2025 YILINDA DEVLETİN ELİ YİNE ÇALIŞANIN CEBİNDE
Asgari ücrette beklenen netice gerçekleşti ve ülkemizin ortalama ücretli gelir gurubunu oluşturan en geniş kesim 2025 yılında asgari değil açlık ücretine mahkûm edildi.
Aslında bu sonucu bekliyorduk. Hükümetin önünde kısa vadede yeni bir seçim süreci olmaması da sonuca etki eden önemli faktörlerden biriydi. Oysa Asgari ücret kaynağını Anayasa ve uluslararası sözleşmelerden alır. Anayasamızın 55’inci maddesi aynen aşağıdaki gibidir:
“Madde 55 – Ücret emeğin karşılığıdır. Devlet, çalışanların yaptıkları işe uygun adaletli bir ücret elde etmeleri ve diğer sosyal yardımlardan yararlanmaları için gerekli tedbirleri alır. (Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/21 md.) Asgari ücretin tespitinde çalışanların geçim şartları ile ülkenin ekonomik durumu da gözönünde bulundurulur.”
“En az ücretin amaçları, yoksulluğu yenme, işçi ve ailelerin temel gereksinimlerini karşılama ve dolayısıyla ücretlere gerekli toplumsal korunmayı sağlamaktır. Bu ana amaçların yanı sıra, ikincil amaçlar olarak, ücretin enflasyon karşısındaki yetersizliğini bir ölçüde önleme, ücrette eşitliği sağlama, işverenleri haksız rekabete karşı koruma ve ücreti ulusal gelir dağılımında bir araç olarak kullanma sayılabilir.” (*)
Diğer taraftan asgari ücret yönetmeliği de bu ücreti tanımlarken aşağıdaki vurgulamaları yapmaktadır (Kalın yazılan satırları özellikle okuyunuz);
“Asgari ücret: İşçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen ve işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücreti”
Görülebileceği gibi kaynağını Anayasadan alan ve, çıkartılan yasa ile yönetmeliklerle korunan, çalışma hayatımızın bir parçası olan Asgari ücret günümüzde konulan yasa ve yönetmeliklere aykırı bir biçimde amacından tamamen uzaklaşmış hatta işlevselliğini yitirmiş durumdadır.
Asgari ücrete ilişkin bu temel tanımlamaların ardından bu yıl saptanan brüt 26.005.50 TL ile 22.104.67 TL net asgari ücret ile ona çok yakın ücretlerin üzerindeki vergi ve fon kesintilerine yönelik gözlemimi sizlerle paylaşmak istedim. Bu gözlemimi yaparken en az ücretle 30 bin TL net ücret grubunu baz aldım.
Yukarıdaki tablodan da net bir biçimde anlaşılabileceği gibi asgari ücret vergi dışı ama ona çok yakın 23 bin TL net ücretli bir çalışan dahi Temmuz ayından itibaren kısmen bir üst vergi dilimine giriyor ve devlete yüzde 20’lik dilimden vergi ödemeye başlıyor. Ücretler arttıkça doğru orantıda ödenecek vergi ve primlerde artıyor. Öyle ki 30 bin TL net ücret alan bir çalışan yıl boyunca devlete neredeyse 100 bin TL vergi ve prim ödüyor. Bunun en önemli sebebi elbette ki ücretlilere uygulanan adaletsiz Gelir Vergisi tarifesi. Bu tarife yıllardan beri düşük tutarlarda arttırılıyor ve çalışanlar tablomuzda da görülebileceği gibi henüz yıl ortasında bir üst vergi dilimine girerek Devlete daha fazla vergi ödüyorlar, ayrıca net ücretleri de azalıyor. Özetle 2025 yılı da ne yazık ki çalışanlar bakımından son derece güç geçecek bir yıl olarak önümüzde duruyor. Emeğinden başka bir geçim kaynağı olmayan çalışanların elde ettikleri küçük gelirlerini adaletsiz bir vergi sistemi ile vergilendiren bu zihniyet yönetimde olduğu sürece çalışanlarımızın ekonomilerinde değişen bir şey olmayacağı net bir biçimde yaşantımıza yansıyor.