20 ŞUBAT, ‘DÜNYA SOSYAL ADALET GÜNÜ’ İDİ…
“Uluslararası günler”den en yenisi, BM’nin, 26 Kasım 2007’de kararlaştırdığı “Dünya Sosyal Adalet Günü” (DSAG). İlk kez, 20 Şubat 2009’da kutlandı. Amaç, yoksulluğun kökünü kazımak, tam çalışmayı ve insanca çalışmayı geliştirmek, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği sağlamak, herkesin sosyal adalete erişmesine olanak vermekti.
“Uluslararası Günler, Haftalar, On Yıllar”, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun (BM GK) insan hakları alanında kamuoyunda duyarlılaştırmanın arttırılmasına, politika ve uygulamaların değerlendirilmesine, hak istemlerinin dile getirilmesine olanak vermek için başvurduğu yaygın yöntemlerden biridir.
BM GK, 1975’teki Uluslararası Kadın Yılı’nda, 8 Mart’ın Uluslararası Kadın Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı. Aralık 1977’de de 8 Mart’ı “Kadın Hakları ve Uluslararası Barış İçin BM Günü” olarak duyurdu.
Ana konusu, “Öğretime, eğitime, bilim ve teknolojilere erişme, kadınlar için insana yakışır çalışmaya doğru” olarak belirlenen Uluslararası Kadın Günü’nün 100. yılı kutlanıyor 2011’de. 1910’da Kopenhag’da toplanan Uluslararası Kadın Konferansı’nda alınan karar üzerine, ilk kez 1911’de kutlanmıştı.
100. yılına ulaşmış olsa da kadın-erkek eşitliğinde uluslararası hukuk alanındaki göreli ilerlemeler yaşama geçirilemedi. Sosyal haklar alanında da ihlaller öncelikle kadınları etkiliyor. Krizin eğreti, geçici ve kayıtdışı çalışmaya savurduğu, işsizleştirdiği çalışanlar, öncelikle kadınlar. Avrupa Birliği’nde bile, kadınlar erkeklerden yüzde 17.5 az kazanıyor. Bunun anlamı, kadınların yaklaşık iki ay daha fazla çalışmak zorunda kalması. AB bu nedenle, 5 Mart’ı “Avrupa Ücret Eşitliği Günü” olarak kabul etti ve ilk kez kutladı.
“Uluslararası günler”den en yenisi, BM’nin, 26 Kasım 2007’de kararlaştırdığı “Dünya Sosyal Adalet Günü” (DSAG). İlk kez, 20 Şubat 2009’da kutlandı. Amaç, yoksulluğun kökünü kazımak, tam çalışmayı ve insanca çalışmayı geliştirmek, kadınlar ve erkekler arasında eşitliği sağlamak, herkesin sosyal adalete erişmesine olanak vermekti.
BM, sosyal adalet için çok geç kalmış olsa da “evrensel ve kalıcı bir barışın ancak sosyal adalet temeline dayalı olarak kurulabileceği”, 1919’da ILO Anayasası’nın başlangıcına ilk cümle olarak yazıldı. Geçerliliğini bugün de koruyan ana düşünce açıktı: Eğer sosyal adalete dayalı “sosyal” barış, dünyada ve ülkelerde gerçekleşmezse, “siyasal” barış da kurulamaz, kurulsa da sürdürülemez.
DSAG’nin 2011’deki ana konusu, “herkes için sosyal koruma.” Nedeni, dünya nüfusunun, büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu yüzde 80’inin uygun bir sosyal korumadan yararlanamaması.
80 milyonu gençler olan işsiz sayısının 200 milyonu geçip tarihsel doruğuna ulaştığı; çalıştırılan çocuk sayısının 215 milyonu aştığı; 12.3 milyon kişinin zorla çalıştırıldığı; ülkelerin çoğunda, kadınların erkeklerden yüzde 10 ile yüzde 30 arasında daha düşük ücret aldığı; sayısı giderek artan 630 milyon “yoksul çalışan”ın, aileleriyle birlikte günde 1.25 ya da daha az dolar ile yaşamını sürdürdüğü bir dünyada, sosyal adalet kavramını kim ağzına alabilir?
Türkiye’de de TÜİK’in 28 Şubat 2011’de açıkladığı “2009 Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması”na göre, en yüksek gelirliler grubunun toplam gelirden aldığı pay 2005’te yüzde 44.4’ten 2009’da yüzde 47.6’ya yükselirken en düşük gelirliler grubunun 2005’te aldığı pay yüzde 6.1’den 2009’da yüzde 5.6’ya geriledi. AKP iktidarının ikinci döneminde, zenginlerin daha da zenginleştiği, yoksulların ise daha da yoksullaştığı ortadayken gelir dağılımı daha da bozulmuş ve sosyal adaletsizlik artmışken benzer söylemlere kim inanır?
Dünyada ve ülkemizde kutlanmaya değer “sosyal adalet”e dayalı bir sosyal barış düzeni olmadığına göre, 20 Şubat, örgütlü ve örgütsüz tüm kesimlerce “sosyal adaletsizlik ve eşitsizlikleri” ülkeyi yönetenlere haykırmak için bir fırsat olamaz mıydı?
* Mesut Gülmez, Ankara ve Anadolu üniversitelerinde doktora dersleri veriyor.