2011 VE ‘ENDİŞE ÇAĞI’
Geçen hafta, gerçekleşen AB zirvesinden sonra yorumcuların, siyasi eğilimleri ne olursa olsun iki konuda hemfikir oldukları görülüyor. Birincisi: Zirve Almanya’nın zaferiyle sonuçlanmıştır. İkincisi: Kriz devam ediyor, andaki görüntü endişe verici. Ben bu yorumlara bakınca, “yine kabak çalışanların başında patlayacak” diye düşünüyorum.
Almanya’nın zaferi
Financial Times yazarlarından, Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (European Council on Foreign Relations) üyesi Wolfgang Müncahu, pazartesi günü, zirveyi değerlendiren yorumunda, “Merkel’inki kadar bütünsel, uzun erimli bir siyasi zafer az gördüm” diyordu ve ekliyordu “Ne istediğini biliyordu, istediklerinin hepsini aldı… Geçen hafta, AB, Alman tarzı kriz yönetimine tam anlamıyla abone olmuş oluyordu.”
Ben bu ana kadar “Bu model AB’yi krizden çıkarabilir mi?” diyen birisine rastlamadım. Genel kanı Alman modelinin, borçları ve bütçe açıklarını hedef alan bir yaklaşım olduğu, bu sorunlarla uğraşırken, krizi daha da derinleştireceği doğrultusunda. “Alman modeli” mali krizdeki ülkelere, tüm kaynaklarını borç ödemeye, bütçe açığını kapatmaya yönlendirmeleri karşılığında finansal destek sağlamayı öngörüyor. Diğer bir deyişle, Almanya, Avrupa’yı kendi liderliği altında birleşmeye zorlarken, kendisi bölgenin en güçlü, en büyük (Avro bölgesinin yüzde 30’u), hızlı büyüyen ekonomisine sahip olmakla birlikte, bunu, üzerine yük almadan gerçekleştirmek istiyor.
Geçen sefer, Almanya, Avrupa’yı birleştirmeye çalışırken kırmıştı… Yine kıracak gibi görünüyor. Almanya’nın dayattığı, krizdeki ülkelerin bütçe açıklarını azaltmaya öncelik veren önlemler, ekonomik büyümeye değil daralmaya açılıyor. Buna karşılık, göreli olarak uzun dönemli, yeniden yapılanmaya yönelik önlemler henüz gündeme gelemiyor; gündeme geldiklerinde, çoktan sosyal güvenlik ağları tasfiye edilmiş olacağından, işsizliği ve iflasları arttırdıklarında verili siyasi düzeni, altından kalkması olanaksız toplumsal maliyetlerle karşı karşıya bırakacaklar.
Dünün araçlarıyla çalışmak…
Bu olasılıklarla ilgili endişeleri dile getiren yorumları okurken, aklıma Marshall Mcluhan’ın bir sözü geldi: “Çağımızda yaşadığımız endişe büyük ölçüde, bu günün işini, dünün araçlarıyla yapmaya çabalamaktan kaynaklanıyor.” Korkutucu bir gözlem! Keynes de 1930’larda, zamanın ekonomi yönetimi için benzer şeyler söylüyordu. Pazartesi günü, Prof. Krugman, “Zombiler kazandığında” başlıklı yorumunda, “serbest piyasa köktencileri hemen tüm öngörülerinde yanıldılar, ama şimdi siyasi ortama her zamanından daha egemenler” diyordu. Krugman’ın ABD için yaptığı bir saptama Avrupa için çok daha geçerli. Brüksel’de fiyat istikrarı, mali disiplin, yapısal reformdan başka bir öneri yok! Bu gidişle, bir taraftan daha derin bir ekonomik durgunluk, giderek daha sert döviz ve ticaret savaşları, bu yola bir kez girince de bekli de daha kötüsü…
Böyle karanlık bir yolda ilerlemeye zorlayan “Zombiler”, halkın, özellikle çalışanların, bu yolun getirdiği yükleri uysalca kabul edeceklerine ya da başkaldırılarının zamanında ezilebileceğine inanıyorlar. Bu yüzden kriz yönetim tartışmalarına bakınca, işsizliğin azaltılmasına ilişkin hiçbir önlemle karşılaşmıyoruz: Sermaye kendini yeniden yapılandırırken, işsizlik oranı yüzde 30’ların üzerinde dolaşan gençlerin, yeniden yapılanma sırasında işlerini kaybedecek olan 40 yaş üstü işçilerin geleceğiyle hiç ilgilenmiyor.
Sermaye derken aslında dikkatleri mali sermaye üzerinde yoğunlaştırmakta yarar var. Çünkü şu anda halen dizginler mali sermayenin elinde. Pazartesi sözünü ettiğim “14” büyük aile halen ABD mali piyasalarını denetliyor. Daha yakından bir bakış, türev piyasalarının yönetiminin üyeleri, JPMorgan Chase, Goldman Sachs, Morgan Stanley gibi bankalardan gelme, kimlikleri gizli tutulan, içlerine yeni kimseyi almayan, dokuz kişilik bir komitenin elinde olduğunu ortaya koyuyor. Bunların türev piyasaları üzerindeki denetimiyse diğer sektörlerdeki firmalara çok pahalıya mal olabiliyor (Luise Story, New York Times 11/12/2010). Tüm yapısal sorunlar (bütçe açıkları, kapasite fazlası…) olduğu gibi dururken, borsalar Lehman öncesi noktaya geri dönmüş görünüyorlar. Onlar biriktirmeye devam ediyor, geri kalanlar sürünüyor! The Observer’den Will Hutton da pazar günü “Büyük mali yapıları dizginleyemezsek, ekonomi asla toparlanmayacak” diyordu.
Kemer sıkma politikaları daha yeni devreye giriyor. Öyleyse, çalışanlar üzerindeki baskılar artmaya devam edecek. Diğer taraftan, dikkatler mali sermaye üzerinde yoğunlaştıkça, yönetici blok’un iç çelişkileri derinleşecek. Tüm bunlar (uluslararası gerginlikler bir yana) 2011’in “çok ilginç” bir yıl olacağını gösteriyor.
CUMHURİYET – ENGİN YILDIZOĞLU