Yazmaya ara vereli yine uzun bir zaman oldu. Bu araya Vatan Partisi Rize milletvekilliği adaylığını sıkıştırdık. Gecikmeden dolayı özür dilerim.
Bugün 1 Mayıs; işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü. 1 Mayıs’ın yazılı tarihine baktığınız zaman, yine karşımıza ABD’deki hak mücadelesi çıkar. Baştan söyleyeyim ben bu yazılanların hiçbirine inanmıyorum. Amerika Birleşik Devletleri tarihini senaryolarla kurmuş. Üzerinde bulunduğu topraklarda yaptığı zulmü, soykırımları silmenin yolu olarak tarihsel senaryolar yazmış. Tıpkı 8 Mart gibi bu da bir senaryo tarih.
Geçmişinde dünya işçi sınıfı hareketini böyle etkileyecek büyük eylemlerin, mücadelelerin olduğu bir ülke, bugün kendi işçi sınıfıyla birlikte diğer ülkelerin işçilerinin de haklarına saldıran en büyük emperyalist güç olamaz. ABD’deki sendikal hareket de bunun bariz bir göstergesi. Dün büyük kavgalar veren bir işçi sınıfı, bugün yok gibi davranamaz. 1 Mayıs’ın senaryo tarihinin dışına çıkıp bugün ki anlamına baktığımızda karşımıza salt sınıfsal çıkarlar için verilemeyecek bir tavır ve mücadele zorunluluğu çıkıyor. Aydınlık geçtiğimiz günlere bir manşet attı. Vatansız emek olmaz dedi. Emperyalizm bugün vatansız emeği olur yapmaya çalışıyor. Vatansız emek olur mu, olmaz mı ayrı bir konu ama vatansız emekçi olmaz. Emeksiz de vatan olmaz. İşte bu yüzden bugün 1 Mayıs Türkiye için, Türkiye işçi sınıfı için daha önemli ve farklı.
Yıllardır her 1 Mayıslarda ülkemizin karanlık bir sürece girdiğini, 1 Mayıs’ta alanlardan verilecek ve sonrasına taşınacak mesajların ne kadar önemli olduğuna vurgu yaptık. Ancak pratiğe baktığımız zaman karşımıza, çıkan tablo işçi sınıfının örgütleri açısından çok kötü.
7 Haziran genel seçimi Türkiye’nin varlık, yokluk seçimi olacak. 2 seçenek var önümüzde; ya Türkiye’nin bölünmesine, cumhuriyetin tamamen tasfiyesine ve yokluğa oy vereceğiz ya da birlik, kardeşlik içerisinde Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda üreten ve yükselen bir Türkiye’yi yeniden inşa edecek milli bir hükümeti kuracağız. Bu durum karşısında 1 Mayıs’ın mesajı işçi haklarıyla dahi sınırlı olamaz. Ama bırakın günlük talepleri bir kısım sendikalar yine alan tartışmasının içine hapsediyor 1 Mayıs’ı. Sözde AKP iktidarına karşı olmakla özdeşleştirerek, Taksim diyor. 1 Mayıs Taksim değildir. Eğer öyleyse gidelim ABD’ye orada analım yazılı tarihe göre 1 Mayıs’ı. Yok eğer bir mücadele günü ise çekilsin kenara Taksimciler işçi sınıfı istediği yerde kutlasın.
AKP’ye karşı gibi gözüküp, 1 Mayıs’ın İstanbul’da kutlanmasını da engellemesinler. Çünkü Taksim değil ama İstanbul işçi sınıfı için önemli bir merkez. İstanbul’dan belirlenir sınıfın tavrı. Hükümetlerin emekçinin haklarına yaptığı saldırılara, özelleştirmelere, sendikasızlaştırmalara karşı ilk ve güçlü tepki hep İstanbul’dan gelmiştir. Emek hareketinin belirleyicisidir İstanbul. Tam da bu nedenle 1 Mayıs’ı Taksim tartışmasına kilitleyerek, İstanbul’da değil işçilerin, vatandaşların bile sokağa çıkamamasına AKP hükümetiyle birlikte ortak olanlar, işçi sınıfına zarar veriyorlar. Farkında olarak ya da olmayarak bu oyunun içinde olanlar, asıl büyük sorunu da örtme işlevi görüyorlar.
1 Mayıs’ta seçimlerde işçi sınıfının ülkenin birliğinden, bütünlüğünden ve bağımsız bir cumhuriyetten yana tavrını da ortaya koymasına engel oluyorlar. Yarın tarihin sayfalarında 1 Mayıs için Taksim kavgası verenler olarak değil, 1 Mayıs’ın yapılamamasına sebep olanlar olarak yer alacaklar.