‘EKONOMİ TIKITINDA’YSA, SENDİKALAR NE YAPAR?
Yine büyüme gündemde, bir önceki çeyrekte en yüksek büyüme hızı sıralamasında üçüncü sırada yer alan Türkiye´nin şimdi Çin´den sonra ikinci sırada olduğu belirtiliyor.
Yine büyüme gündemde, bir önceki çeyrekte en yüksek büyüme hızı sıralamasında üçüncü sırada yer alan Türkiye’nin şimdi Çin’den sonra ikinci sırada olduğu belirtiliyor. Büyümenin rakamsal değerinin de yüzde 8.8 olduğu belirtiliyor.
Son üç ayın büyüme beklentisinin yüzde 6.8 dolayında olduğu dikkate alındığında, yüzde 8.8’lik büyüme elbette yüksek bir büyüme olarak ortaya çıkıyor.
Tabi hükümet ve yandaş basın bunu büyük bir ekonomik mucize olarak propaganda ediyor. Ve elbette, AKP Hükümetinin yarattığı bîr mucize olarak!
Ekonomistler, konuyu; "cari açık"a. büyümenin ilgisinden büyümenin "Tüketimden mi üretimden mi kaynaklandığı", "Böyle bir büyümenin kime ne yararı olduğu" gibi değişik boyutlarıyla tartışıyorlar. (Gazetemiz bu büyümeyi bugün "Çin malı büyüme" diyerek yaratıcı bir adlandırmayla duyuruyor) Ve öyle görünmektedir ki, bu tartışmalar, her üç ayda birde (Bundan önce olduğu gibi) sürecektir.
Ancak şu da bir gerçek ki, gerekçesi ne olursa olsun Türkiye "büyüyen bir ekonomiye" sahip, pek çok ülkenin "yüzde l’ler dolayında bir büyümeye" sevindiği koşullarda yüksek büyüme hızları yakalayan bir ülkedir.
Ancak bu büyüme kime yaramaktadır; Türkiye’nin 74 milyonluk nüfusu bu büyümeden yararlanmakta mıdır, yoksa büyümenin getirdiği büyük birikim, bir avuç patron ve rantiyenin cebine mi girmektedir? Eğer "bu yüksek büyüme"den işçisi, memuru, patronu, emeklisi, … yararlanmış olsaydı; yani Türkiye bir yılda yüzde 7 dolayında büyürken, işçinin de patronun da, emeklinin de, memurun da, esnafın da gelirlerinde yüzde 7’ler dolayında bir gerçek gelir artış olsaydı, elbette bu büyüme herkesi sevindirirdi.
Ancak ülkemizde ücretler, maaşlar, "bir kriz yöntemi" olan, "hedeflenen enflasyon"^ bağlanmıştır. Ve memurların, işçilerin; emeklilerin ücret ve maaşları bu enflasyonu aşamayacak biçimde belirlenmektedir. Gerek devlet gerekse özel sektörde yapılan toplusözleşmeler, "hedeflenen enflasyonu" aşmayacak biçimde gerçekleştirilmektedir. Böylece daha baştan işçilerin, emekçilerin büyümeden pay alması olanaksız hale getirilmektedir. Çünkü emekçilere yapılan zam ancak enflasyon kaybını giderecek düzeydedir. Kaldı ki, hedeflenen enflasyonla gerçekleşen resmi enflasyon arasında önemli bir fark vardır. Daha da önemlisi "emekçilerin enflasyonumun "gerçeklesen enflasyon"dan da çok yüksek olduğu düşünüldüğünde, emekçilerin bırakalım büyümeden pay almayı her yıl gerçek gelirleri daha da azalmaktadır. Bunun ötesinde hızlı büyüme toplumun genel refah düzeyinde de bir artma yarattığından sabit gelirliler, ya da gelirleri azalan emekçi kesimler, aslında eski gerçek ücretlerini korusalarda, gerçekte yoksullaşmaktadır. Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz ki; ülke büyüse de emekçiler bu büyümeden gerektiği kadar pay alamıyorsa, emekçilerin ekonomisi de aynı hızla küçülür. Bu bir propaganda değil, yakıcı gerçeğin ta kendisidir.
Bu tablo karşısında isçiler, kamu emekçileri, tüm emeği ile geçinenler, onların örgütleri, sendikaları ne yapacaktır? Soru da sorun da budur!
Çünkü, büyüme emekçinin isteyip istemeğinden bağımsız olarak artmaktadır. Ve dolayısıyla emekçiler kendi alın terlerini, emeklerinin ürünü olan büyümeden paylarını almalıdırlar. Bu yüzden de TİS’lere, yüzde 4 4’lere, yüzde 5 5’lere imza atan sendikalar, enflasyonu bile karşılamayan bu zamlara ek olarak büyümeden paylarını almak için taleplerde bulunmazlarsa, emekçilerin büyümeden pay almaları; kendiliğinden söz konusu olamaz. Ve dahası emekçilerin "büyüdük" diye sevinecekleri bir şey kalmaz ortada.
Örneğin kamu emekçileri, önümüzdeki ekim ayında başlayacak TİS görüşmelerinde bu yüksek büyüme hızından paylarını istemelidir! Ve almak için de mücadele etmelidir. Aksi halde sendikalı olmanın, örgütlü olmanın, "ülke büyüdü" diye sevinmenin bir anlamı kalamaz.
Ve dahası iki yıldır artık "yüksek hızda büyüme eğilimine" giren Türkiye’de TİS düzeni ve genel olarak ücret ve maaş zamları, "hedeflenen enflasyon" kıskacından kurtularak, büyümeden pay alan bir ücret talebine dönmek durumundadır. Sendikalar bu gerçeği görüp harekete geçmedikçe de gerçek ücretlerin az çok yükselmesi de hayal olmaya devam edecektir.
Bu yüzden sendikaların ve sendikacıların büyüme rakamlarıyla ekonomiciler gibi tartışması, anlamlı değildir. Emekçilerin bu hızlı büyümeden paylarını talep etmeleri, bu amaçla sendikaların ortak bir strateji geliştirerek mücadeleci bir hatta girerek taleplerini yenilemeleri son derece önemli olacaktır. Aksi halde sendikalar ve sendikacılar kendi görevlerini yapmamış olurlar.