Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dünyanın her yerinde kutlanıyor.
Dünyanın her köşesinde kadınlar, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterse de değişik etkinliklerle sürdürdükleri faaliyetleri bugün ve yarın alanlara taşıyarak, eşit hak ve özgürlük taleplerini yeniden ve hep bir ağızdan haykıracaklar.
Kadınların son çeyrek yüzyılda yeniden kitleselleşen ve yükselen mücadeleleri; elbette soyut, yalıtılmış bir “kadınlar dünyasında” sürdürülen “fantastik talepleri” çoktan aşmış, gerçek dünyada kadınların eşit haklara sahip olma, bunun için yeni, baskısız ve sömürüsüz bir dünya kurma mücadelesiyle önemli bağlar kurmuş durumda.
Kadınların yükselen mücadelesi, elbette gerici güç odaklarına geri adımlar attırdı ve kadınlar bu süreçte mücadelelerinin meyvesi olan küçümsenemeyecek kazanımlar elde etti. Ancak bu süreç aynı zamanda bir yandan neoliberal politikalar üstünden esnek çalışma ve kapitalist krizlerin yükünü öncelikle kadınlara yıkan politikalarla kadınları eve kapatacak girişimleri artırırken öte yandan da dinin, gelenek ve göreneğin toplum hayatına daha derin nüfuz etmesini amaçlayan politikaların daha yoğun biçimde devreye sokulmasını getirdi. “Muhafazakar toplum”, her şeyden önce kadını hapseden evin duvarlarının daha kalınlaştırılıp yükseltilmesi demektir. Orta Çağdakinden bugünkü neoliberal politikalarla paketlenen muhafazakarlığın klasik muhafazakarlıktan farkı, kadının etrafındaki duvarın, duvar olduğu gizlenecek biçimde boyanıp cilalanmış olmasıdır.
Neoliberal politikalarla iç içe geçen muhafazakarlık, kadına yönelik taciz, tecavüz, kadın cinayetlerine varan kaba şiddeti daha da yaygınlaştırdı.
Bugün ülkemizde onca “reforma”, hükümetin kadınların hakları konusunda attığı iddia eden adımlara karşın hâlâ en yakınlarındaki erkeklerden gelen kadına yönelik şiddeti, çocuk gelinleri, kadın cinayetlerini, kadınların yaşamlarıyla ilgili Diyanet fetvaları ile kadınların yaşamını kolaylaştıracağını iddia eden “önlemleri” tartışıyoruz.
AKP Hükümeti, 12 yıllık icraatı içinde kadınların taleplerini hem merkezi hem de yerel yönetimler düzeyinde en çok ve ama aynı zamanda son derece başarılı biçimde istismar eden bir hükümet oldu.
“Cennet anaların ayaklarının altındadır” gibi yanıltıcı bir sloganla, “Kadın Bakanlığı”nın adını bile “Aile Bakanlığı”na dönüştürerek, kadını aile ile türbanla “kutsayıp”, üç çocuk, beş çocukla “ödüllendirmeyi” kadınlara yönelik politikaların merkezine koydu. Öyle ki AKP Hükümeti kürtajı, “Her kürtaj bir Uludere’dir!” diye meydanlardan haykırarak sezaryeni bile yasaklamak için adımlar attı. Ve bütün bu kadını eve kapatma, ailenin kölesi yapma girişimleri aynı pervasızlıkla kadınları sermaye için ucuz iş gücü kaynağı olarak sunmakta da önceki uygulamaları geride bırakan bir çizgi tuttu.
Bugün de kadınların çalışma yaşamına erkeklerin yapmadığı ya da kalifiyelik istemeyen işlerde yoğunlaştırılması, “ev içi üretim”in teşvik edilmesi gibi politikalar kadınlar toplumsal yaşamın “eteklerinde” ve ilk fırsatta yeniden evin duvarlarının arkasındaki hapishaneye dönmek için “sınırda” tutulmaktadır.
Kadın ve erkek arısındaki hak eşitliği, iddia edilenlerin aksine eğitimli kadınlar için de söz konusu değildir.
Ancak bütün bu baskı altına alan gelenek, görenek, ekonomik ve sosyal politikalara karşın kadınlar, giderek artan bir kitlesellikle sendikal ve siyasal mücadeleye katılmaya, mücadelede öne çıkmaya devam ediyorlar. Bu yüzden de en gerici güçler ve muhafazakarlık yarışındaki sermaye partilerinin bile kadınlara önem verdiklerini gösteren şovlar düzenliyorlar.
Kadınlar bu mücadele içinde giderek, kadın olmaktan gelen talepleriyle işçi sınıfı ve emekçilerin sömürüden kurtulma mücadelesi arasındaki ilişkiyi, emek ve özgürlük mücadelesiyle kadınların eşit hak mücadelesinin iç içeliğini, laisizmle kadın haklarının savunulmasının önemini daha açık ve bir biçimde kavrayan bir örgütlenme ve bilinçlenme süreci de işliyor.
Evrensel çalışanları olarak kadınların örgütlenme ve mücadeleye katılım sürecinin yakın gelecekte daha da hızlanacağı umuduyla Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tüm kadınlara kutlu olmasını diliyoruz.