28 ŞUBAT SÜRECİ SONRASINDA BEŞLİ GİRİŞİM
TÜRK-İŞ, DİSK, TESK, TOBB ve TİSK’in oluşturduğu Beşli Girişim veya Sivil İnisiyatif, Erbakan Hükümeti’nin görevden ayrılmasının ardından, 1998 yılı boyunca faaliyetlerini yavaşlattı ve 4 Aralık 1998 tarihindeki ortak açıklamanın ardından önemli bir girişimde bulunmadı.
TEKGIDA-İŞ SENDİKA AKADEMİSİ
Türkiye’de 28 Haziran 1996 – 30 Haziran 1997 döneminde iktidarda Refah Partisi ve DYP ittifakıyla Erbakan Hükümeti bulunuyordu. Sivil İnisiyatif’in oluşması ve önemli etkinlikleri bu dönemde gerçekleşti.
Üçüncü Yılmaz Hükümeti (55. Cumhuriyet Hükümeti), 30 Haziran 1997 – 11 Ocak 1999 tarihleri arasında görev yaptı. Sivil İnisiyatif bu dönem boyunca etkili bir çalışma yapmadı; hükümete dönem dönem eleştiriler getirmekle yetindi. Sivil İnisiyatif’in son önemli ortak açıklaması, 4 Aralık 1998 tarihinde yapıldı. Daha sonra, Dördüncü Ecevit Hükümeti (11 Ocak 1999 – 28 Mayıs 1999) ve Beşinci Ecevit Hükümeti (28 Mayıs 1999 – 18 Kasım 2002) görev yaptı.
30 Haziran 1997 tarihinde göreve gelen Üçüncü Yılmaz Hükümeti, ANAP, DSP, DTP ve bazı bağımsız milletvekillerinden oluşuyordu. Koalisyon protokolünde şu ifade yer alıyordu:
“Anavatan Partisi, Demokratik Sol Parti ve Demokrat Türkiye Partisi ülkeyi 54’üncü Hükümet tarafından içine düşürüldüğü rejim ve Devlet bunalımından kurtarmak, toplumdaki gerginliği ortadan kaldırmak ve uzlaşmayı güçlendirmek, ahlaki yozlaşmayı durdurmak, kamu yönetimindeki yıpranmaya son vermek, temiz toplum özlemini gerçekleştirmek, ülke ekonomisini yeniden üretken niteliğe kavuşturmak ve devletin saygınlığını sağlamak, laik, demokratik Cumhuriyeti güçlendirmek amaçlarıyla bir araya gelerek bir koalisyon hükümeti kurmaya karar vermiştir.”
Yeni hükümetin oluşmasından sonra Beşli Girişim’in etkinliklerinde bir durgunluk yaşandı. Bu ara Avrupa Parlamentosu üyelerinin daveti üzerine, 16-17 Eylül 1997 günleri Strazburg’a giden Bayram Meral, Rıdvan Budak, Derviş Günday, Refik Baydur ve Ali Zafer Taciroğlu (TOBB Başkan Vekili), yaptıkları görüşmelerde, ortak bildirilerde ifade edilen görüşleri savundular. Beşli Girişim bu görüşmelerde Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter devlet yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını özenle koruyunca, Avrupa Parlamentosu üyeleriyle sert tartışmalar yaşandı.
Bu dönemde, İstanbul’da 8 örgüt bir araya gelerek Demokrasi İçin Sivil Dayanışma Platformu adıyla bir yapılanma oluşturdu ve Mesut Yılmaz Hükümetini eleştirdi. Bu örgütler şunlardı: Yönetici İktisatçı ve Muhasebeciler Derneği (YİMDER), Teknik Elemanlar ve Sanatkarlar Derneği (TEKDER), Müstakil Esnaf ve Sanatkarlar Derneği (MESDER), Türkiye İlahiyat ve Yüksek İslam Enstitüsü Mezunları Derneği (TİYEMDER), Hukuki Araştırmalar Derneği (HUDER), Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Derneği (ESAM), Sağlık Mensupları Dayanışma, Toplum Sağlığını ve Çevreyi Koruma Derneği (SAĞLIKDER), Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği (MÜSİAD). (Zaman, 22.9.1997)
Bu dönemde 8 yıl zorunlu kesintisiz eğitim uygulanması başladı; Refah Partisi Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı, Yüksek Askeri Şura’da siyasal İslamcılar ve aşırı milliyetçiler ordudan tasfiye edildi; siyasal İslamcıların siyasal bir kampanya biçiminde sürdürdükleri 8 yılı protesto ve türban yasağını protesto gösterileri kamuoyunda bir destek görmedi. Ayrıca, siyasal İslamcı sermayenin açıkları kamuoyuna yansımaya başladı.
TÜRK-İŞ, TESK, DİSK, TOBB ve TİSK Genel Başkanları 23 Şubat 1998 tarihinde İstanbul’da bir araya gelerek ortak bir basın açıklaması yaptılar. Bildirinin yayınlanması öncesinde bazı gazetelerin gelişmeleri etkileme çabaları ön plana çıktı. Örneğin, Milli Gazete’nin 17.2.1998 günlü sayısındaki haberin başlığı şöyleydi: “ANASOL-D Hükümeti’ni önce destekleyen TOBB, TİSK, TÜRK-İŞ, DİSK ve TESK hükümete ekonomik muhtıra verecek. Hükümeti zor günler bekliyor.”
Ortak bildiride şunlar belirtiliyordu:
“5 sivil toplum örgütü olarak, hürriyetçi, laik, demokratik rejimin korunması ve geliştirilmesi için bir araya gelen grubumuz, içinde bulunduğumuz günlerin ekonomik, sosyal ve siyasal şartlarını değerlendirerek aşağıdaki hususların kamuoyuna açıklanmasını gerekli görmüştür.
“Görüşlerimizin temel amacı, Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararında da belirtildiği üzere, laik bir devletin sürdürülmesi ve demokratik hakların korunmasıdır.
“Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlarda, bütün kurum ve kuruluşların, yeni bir anlayışa ve yaklaşıma ihtiyacı vardır.
“Hükümet göreve başladığı gün açıkladığı ekonomik, sosyal ve siyasal tedbirleri gerçekleştirmenin yollarını bulmalıdır. Bugüne kadar, bu sağlanabilmiş değildir.
“Hükümetin üzerine gideceği ilk ve temel konu, enflasyonla mücadelede toplumsal uzlaşmaya dayanan bir çözümü yaratmaktır. Enflasyonla mücadelede başarılı olamayan siyasi iktidarlar demokrasileri de tehlikeye sokarlar.
“Hükümetin temel reform yasalarını toplumun ihtiyacına cevap verebilecek şekilde gerçekleştirmesi kaçınılmazdır. Özelleştirmede sosyal adalet anlayışını yok sayan yaklaşımlara karşıyız. Bunlara enerji, işsizlik, gelir dağılımının düzeltilmesi ve kayıt dışı ekonomi ile mücadele edilmesi gibi hususları da eklemek gereklidir.
“Siyasi partilerimiz ise halkın ihtiyaçlarına duyarsız kalmaktan hızla uzaklaşmalı ve yeni bir anlayışla veya oluşumla Parlamentonun çalışmasına yardımcı olmalıdır. Türk demokrasisi siyasi partilerimizin ortak bir anlayış içinde hareket etmeleri halinde güçlenecektir. Bu konuda siyasi partilerin gecikmesi, çözüme müdahaleleri artıracaktır.
“Türk kamuoyu, siyaset üstü toplumsal ihtiyaçların ürünü olan işbirliğimizin ülkenin yüksek yararlarına dönük olduğunun inancı içindedir. Amacımız, ekonomik istikrarın ve sosyal barışın sağlanarak, siyasi kurum ve organların görevlerini daha isabetli yapmalarını sağlamaktır. Sosyal güvenliği tereddütsüz, gelir dağılımı düzgün, temel özgürlüklerin güvence altında olduğu bir toplumu Türkiye’nin geleceği olarak görmekteyiz.
“Yalnız kesimleri temsil eden değil, siyasi iktidarlara da düşünce ve polita öneren kuruluşlar olarak, yukarıda kısaca belirttiğimiz hususların gerçekleşmemesi halinde, ülkenin seçim ve siyasi partiler kanununu değiştirerek erken seçime gitmesini kaçınılmaz olarak görmekteyiz.
“Bu düşüncelerimizi Ekonomik ve Sosyal Konsey’de değerlendirmeyi düşünmemize rağmen, sonucu sağlamamız mümkün olmamıştır. Bu nedenle de Beşli yapımız değerlendirme toplantılarını periyodik olarak sürdürme kararı almıştır.
“Siyasal ve sosyal çıkarları değişik olmasına rağmen, toplumun genel ve ortak çıkarları için bir araya gelen ve toplumun büyük kesimini temsil eden kuruluşlarımız, aynı duyarlılıkla birlikteliğini sürdürecektir.
“Aynı duyarlılığı Parlamentoya ve Siyasi Partilerimize de önermekteyiz.”
Bu açıklamanın ardından ortaya çıkan yeni gelişmeler ve sürdürülen çeşitli görüşmelerden sonra, 25 Mart 1998 günü daha kapsamlı bir açıklama yapıldı.
Aynı günlerde alternatif bir Beşli Girişim yaratma çabaları da oldu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, MÜSİAD, HAK-İŞ, Türkiye Kamu-Sen ve Memur-Sen, bir araya gelerek, Beşli Girişime karşı bir birliktelik oluşturmaya çalıştı; ancak başarılı olamadı. (Zaman, 24.2.1998)
Bu arada, Beşli Girişimin asıl amacının ortak bir parti kurmak olduğunu düşünenler ve yazanlar bile oldu. (Muharrem Sarıkaya, “Sivil Beşler, Erez’den Parti Kurmasını İstiyor,” Hürriyet, 3.3.1998)
Bu günlerde Genelkurmay Başkanı, üç kuvvet komutanı ve jandarma genel komutanı, 20 Mart 1998 günü ortak bir açıklama yaptılar. Bu açıklamada aşağıdaki bölüm yer alıyordu:
“Türk Silahlı kuvvetleri, Anayasamızda belirtilen Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel niteliklerinin öncelikle korunmasını her türlü siyasi mülahazanın üzerinde görmektedir. Bu nitelikleri ve ülkemizin bütünlüğü ile geleceğini tehdit eden bölücü ve irticai gelişmelerin kesinlikle karşısındadır. Ayrıca, terör ve irtica ile mücadele, bu ülkede hür ve bağımsız yaşamak isteyen her vatandaşın en büyük ve en öncelikli görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da eksiksiz olarak yerine getirmeye devam edecektir. Bu hususta kesin kararlıdır ve bunu yaparken de hiçbir kimsenin bu görevini hatırlatmasına ihtiyacı yoktur.
“Türk Silahlı Kuvvetleri Yüce Milletimizin güvenine mazhar olan bütün Cumhuriyet Hükümetlerine bağlıdır, saygı duyar ve başarılarını mutlulukla karşılar. Ancak; makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun, hiç kimse kişisel menfaatleri ve siyasi ihtirasları uğruna, Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yasal görevi olan ülke güvenliğine yönelik ve irticai gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek, zayıflatacak, tereddüde düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri ayrıca, bu tarz tartışmaların devamının ülkenin demokratik yapısına ve milli menfaatlerine son derece zararlı olduğu düşüncesini taşımaktadır.” (Yeniyüzyıl Gazetesi, 21.3.1998)
Milli Güvenlik Kurulu’nun 27 Mart 1997 günlü bildirisinde de irticayla mücadele konusundaki kararlılık bir kez daha ifade edildi.
Bu açıklamanın ardından, Sivil İnisiyatif’in bir açıklama yapacağı duyuruldu.
Beşli Girişimin 25 Mart 1998 günü yapacağı açıklama öncesinde basına sızan haberlerde, irticayla mücadelenin öne çıkacağı belirtiliyordu. Buna bağlı olarak, bazı siyasal İslamcı gazetelerde Beşli Girişim aleyhinde bir kampanya başlatıldı.
Yeni Şafak Gazetesi, 20 Mart 1998 günlü sayısının birinci sayfasında “Beş’ler Refahyol’dan sonra bu sefer Anasol-D’yi hedef aldı. Bu ne biçim sivil inisiyatif?” deniliyordu. İç sayfadaki manşet ise şöyleydi: “Beş’ler Refahyol’dan sonra bu sefer de Anasol-D’yi ‘irtica’ için uyaracak: Cuntacı Sivil İnisiyatif. Kendilerine 5’li inisiyatif adını veren beş sivil toplum örgütünün başkanı, ‘yeni 28 Şubat’ olarak adlandırılan 27 Mart MGK’sı öncesinde toplanarak Anasol-D’ye irticaya karşı daha sert tavır alması için uyarıda bulunacak.”
HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu, Beşli Girişimin tavrına açık biçimde karşı çıktı: “Ordunun bildirisi sadece hükümete değil, tüm parlamento ve sivil toplum iradesine karşı bir bildiri niteliği taşımaktadır. (…) Beşli sivil inisiyatif, felaket tellallığı yaparak, gerilimi yükselterek, rejim tehlikede imajını gündemde tutarak, demokrasi dışı eğilimlere meşruiyet kazandırıyor, bunun alt yapısını hazırlıyor. Bu yaklaşımdan vazgeçilmeli.” (Milliyet, 23.3.1998)
Sol eğilimli Emek Gazetesi’nin 23.3.1998 günlü haberi de şöyleydi: “TÜRK-İŞ ve DİSK başkanlarının patron örgütleriyle birlikte, hükümet karşısında genelkurmaya destek vermek için yarın bir araya gelecek olması, işçiler tarafından tepkiyle karşılandı.” (Emek, 23.3.1998)
Akit Gazetesi 24 Mart 1998 günü “5’li Çete yine işbaşında; görevleri işçi ve işverenin hakkını savunmak olan 5 kuruluş temsilcisi yine el ele vererek ne olduğu açıklanamayan ‘irticaya’ karşı mücadele etmesi için hükümete baskı yapacak,” manşetini kullandı.
Milli Gazete 24 Mart 1998 günü şu haberi verdi:
“İrtica rantçıları:(…) İflas eden ekonomiyi görmezden gelerek demokrasi dışı güçlerle aynı safta yer alan bu kuruluşların irtica safsatasından rant sağlama peşinde koşmaları hayretle karşılanıyor. Halkın hakkını hukukunu korumak üzere kurulan, fakat mevcut hükümetlere hayat pahalılığı hakkında baskı yapması beklenen bazı sendikaların ağaları, kendi işleri olmayan siyasete bulaşarak halkı incitecek karar ve dayatmaların uygulanmasına çabalamaları tepki topluyor. Sol zihniyetli hükümetin kurulmasında inkar edilmez bir rol oynayan TÜRK-İŞ, DİSK, TİSK, TOBB ve TESK ağaları, başta ekonomi olma üzere, her alanda iflas etmiş hükümetin başlattığı halka karşı savaşı kızıştırmaya çalışıyor… İrtica rantçılığı yaparak demokrasi dışı güçlerin ekmeğine yağ süren işçi ve işveren örgütlerinin halkı perişan eden enflasyon ve hayat pahalılığını ısrarla gündemden kaçırarak işleri olmayan bir alana girmeleri, ‘zinde kuvvetler’e göz kırpmaları tepki toplarken, sendika ağalarının halkın gerçek problemleri yerine istenmeyen oluşumlara zemin hazırlamaları nefret uyandırıyor. İşçinin, memurun, emeklinin, fakirin fukaranın dertlerini unutan bu beş kuruluşun temsilcileri ‘birilerine’ yaranmak için demokrasimizde tamiri zor yaralar açarken, bu konuda hassas olan diğer sendikaların bulunması ise yüreklere su serpiyor.”
Akit Gazetesi, 26 Mart 1998 günlü sayısının manşetinde, “5’li Çete’yi tarih yargılayacak,” diyordu. Manşetin altında ise şu yazı yer alıyordu: “Komutanların 20 Mart Bildirisi’ne destek veren sivil toplum örgütlerini ‘üniformalı’ olarak değerlendiren Hasan Celal Güzel, ‘onları tarih ve bu halk bir gün mutlaka yargılayacak,’ dedi.” Akit Gazetesi’nde yer alan habere göre, YDP Genel Başkanı Hasan Celal Güzel şöyle konuşmuştu:
“Bugün sivil toplum örgütleri üniformalıdır. Bu ihanetin dışında kalanları tebrik ediyorum. Bu beşlinin yaptıkları yanlarına kalmayacaktır. Onları tarih ve halk bir gün mutlaka yargılayacaktır. Onbaşı Bayram Meral, Çavuş Refik Baydur, uzatmalı çavuş Rıdvan Budak, üst Çavuş Derviş Günday’ı bu millet yargılayacak, yaptıkları ihanetin bedelini kendilerinden soracaktır. Bunlar sürekli ‘borazanlı demokrasi’ye selam durmuş sarı sendika ağaları ve dernek başkanlarıdır. Türkiye’nin geri kalmışlığının nedeni bir avuç şerefsiz aydınla, sözde sivil toplum kuruluşlarının cuntacı yöntemlere verdikleri destek yüzündendir. Biz uğur böcekleri olarak, irticaya karşı savaş açtıklarını söyleyenlere karşı savaş açtık.”( Akit, 26.3.1998)
Radikal sol eğilimli Atılım Gazetesi de, “Ordu sivil müdahale ağını genişletiyor; ‘silahsız kuvvetler’ sahnede, hedef devrimci muhalefet” başlığıyla verdiği haber-yorumda, 5’li Girişim’e karşı çok sert bir tavır içindeydi: “MGK’nın talimatıyla DİSK, TÜRK-İŞ, TOBB, TESK ve TİSK’ten oluşan beşli çete, her kriz döneminde ‘kurtarıcı’ rolünü oynamaya devam ediyor. (…) Atatürk ilkelerinden, vatanın Misak-ı Milli sınırları içindeki bölünmez bütünlüğünden dem vurulan 5’li çete toplantısında, ‘yasadışı ve gizli örgütlenmenin’ devlet içindeki kadrolaşma girişimlerinin tasfiye edilmesi gerektiğinin vurgulanması, ‘özgürlük ve demokrasiden’ bahseden bu çetelerin amaçlarını ele verirken, ordu muhtırasını da harfiyen ezberledikleri anlaşılıyor.” (Atılım, 28.3.1998)
Milli Gazete, TÜRK-İŞ’te bu dönemde gündeme gelen olağanüstü genel kurul girişimlerine ilişkin haberini, Beşli Girişimin Genel Başkanlarının birlikte resminin altında, “Darbecilerin suyu ısınıyor,” olarak verdi. (Milli Gazete, 31.3.1998)
Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş Sendikası Başkanlar Kurulu da, 30 Mart 1998 günü yaptığı toplantısı sonrasında yayınladığı bildiride, TÜRK-İŞ’in Beşli Girişimden çıkmasını istedi. (Türkiye, 31.3.1998; Akşam, 3.4.1998) Türk-İş üyesi Dok Gemi-İş Sendikası Genel Başkanı Nazım Tur da, yaptığı bir açıklamada şöyle diyordu: “28 Şubat sürecinin tabansız ‘Beşli Sivil İnsiyatifi’nin kucak açtığı, arka çıktığı militarizm anlayışı, dalga dalga demokratik kurumlar üzerinde etkisini göstermeye devam ediyor.” (Dok Gemi-İş, Kamuoyuna Duyuru, 14.4.1998)
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Bayram Meral’in 25 Mart 1998 günü TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nde yapılan ortak toplantıda okuduğu ortak metinde şunlar belirtti:
“Türkiye’mizin ve halkımızın sorunlarını değerlendiren TOBB, TİSK, DİSK, TÜRK-İŞ ve TESK genel başkanları, aşağıdaki tespitlerini ve taleplerini kamuoyunun dikkatine sunmaktadır:
“Ülkemizin ve toplumumuzun hak etmediği demokrasi dışı tartışmaları aşabilmenin tek yolu, hukukun egemenliğinin, sosyal adaletin, Atatürk ilke ve inkılaplarının uygulanmasına ve örgütlü toplumun geliştirilmesine olanak verecek gerçek bir demokratikleşmenin hayata geçirilmesidir. Bu nedenle, kuruluşlarımız, başta Anayasa olmak üzere, temel yasalarda çağdaş ir demokratikleşmenin gereği olan değişikliklerin sağlanmasını, insan haklarını, temel özgürlükleri ve yargı bağımsızlığını güvence altına alan bir hukuksal yapının oluşturulmasını gerekli görmektedir. Bugün gelinen nokta, bütün sivil toplum örgütleri ve Türk halkı tarafından dikkatle izlenmekte ve değerlendirilmektedir.
“Beş sivil toplum örgütü olarak diyoruz ki:
“Türkiye’nin acil siyasi sorunları, başta irtica olmak üzere, terör, bölücülük ve Devletimizi ele geçirmeye çalışmış olan çeteler; acil ekonomik ve sosyal sorunları ise işsizlik, enflasyon, adaletsiz gelir dağılımı ve yoksulluktur. 55’inci Hükümet, laik ve demokratik cumhuriyetin korunması ve ülkemizin ve halkımızın sorunlarının çözümü için, demokratik güçlerin Cumhuriyet tarihinde görülmemiş desteğiyle kurulmuştur. Üreten kesimler ve Devletimizi ayakta tutan sanayici-işçi-esnaf örgütleri olarak, Parlamento ve hükümetlerin demokrasi düşmanı irticaya karşı açıkladığı mücadele programını bu bağlamda içtenlikle destekliyoruz. Hükümetin bu programı ciddi ve kararlı bir biçimde ödünsüz olarak uygulamasını bekliyoruz. Sivil toplum örgütleri olarak, bu mücadelede üzerimize düşen her türlü görevi yapmaya hazırız.
“İrticanın kaynaklarını kurutmak için sekiz yıl kesintisiz eğitim olumlu, ancak tek başına yeterli olmayacak bir adımdır. Sorunların kaynağı olan enflasyonu, işsizliği, eğitimsizliği, sosyal adaletsizliği, hukuksuzluğu ve insanın devletine olan güvensizliğini düzeltmek gerekmektedir. Bu amaçla, vergi reformu, sosyal güvenlik reformu, kayıt dışı sektörün kayıt altına alınması, istihdamın artırılması, yatırımların ve girişimciliğin özendirilmesi; sosyal adalet ilkesine uygun şekilde gerçekleştirilmelidir. Belirli çevrelere çıkar sağlamaya dönük özelleştirmeye karşıyız.
“Her türlü yasadışı ve gizli örgütlenmenin Devletimiz içindeki kadrolaşma girişimleri önlenmeli ve tasfiye edilmelidir. Kuruluşlarımız, demokrasi ve çağdaşlaşmanın gereği olarak, insan haklarına aykırı her türlü uygulamanın, işkencenin ve her türlü ayrımcılığın karşısındadır. Kuruluşlarımız, insan haklarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin Misak-ı Milli sınırları içindeki üniter devlet yapısının bütünlüğünü ve bağımsızlığını, laik ve demokratik sosyal hukuk devletini, Atatürk ilke ve inkılaplarını ve parlamenter demokratik düzeni korumayı temel görev kabul etmektedir.
“Bütün bu hedeflere demokratik kurallar içinde ve demokrasiyi güçlendirerek ulaşabiliriz. Demokrasi dışı çözüm arayışları çağdışıdır, çözüm üretmek yerine sorunları daha da derinleştirmektedir. Türk halkı, parlamentosundan, toplumun sorunlarına çözümler üretmesini beklemektedir. Bugünkü parlamento aritmetiği, çarpık Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanununun sonucudur. Aynı plan ve proje sahibi siyasi partilerin merkez sağ ve solda yeniden yapılanmaları ile, demokrasimizin düze çıkarılabileceğine inanmaktayız.
“Hükümet, Türk toplumuna taahhüt ettiği, başta İrtica ile Mücadele Programı olmak üzere, demokratikleşmeyi ve diğer ekonomik ve sosyal reformları gerçekleştirmelidir.
“Türkiye, demokratik bir seçimi mümkün kılacak ve ülkenin koşullarına uyum sağlayacak bir Seçim Kanunu ve Siyasi Partiler Kanununu çıkarmalı, halkın tercihlerini adil ve demokratik bir seçimle parlamentoya yansıtmalıdır. Başta parlamento olmak üzere Meclis’teki siyasi parti başkanlarına ve hükümete önemli görevler düşmektedir. Bu yasalar çıkarılmadan yapılacak bir erken seçimin ülkemize ve demokrasimize yarar sağlamayacağı düşüncesindeyiz.
“Bu taleplerimizin gerçekleştirilememesi halinde, parlamentonun bir fedakarlık örneği göstermesi ve halkımızın isteği doğrultusunda seçim kararı alarak görevi, yapabileceklere devretmesi ortak arzumuzdur.”
TÜRK-İŞ ve DİSK’in Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerinin korunması çerçevesinde TESK, TİSK ve TOBB’la işbirliği yapması, solda bazı çevrelerde başka ittifakların alternatifi olarak değerlendirildi. Örneğin, ÖDP Genel Başkan Yardımcısı Saruhan Oluç, 26 Mart 1998 günü yayınladığı bildiride, “demokratikleşmeyi sağlamanın yolu toplumsal muhalefet örgütlerinin, işçi-emekçi örgütlerinin, meslek odalarının, demokratik kuruluşların bir demokrasi kanadı, cephesi oluşturmalarından geçmektedir,” diyordu. ( ÖDP Açıklaması, 26.3.1998)
Atilla Özsever ise, Milliyet Gazetesi’ndeki Emeğin Yorumu köşesinde şunları yazıyordu: “Gelinen süreçte ordunun bu net tavrı karşısında artık beşli inisiyatif gibi ‘aracı’ kurumlara ihtiyaç kalmıyor. Aslı dururken, suretinin bir anlamı yok. İşte bu anlamda sivil inisiyatifin misyonu bitti denebilir. Özellikle işçi kuruluşlarının bu inisiyatifte yer almasının bir manası kalmadı. (…) Artık işçi kuruluşları, emek eksenli bir platformu oluşturmanın çabası içine girmelidirler. Tek bir cümle ile denebilir ki; sivil inisiyatifin misyonu bitti, sıra emek inisiyatifinde.”( Milliyet, 30.3.1998)
DİSK’e bağlı Limter-İş Sendikası Genel Başkanı Kazım Bakış da Beşli Girişim’i sert biçimde eleştirerek alternatif bir deklarasyon önerdi: “Beşli çete deklarasyonunun karşısında sınıf bilinçli işçilerin, sendikaların sınıf tavrını ifade eden bir deklarasyon da bizlerin hazırlayıp emekçi kamuoyuna sunması gerekir.” (Atılım, 4.4.1998)
1998 yılının ilk aylarında TÜRK-İŞ’te olağanüstü genel kurul gündeme geldi. Olağanüstü genel kurulun toplanmasını isteyenlerin ana eleştiri noktası da, Beşli Girişim’di. Olağanüstü genel kurul isteyenlerin 25 Mart 1998 günlü basın açıklamasının ilk sayfasının dörtte biri Beşli Girişim’in eleştirisine ayrılmıştı. Açıklamada “Sivil İnisiyatif Oyalaması” başlığı altında şöyle deniliyordu: “Özellikle son bir yılda ‘emek’ aleyhtarı gelişmeler yoğunlaşırken, TÜRK-İŞ Yönetimi ‘politize’ olarak, Konfederasyonun iplerini başka ellere teslim etmiştir. Konfederasyon ‘kimlik’ ve ‘sahip’ değiştirmek üzeredir.”
HAK-İŞ Genel Başkanı Salim Uslu ile Gülşen kuruş tarafından yapılan ve Öncü Gazetesi’nde 29 Mart 1998 günü yayınlanan görüşmede Uslu’nun tavrı son derece sertti:
“20 Mart tarihli darbenin hemen akabinde 3 gün içerisinde toplanan Bakanlar Kurulu, irtica ile mücadele paketini jet hızıyla hazırlarken, sivil toplum örgütleri tarafından Ekonomik ve Sosyal Konsey’in yapısına ilişkin sorunlar hala cevaplanmamıştır. (…) Çalışanların örgütleri kendi amaçları dışında taşeron olarak kullanılmak istenmektedir. (…) Sivil toplum örgütleri denen bu kuruluşlar bunalım tellallığı yapıyorlar ve Türkiye’de sanal bir bunalım yaratılmak isteniyor. (…) Özellikle her soruna bir irtica maskesi takarak, Türkiye’nin sorunlarını çözemezsiniz. (…) İrtica diye ortaya konulan şey, insanların düşünceleridir, inançlarıdır, kılık kıyafetleridir. (…) 5’li sivil örgütün, işyerlerinin bunca huzursuzluğu, bunca hoşnutsuzluğu varken ekonomik ve sosyal sorunlar dağlar kadar birikmişken, kendilerini irticaya kilitlemeleri biraz da 5’li sivil örgütün sayın başkanlarının hem iç sorunları hem de ileriye dönük rant sağlama heveslerinden kaynaklanmaktadır. Halbuki sivil toplum örgütlerinin politik hevesleri ve hedefleri olamaz. Sivil toplum başka bir şeydir. Politik toplum başka bir şey. Burada sivil toplumcu arkadaşlarımız sivil toplum gibi değil de politik toplum gibi hareket etmektedirler ve politikadaki rant savaşına, çıkar tartışmalarına yandaşlık yapmaktadır. Türkiye’nin sorunu irtica sorunu değildir. Çünkü Türkiye’de böyle bir sorun yoktur. Türkiye’deki sorun; siyasi denklemde kim belirleyici olacak, cumhuriyet mi, demokrasi mi olacak sorunu. Asıl sorun burada.” (Öncü, 29.3.1998)
TÜRK-İŞ, TESK, TOBB, DİSK ve TİSK’in Bayram Meral, Derviş Günday, Fuat Miras, Rıdvan Budak ve Refik Baydur tarafından imzalanmış önemli son açıklaması, Bülent Ecevit’in başbakanlığındaki 56. Cumhuriyet Hükümeti’nin 11 Ocak 1999 tarihinde görev almasından kısa bir süre önce, 4 Aralık 1998 tarihinde yapıldı. Bu açıklama aşağıda sunulmaktadır:
“Laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne içtenlikle bağlı beş sivil toplum örgütü olarak bugüne kadarki birlikteliğimizin temel nedeni, ülkemizde siyasi ve ekonomik istikrarın kalıcı bir şekilde sağlanması, Türkiye’nin mutlu geleceği için toplumsal uzlaşma anlayışı bağlamında politikalar üretilmesi ve siyasi iktidarların doğrulara yönlendirilmesi olmuştur.
“Bizler, ülkemizin ve halkımızın sorunlarının giderek büyüdüğü, küresel ekonomik krizin derinleştiği, binlerce işyerinin kapandığı ve kapanmak üzere olduğu, on binlerce işçinin işinden çıkarıldığı, devletin bütçe hazırlama çalışmalarının askıya alındığı, başta Anayasa olmak üzere, Seçim Kanunu ile Siyasi Partiler Kanununun süratle demokratikleştirilmesi gereğinin bulunduğu, milletvekilliği dokunulmazlığının kürsü dokunulmazlığı ile sınırlandırılmasının artık ertelenemez bir zorunluluk haline geldiği, acil olarak çıkarılması gereken irtica ile mücadele yasalarının sırada beklediği, bölücü örgüt başının İtalya’da yeni bir siyasi platform oluşturmaya çalıştığı bugünlerde, ülkemizin bir kaosa sokularak yeni hükümet arayışlarıyla zaman kaybedilmesinin halkımıza hiçbir yararının olamayacağı inancındayız. Türkiye’mizin, ekonomik ve siyasi istikrara bugün, her zamankinden daha çok ihtiyacı vardır. Hükümetsiz 1 gün bile geçirilemez.
“Sn. Cumhurbaşkanımızın demokrasi geleneğine uygun olarak liderlerle yaptığı görüşmelerin hemen sonrasında, ülkenin yüksek çıkarları doğrultusunda ve bir an önce hükümetin kurulabilmesi için TBMM’den bir değerli üyeye görev vermesi, tarafımızdan takdirle karşılanmıştır. Laik ve demokratik Cumhuriyetin 75’inci yılında herkes şunu iyi bilmelidir ki demokrasimiz, en kısa süre içerisinde çağdaş standartlara sahip kılınacak ve evrensel kurallarıyla sonsuza dek yaşatılacaktır.
“56’ncı Cumhuriyet Hükümetinin oluşumu için Sayın Cumhurbaşkanımızın gösterdiği üstün çabalar ve yeni hükümetin kuruluş çalışmaları, laik ve demokratik cumhuriyetten yana tüm siyasi partilerimizce iyi niyetle ve özveriyle değerlendirilmeli ve desteklenmelidir. Özellikle ve öncelikle siyasi parti liderlerimizden, ülkemizin içerisinde bulunduğu bu kritik koşullarda üzerlerine düşen tarihi görevlerini yerine getirmelerini ve kısır çekişmeleri artık bir yana bırakmalarını bekliyoruz.”