SIFIR FAİZ ALDATMACASI
Geçen haftaki yazıda, Başbakanın faizin sıfırlanabileceği yolundaki açıklamasının ka pitaliznıde geçerli olamayacağını belirtmiş, halkımızı bu yönde kandırmak yerine, haksız kazanç yollarının kapatılmasına çaba sarfetmeye yönelmesinin daha isabetli olacağından söz etmiştim.
Geçen haftaki yazıda Başbakanın faizin sıfırlanabileceği yolundaki açıklamasının ka pitaliznıde geçerli olamayacağını belirtmiş, halkımızı bu yönde kandırmak yerine, haksız kazanç yollarının kapatılmasına çaba sarfetmeye yönelmesinin daha isabetli olacağından söz etmiştim.
Bugünkü yazıda kapitalist sistemde faizin niçin sıfırlanamayacağını bir kez daha ifade ettikten sonra, Başbakanın, bu yoz sistemde duygularında samimi ve gücü yetiyorsa, diğer haksız kazanç (ki, bu tür edinimlere kazanç denemez) yollarını tıkaması gerektiği konusu üzerinde duracağım.
Şu noktayı saptamamız gerekir ki, ne ad altında anılırsa anılsın, ister faiz densin ister kâr payı, paradan para kazanabilmek için, öncelikle ulusal gelirden birilerinde bir şekilde oluşmuş aşırı birikimin bulunması ve başka grupların bu birikimi kullanmaya aday olması gerekmektedir. İşte bu noktada yollarımız çatallanmaktadır; kimler böylesi devasa birikimlere hangi yollardan sahip olabilmiştir ve kimler bu birikimi, hangi karar mekanizması içinde ve hangi amaçlarla kullanacaktır.
Bir bireyin elde ettiği gelir, toplumun artan gelirinden mi, yoksa başkasının geliri pahasına mı elde edilmiştir sorusunun yanında, nasıl olmuş da toplumun bir kesiminin geliri ihtiyaçlarını fersah fersah asacak düzeye ulaşmıştır. Diğer bir ifade ile, yani den yatırıma sevk edilecek bir nakdî varlık emek ve çaba karşılığında mı elde edilmiştir, yoksa acentalık ya da aracılık gibi, kendi üzerinden geçen malı dahi görmeden, tüketicinin üzerine yük bindirilerek, salt kağıt üzerinde yürütülen işlem sonucunda cebe indirilen parayı mı temsil etmektedir?
Kapitalist sistemde, burjuva hukuku gereği, üretim üzerinde "mülkiyet hakkı" oluşturanlar, yine burjuva hukuku gereği, üretimi gerçekleştirenlerden farklı kesimlerdir. Böyle bir ilişki ağı içinde, yatırıma ayrılacak tasarrufu yapabilen kesimler de, asgari ücretle çalıştırılan emekçiler üzerindeki sömürüye dayalı olarak üretimden yüksek pay alanlardır. Hal böyle iken, sömürü süreci ve ona dayalı olarak haksız kazanç aşamalarının atlanıp, salt faiz üzerinde durulmasının siyasal amaçlı manevra olduğu açıktır. Sömürü üzerine dayanan yüksek gelir ve tasarruf gücünün aynı zamanda yatırımların miktarını ve yönünü belirleme gücüne de sahip olması, toplumsal kaynakların toplumsal tercihler doğrultusunda kullanılmama olasılığına yol açabildiğinden, kollektif karar oluşturma gereklerine aykırıdır.
Toplumda gelir eşitsizliğine dayalı olarak tasarruf gücünün de eşitsiz dağılımı bir dönem sonrasının sömürüsüne bağlı olarak, gelir dağılımı üzerinde de bozucu etki oluşturur. Başka bir deyişle, tasarruf gücünün belirli ellerde toplanması, sadece bir zaman içinde değil, gelecek zaman içinde de toplumsal adalet il kelerine aykırıdır. Sömürüye dayalı olarak gelir dağılımının bozuk olduğu bir sistemde tasarruf gücünün belirli ellerde toplanması, aym zamanda günlük gereksinimleri için bu kaynağa ihtiyaç duyan grupların da artmasına yol açar ki, bu gaye ile verilen borçlar üzerinden faizalmak, hem üretim aşamasında hem de tüketim aşamasında olmak üzere, çifte sömürü anlamına gelir. Enflasyonun sıfırlanması faiz haddinin de sıfırlanmasını gerektirmez. Zira, faizi gerçek yatırımların gelirartışı olarak değerlendirirsek, bu artışın içinde sermaye payının nasıl hesaplanacağı meselesi ortaya çıkar ki, sermayeye pay verilmemesi bu sistemde hem tasarrufları olumsuz etkiler hem de haksızlık yaratır. Sosyalist sistemlerde dahi yatırım mallarının uygun dağılımı ve etkin kullanımının sağlanması için bir tür servet vergisi kullanılmaktadır.
Görülüyor ki, faiz kapitalist sistemin çok temel bir aracıdır. Kapitalist sistem sömürüye dayandığı için, doğal olarak, faiz de sömürünün temel araçlarından biri olarak ortaya çıkar. Başbakan ve AKP yönetimi, tüm sistemi ve türlü sömürü mekanizmalarını gözaröı edip, salt faiz konusunu öne çıkararak, arka bahçesi olarak gördüğü tabanına mesaj vermeye çalışmaktadır. İktisat ile ilgili olmayan samimi dindar kesimler bu mesajı analiz edemeyeceğinden, slogan partinin işine yarayabilir. Ancak, bu durum samimi seçmeni sömürme ötesinde bir işleve sahip olamaz. Kapitalizm yürürlükte olduğu sürece faiz sıfırlanamayacağı gibi, sıfırlanması daha başka adaletsizliklere de yol açabilir. Zira, toplumsal birikimlerin faiz göstergesi ile değil de, toplumsal tercihleri ile yönlendirilmesi kapitalist sistemde mümkün değildir. Kaldı ki, kapitalist toplumlarda sadece faizi haksız kazanç olarak görmek, konuyu tüm yönleri ile ele almamak demettir. Faiz geliri sağlayacak servetin nasıl ele geçirildiği ve bu servetin ne tür kararlarla nemalandırılarak büyütüldüğü konuları münferiden değil, bir bütünlük içinde ve sistem bağlamında ele alınmak durumundadır.