DÖVİZ KURU HEP BÖYLE DÜŞÜK MÜ GİDECEK ?
Döviz kurundaki düşüş ve bunun uzun süre devam edeceği beklentisini oluşturan sebepler ve uygulanan politikalar aslında ülkemizin ekonomisi bakımdan tehlike işaretleri veriyor.
Bilindiği gibi döviz talebi ve döviz arzı döviz kurunu belirler. Bir ülkenin milli geliri artıyorsa yerli ve ithal mal ve hizmetlere talep artar. Bu da döviz talebinin artışı demektir. Bizim ülkemizde büyüme oranlarına baktığımızda döviz talebinin de arttığını görebiliriz. İthalatın artışı da bunu gösteriyor. Eğer ithalat yapılan bir ülkede enflasyon sıfır veya ithalatçı ülkedeki enflasyondan düşükse veya ithalatçı ülkede enflasyon artıyorsa ithalat cazip hale geleceği için döviz talebi artar. Türkiye’de enflasyon oranları diğer ülkelere göre hâlâ yüksek bulunmakta ve son üç aydır TÜFE’de artış gözlenmektedir. Bu nedenle ithalat cazibesini bu yönüyle de devam ettirmektedir. Dış borçların ödenmesi ve döviz istikrarı için döviz piyasasından döviz alımı da döviz talebini etkiler. TCMB küresel şartlar nedeniyle 1.54’ten 1.41 TL’ye düşen dolar kurunun istikrarını sağlamak için son bir haftada 180 milyon dolar piyasadan alım yaptı. Merkez Bankası’nın son dokuz ayda döviz kuru istikrarı için yaptığı döviz alımı 9.5 milyar doları buldu. Öte yandan döviz rezervleri de kısa vadeli borçların ödenmesi için çok önemli bir kaynaktır. Kısa vadeli (vadesi 1 yıldan az olan) dış borçların Merkez Bankası döviz rezervlerine oranı 1’in altına inmemeli. IMF’nin tahminine göre bu yıl dış borçlar 66.7 milyar dolar, Merkez Bankası rezervleri 100 milyar dolar olacak. Bu durumda tehlike yok. Başbakan’ın rezervler 100 milyar dolara çıkmalı sözü aslında IMF’nin talebi. Çünkü 2015 yılında Merkez Bankası rezervlerinin 150 milyar doları bulması öngörülüyor. Döviz talebini etkileyen diğer bir etken döviz kurundaki beklentilerdir. Şu anda Türkiye’de sıcak para cari açığı finanse ederken, Merkez Bankası döviz rezervleri yükselirken hiç kimse dövizde bir artış beklemiyor veya bekleyemiyor. Sadece ihracatçıların haykırışı var…
Döviz arzındaki değişmeler de döviz kurunu etkiler. Bunlardan en önemlisi ihracat yapılan ülkelerin milli gelirlerindeki artıştır. Bu durumda ithal edilecek mal ve hizmetlere olan talep bu nedenle artacak ve ihracat artışı nedeniyle döviz arzı yükselecektir. Türkiye’de ihracat yapılan ülkelerin çoğunluğu AB ülkeleri olduğu ve bu ülkelerde büyümenin çok az olması nedeniyle fiziki olarak da ihracat artamamaktadır. Düşük kur nedeniyle fiyat tutturamayan ihracatçı pazar genişlemesi nedeniyle miktarı çoğaltabilse belki ihracatı da arttırabilecek ve paçalda kâr edebilecekken bu da mümkün olamamaktadır. Tabii ihracatın artması döviz arzını yükselteceği için döviz kurunu aşağıya çekeceğini de unutmayalım. Merkez Bankası’nın kurda artış söz konusu olduğunda döviz satması da döviz arzının artması ve kurun düşmesini sağlayacaktır. Ama politika döviz rezervlerinin artışı olduğundan bu politikaya çok zorunlu olmadıkça başvurulmayacağını söyleyebiliriz.
Şu anda cari açık sıcak para ile finanse edildiği ve küresel likidite bunu olanaklı kıldığı için döviz kuru düşük seyretmektedir. Cari açığın bu yıl 44, 2011’de 50, 2012 yılında 70 milyar doları bulacağı IMF tarafından tahmin ediliyor. Bu durumda bu açığın yapısal önlemler olmadan (en önemli önlem cari açığın azaltılmasıdır, yani ithalat bağımlılığından kurtulmadır) sadece sıcak para ile finanse edilmesi tehlikeye işarettir. Sıcak para birden durursa veya giderse Merkez Bankası rezervleri de yeterli olmazsa başta dış borçların ödenmesi için döviz talebi patlar ve bu da devalüasyon demektir.
Öte yandan Merkez Bankası’nın rezervlerinin artmasının Amerika’ya faiz ödememizin artması anlamı taşıdığını gözden uzak tutmamak yani döviz rezervlerinin artışına da bel bağlamamak gerekiyor. Bu durumda cari açığı azaltmak için finansmanı dış borç olan tüketime dayalı ithalatın ve büyümenin yerine üretime dayalı büyümenin tercih edilmesinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
MUSTAFA PAMUKOĞLU – CUMHURİYET