişmeler, özellikle 1970’li yılların ikinci yarısından itibaren, çokuluslu şirketlerin öncelikli olarak emek yoğun sektörlerde yatırımlarını azgelişmiş ülkelere ve 1978 yılından itibaren de Çin Halk Cumhuriyeti’ne kaydırmalarına olanak tanıdı. Gelişmiş kapitalist ülkeler, özellikle imalat sanayinde, “dünyanın atölyeleri” olmaktan çıktı. Çokuluslu şirketler yatırımları ve böylece istihdamı, gelişmiş kapitalist ülkelerden diğer ülkelere kaydırınca, bu ülkelerin devletleri ile sendikaları, çokuluslu şirketlere karşı yumuşak bir mücadeleye giriştiler. Örneğin, ABD’nin, çeşitli ülkelerdeki çocuk işçilikle ilgili her yıl kapsamlı raporlar yayınlaması, diğer ülkelerdeki sendikal hak ihlallerini gündeme getirmeye başlaması, hep yatırımların bu ülkelere kaymasını en azından azaltmaya yönelik girişimlerdi. Yatırımlar başka ülkelere kayınca, çokuluslu şirketlerin ABD’ye ödediği vergiler ve sosyal güvenlik primleri azalıyor, işsizlik artıyordu.
Sendikaların bu alandaki girişimlerinden biri, UHİSK’nın, uluslararası ticaret anlaşmalarına bir “sosyal hüküm” (social clause) konması çabasıydı. Bu çaba da başarıya ulaşamadı.
Çokuluslu şirketler yatırımlarını azgelişmiş ülkelere kaydırınca, gelişmiş kapitalist ülkelerin devletleri ve sendikaları, bu şirketlerin işçilere yönelik politikalarını eleştiren kampanyalar açtılar. Çokuluslu şirketler de bu girişimi, “davranış kuralları” (code of conduct) adı verilen tek taraflı taahhütler açıklayarak yanıtladı. Şirketler, uluslararası düzeydeki yatırımlarında işçi haklarına saygı göstereceklerine ilişkin taahhütlerde bulundular. Bu girişimin bir sonraki adımı, uluslararası işkolu federasyonlarıyla çokuluslu şirketler arasında imzalanan “çerçeve anlaşmaları” (framework agreements) oldu. Bir ara bu çerçeve anlaşmalarının sendikal hakların kullanılabilmesi açışından yararlı olabileceği beklentisi yaygınlaştı. Ancak bu anlaşmalar gerek sayı ve kapsam, gerek işkolu ve şirket açısından sınırlı kaldı.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasına kadarki dönemde UHİSK’ya üye örgüt ve bu örgütlerdeki üye sayılarına ilişkin bilgiler özetle şöyledir:
1949 yılı sonunda 51 ülke ve bölgeden 67 örgüt üyeydi ve bu örgütler 47,4 milyon işçiyi temsil ediyordu.
1969 yılı başında, AFL-CIO’nun (AFL ve CIO, 1955 yılında birleşti ve AFL-CIO oluştu) üyelikten ayrılmasından önce, 95 ülkede 123 örgüt UHİSK üyesiydi ve bu örgütler 63,0 milyon işçiyi temsil ettiğini ileri sürüyordu. AFL-CIO’nun ayrılmasıyla birlikte, 1972 yılında 91 ülke ve bölgeden 115 örgütte 48,6 milyon işçi örgütlüydü. AFL-CIO, 1980 yılında UHİSK üyeliğine geri döndü.
1991 yılı başında ise 100 ülke ve bölgeden 143 örgüt üyeydi ve temsil edildiği belirtilen işçi sayısı 100,2 milyondu.
DÜNYA EMEK KONFEDERASYONU (WCL)
1960’lı yıllarda dünyada çok önemli siyasal gelişmeler yaşandı. Latin Amerika ülkelerinde ABD karşıtı hareketler güçlendi; ABD destekli diktatörlükler halka büyük baskı uyguladı. Bu ülkelerde demokratik hak ve özgürlükler için verilen mücadelede bazı papazlar da yer aldı. Bu süreç, Uluslararası Hıristiyan Sendikalar Konfederasyonu’nun bu bölgedeki üyelerini radikalleştirdi. Bu değişim Konfederasyon’un politikalarına da yansıdı. Bu örgütün 1968 yılındaki kongresinde örgütün adı Dünya Emek Konfederasyonu (WCL, World Confederation of Labour) olarak değiştirildi. Ayrıca dini esaslara dayalı bir yapı yerine, özyönetimin savunulduğu bir çizgi benimsendi.