Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ANADOLU ETAP
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
15 Nisan 2012
12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK

Öyle ya, madem ki Türkiye darbelerle, darbecilerle hesaplaşıyordu kendine demokrat diyenlerin yaşananlara kayıtsız kalması nasıl açıklanabilirdi, bunca zaman 12 Eylül ile hesaplaşacağız diyenler neden hükümete destek vermediler?

12 EYLÜL’Ü YARGILAMAK

Toplumsal yaşamımızda birçok açıdan köklü bir dönüşümün mihenk taşı sayılan 12 Eylül askeri darbesi nihayet yargıya taşındı. İktidar partisinin bu girişimi yakın geçmişe kadar darbeyle pek sorunu bulunmayan (En azından öyle olduğu düşünülen) hükümete yakın çevreler tarafından büyük heyecanla karşılandı.

Darbenin başlıca mağdurları ve asli hedefi olan devrimci kamuoyundan ve işçi sınıfı örgütlerinden ise aynı ilgiyi görmedi. Avuçları patlarcasına alkışlayanlar hızını alamadı, sahnelenen tiyatroyu kenardan izlemeyi tercih edenlerden hesap sordular.

Öyle ya, madem ki Türkiye darbelerle, darbecilerle hesaplaşıyordu kendine demokrat diyenlerin yaşananlara kayıtsız kalması nasıl açıklanabilirdi, bunca zaman 12 Eylül ile hesaplaşacağız diyenler neden hükümete destek vermediler?

Bu sorunun cevabını verebilmek için öncelikle 12 Eylülün ve aynı dönemdeki diğer askeri darbelerin dünya ölçeğinde kapitalist sermaye birikim modelinin yeniden şekillenmesinde nasıl bir işlev gördüğünü sorgulamakla işe başlayalım.

1970’ler kapitalist dünya ekonomisinde kâr oranlarının gerilemeye başladığı bir dönemdi. İşçi sınıfının örgütlülüğü hızla gelişirken, emeğin toplam üretimden aldığı payda en üst seviyelere tırmanmıştı. 1970’lerin sonunda sermayenin krizi neoliberal dönüşüm politikalarının devreye sokulmasıyla aşılmaya çalışıldı.

Ne var ki, kamunun ekonomideki rolünün hızla daraltıldığı, işçi sınıfının kazanımlarının birbiri ardına tasfiye edildiği, ücretlerin bastırıldığı bir ekonomik modelin uygulanması dönemin politik dinamikleri düşünüldüğünde büyük zorluklar içeriyordu. Elverişli bir politik ortamın yaratılması için öncelikle işçi sınıfının örgütlü gücünün zayıflatılması gerekliydi.

Bu açıdan Şili’deki Pinochet darbesi önemli bir deneyim olmuştu. Hayek’e olan hayranlığı ve serbest piyasaya olan sarsılmaz inancı ile bilinen İngiliz Başbakanı Thatcher ile Friedman arasında yapılan görüşmede ünlü iktisatçı demir leydiye piyasa kurallarının yerleştirilmesinde şok politikalarının önemini vurgulamış, Şili modelini örnek göstermişti.

Thatcher ise Şili’deki sert askeri tedbirlerin İngiltere gibi "demokratik" geleneğin çok daha yerleşik olduğu bir ülkede tekrarlanmasının zorluğuna işaret etmişti. Sonraki yıllarda Thatcher bu konuda büyük yol aldı. Falkland savaşı ile milliyetçilik rüzgarını arkasına almayı başaran demir leydi artan popülaritesini örgütlü işçi sınıfını ezmek için kullandı.

İngiliz işçi sınıfının en örgütlü kesimi olan madencilere dönük polis şiddeti toplumun diğer kesimlerine de gözdağı verdi. Kapitalist merkez ekonomilerinde düşen kâr oranları İngiltere’de Thatcher, ABD’de Reagan ile uygulamaya konulan neoliberal "reform" politikaları ile aşılmaya çalışıldı.

Sermaye birikim modelindeki dönüşümün bir diğer önemli ayağı ise çevre ekonomilerinin yeniden yapılanması yoluyla uluslararası sermaye hareketlerinin önündeki engellerin kaldırılması, yeni yatırım alanları açılması, kapitalist dünya pazarının genişletilmesiydi.
Burada da uluslararası borç krizi ve sonrasında IMF tarafından dayatılan istikrar programları önemli bir işlev gördü. Ne var ki, bir kez daha ekonomik "istikrarın yolu öncelikli olarak politik "istikrar"dan geçmekteydi. Türkiye IMF tarafından dayatılan istikrar paketlerine maruz kalan onlarca ülkeden yalnızca biriydi.

İçerideki sermaye sınıfının da desteğiyle Şili’den Endonezya’ya, Brezilya’dan Arjantin’e işlevselliği ispatlanmış askeri darbe pratiği Türkiye’de de devreye sokuldu. İşçi sendikaları kapatılırken, sendikacıların yanı sıra emekten yana yazarlar, akademisyenler, siyasetçiler tutuklandı, sindirildi, önemli bir kısmı da ülkeyi terk etmek zorunda bırakıldı.

Böylece IMF tarafından dayatılan, TÜSİAD tarafından alkışlanan 24 Ocak kararlarının siyasi zemini de oluşturulmuş oldu. Uygulamaya konulan ihracata dönük sermaye birikim modeli ile sanayii üretimi ithal ikameci modelin dayattığı sınırlamalardan kurtarıldı.

Gelir dağılımına ve ücretli kesimin alım gücündeki değişime duyarlı iç pazara dönük üretim yapısı yerini üretim maliyetlerini aşağı çekmek amacıyla ücretlerin bastırıldığı, çalışma hayatının denetimsizleştirildiği uluslararası pazardan pay kapma yarışına bıraktı.

12 Eylül ile birlikte Türkiye uluslararası "dibe doğru yarış"ın tam ortasında buldu kendini. Ve o günden bugüne bu yarışta epeyce yol aldı. Hani 12 Eylül’de Türkiye kaybetti denir ya. Koca bir yalan. Çoğunluk çok şey kaybetti elbet. Ama birileri de kazandı.

Sadece 1980’den bu yana sendikalılaşma oranındaki değişime bakmak dahi yeterli bunu görmek için. Sendikanın "s"sini duyduğunda uykuları kaçan, en ufak bir şüphede yüzlerce işçisini kapı önüne koyan patron dün destek verdiği Kenan Evren’in bugün yargılanmasını alkışlıyorsa bu vefasızlık değildir de nedir?

12 Eylülün yargıya taşındığı bu günlerde her geçen güne yeni işçi ölümleri ve tutuklama haberleri ile uyanıyoruz. 100’ün üzerinde gazeteci, 600’ün üzerinde öğrenci cezaevlerinde. Yargıda, akademide, milli eğitimde ve devletin tüm kurumlarında yapılan atamalarda eşi benzeri görülmemiş bir partizanlık uygulanıyor ama medya görmüyor, görenler de işten çıkarılan ya da tutuklanan meslektaşlarına bakıp görmemeyi tercih ediyor.

Böyle bir ortamda birileri çıkıp size 12 Eylül yargıda, Türkiye "demokratikleşiyor" diyor. İşte o an demokrasi kelimesi tüm anlamını yitiriyor.

DİĞER HABERLER
GÜNÜMÜZDEKİ TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNDE YILLIK ÜCRETLİ İZİN
GÜNÜMÜZDEKİ TOPLU İŞ SÖZLEŞMELERİNDE YILLIK ÜCRETLİ İZİN

Türkiye’de ücretli çalışanlara yıllık ücretli izin önce 1926 yılında kabul edilen 788 sayılı Memurin Kanunu (Resmi Gazete, 31.3.1926) ile memurlar için getirildi.

BU ZAMLA SEPET DOLMAZ
BU ZAMLA SEPET DOLMAZ

Yeni yılda Cumhurbaşkanı’nın maaşı 55 bin TL, asgari ücretlinin maaşı ise yalnızca 5 bin 102 lira artacak. Cumhurbaşkanı aldığı zamla alışveriş sepetini 48 kez, asgari ücretli ise yalnızca dört kez doldurabilecek.

2025 YILINDA DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (IV)
2025 YILINDA DÜNYA VE TÜRKİYE EKONOMİSİ (IV)

CHP genel Başkanı asgari ücrete zam değil, “indirim yapıldı” diyor. Herkes bu durumu bizzat yaşayarak görüyor. Ancak eğer matematiksel olarak hesaplarsak, daha inandırıcı olacaktır.

2025’İN İLK 6 AYI ÇOK ZORLU GEÇECEK
2025’İN İLK 6 AYI ÇOK ZORLU GEÇECEK

Asgari ücret için 2025’te özellikle ilk 6 ay çok zorlu geçecek.