20 MİLYON KADIN EVDE… KIZLAR DA EVE
Milli Eğitim Bakanı, evirip çevirip “Eğitimde esneklik, demokratiklik” gibi süslü laflarla kamufle etmesin. Amaç o kadar açık ki: 4 4 4 şeklinde formüle edilen proje, tamamen kız çocuklarını, (onların deyimiyle buluğ çağındaki kızları) okul ortamından çekip evlere almak. Eğitimden koparmak berbat bir görüntü ya…
Milli EĞİTİM Bakanı, evirip çevirip “EĞİTİMde esneklik, demokratiklik” gibi süslü laflarla kamufle etmesin. Amaç o kadar açık ki: 4 4 4 şeklinde formüle edilen proje, tamamen kız çocuklarını, (onların deyimiyle buluğ çağındaki kızları) okul ortamından çekip evlere almak. EĞİTİMden koparmak berbat bir görüntü ya… Onun yerine ikame edilen “açık eğitim”. Yani? Çocuklar evde televizyonun önünde oturup güya öğrenecekler, sonra da yılda bir sınava sokulup ellerine diplomaları verilecek ve 12 yıl sonunda kapı gibi diplomaları olacak…
Dönüp 8 yıllık kesintisiz eğitimin sonuçlarına bakın, neden paniklediklerini görürsünüz.
Uygulamanın başladığı ilk yıl, 1997-1998’de kız öğrencilerin okullaşma oranı, yani okul çağında olup da okula gidebilenlerin oranı ilkokulda yüzde 79, ortaöğrenimde yüzde 34 idi. Bugün geldiğimiz yer, sırasıyla yüzde 98 ve yüzde 62’dir. Ortada, özellikle ortaöğrenimde kızların hızla okullaşması gerçeği var. Bu sonuçta, kızları okula göndermeyi teşvik eden kampanyaların, maddi desteklerin de katkısı var. Ama bu trend rahatsız etmiş olacak ki; şimdi “Haydi kızlar eve” harekâtı başlatılıyor. Kızlar eve, engelliler eve, erkek çocuklar 11 yaşında çıraklığa…
Bu hamle, kadının yeri evidir, biçimindeki gerici bakışın doğal bir uzantısı. Dönüp bir de eve tıkılmış kadın nüfusa bakın, dudağınız uçuklar. Öyle böyle değil, 15 yaş üstü kadınların dörtte üçü, yani 20 milyona yakın kadın evde oturuyor, evde yaşıyor. TÜİK’in hanehalkı işgücü anketi yapılırken işgücü piyasasına çıkmamış bu erişkin (15 yaş üstü) kadın nüfusa sorulduğunda, 13 milyonu, kendisini “ev işleriyle meşgulüm” diye tanımlıyor. 1 milyon kadarı, aslında çalışmak isterim ama iş yok, evimde oturuyorum, diyor. 1 milyonu, emekli kadın. 3 milyonu da çeşitli nedenlerle evde… Evet, 24 milyon kişinin çalıştığı Türkiye’de 20 milyon kadın evlerde. Evin, aslında bir tür ücretsiz köleleri, bağımlıları.
Kendilerini geliştirmeleri, ayaklarının üstünde durmaları, çalışarak ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları şöyle ya da böyle önlenmiş milyonlarca kadından söz ediyoruz. Kadını eve hapsetmenin temelde, laik-şeri bir yanı yok. Erkek egemenlerin genel bir tutumu bu. Neoliberal gericilik ise bunu şimdi biraz daha pekiştirecek bir hamle peşinde. Bir yandan yetişkin kadına dirsek gösterip iş vermeyerek eve kapatıyor, bir yandan da bu zinciri kırmayı deneyen kız çocuklarını 4 yıllık eğitimin ardından “evdekiler” ordusuna katmanın peşinde.
Kadına zaten her yerde dirsek gösteriliyor. 11 milyon sigortalı işçinin ancak 2.5 milyonu (yüzde 24.5) kadın. Ama bu, muhafazakârlığın kaleleri Kayseri ve Konya’da yüzde 15’lere kadar düşüyor. Kasım 2011 SGK verilerine göre, Kayseri’de sigortalı 178 bin kişiden sadece yüzde 16’sı kadın. Konya’da 222 bin işçinin sadece yüzde 14.5’i kadın. Bu oranlar Denizli’de yüzde 30, İzmir, İstanbul, Tekirdağ’da yüzde 29… Bir Demirel repliği ile soralım: “Va mı başka izah tarzı?”…
Gerçek niyetin şifreleri ise muhafazakâr kalemlerde. Habertürk’te yazan başörtülü Nihal Bengisu Karaca, 24 Şubat Cuma tarihli yazısında mesajı taşıyor: “Ya başörtüsü ile okula gidilmesine çıngar çıkarmayacaksınız ya da çocukları evlere çekip alacaklar…” Tehdit açık…Devamını ise Fehmi Koru 26 Şubat tarihli Star’da getiriyor: “Nazik beyler ve daha nazik hanımların kızların eğitilmesi konusunda samimiyet sınavından geçebilmeleri için her şeyden önce, kız liseleri uygulamasının yeniden başlamasını ve başörtüsü yasağının resmen kalkmasını savunmaları gerekiyor”.
“Va mı başka izah tarzı?..”