TÜRK-İŞ KONGRESİ YAKLAŞIRKEN
Türk-İş ülkenin ilk ve en büyük emek örgütü, kısacası koca bir çınardır. Oturmuş, durulmuş, kök salmış bir üst örgüt. Kurumsal kimliği gereği üye sendikalarıyla yazılı ve sözlü kuralları oluşmuş, üç ya da dört yılda bir yapılan kongreleriyle ülke gündemini belirlemeyi hak etmiş bir örgüttür. Ülkenin en efsane işçi liderleri Türk-İş okulundan yetişmiştir.
Emeğin en büyük örgütü: Türk-İş Türk-İş’in 21. Olağan Genel Kurulu’na giderken; ilk Türk-İş delegesi olarak katıldığım yılları düşündüm…
O yıllar ki, 82 darbe Anayasası sonrası yeniden örgütlenen sendikal dünya, üzerindeki ölü toprağını atmaya, yeniden haklarını aramaya, anti demokratik yasalarla mücadelenin fitilini yakmaya çalışıyordu. Buna karşın; o yıllarda bile Türk-İş kongrelerine gitmeden bir ay önce çalışma dünyasında, işverenlerde, işçi sınıfında, üniversitelerde, siyasi partilerde, yazılı ve görsel medyada kısacası ülkede ve Ankara’nın her yerinde kulislerde bir heyecan başlar, işçiler ve işçi dostları kahvelerde, siyasiler Meclis’te konuşur; yazarlar yazar, çizerler çizerdi…
Türk-İş ülkenin ilk ve en büyük emek örgütü, kısacası koca bir çınardır. Oturmuş, durulmuş, kök salmış bir üst örgüt. Kurumsal kimliği gereği üye sendikalarıyla yazılı ve sözlü kuralları oluşmuş, üç ya da dört yılda bir yapılan kongreleriyle ülke gündemini belirlemeyi hak etmiş bir örgüttür.
Ülkenin en efsane işçi liderleri Türk-İş okulundan yetişmiştir. Türk-İş başkanlarından Seyfi Demirsoy, akıllarda kalan, zihinlerde yazılı olan o görkemli sözü haykırmış: "Ankara’da Türk-İş vardır!" Öyle bir söz ki, bilimsel yayınlara girmiş, yıllar geçse de zihinlerdeki tazeliğini hep korumuştur.
Yıllarca DİSK’e başkanlık yapan efsane işçi önderi Abdullah Baştürk ve birçok işçi önderi Türk-İş okulundan yetişmiştir. İşçi sınıfının en önemli önderlerinden biri olan Halil Tunç, izleri, çalışmaları unutulmaz eylemleriyle hala akıllardadır.
Türk-İş başkanlarının gümbür gümbür gelişleri ve bağırışları bir yana genel sekreterleri bile etkili çalışmalarıyla işçi sınıfının aklında ve gönlünde yer etmiştir. (Darbe sonrası kurulan hükümette yer alan Sadık Side hariç.)
Türk-İş kongre öncesi çeşitli komisyonlar kurar, üye sendikalardan o komisyonlara sendikacılar alır, günler süren çalışmalar sonunda raporlar hazırlar ve Türk-İş delegesi olan sözcü hazırlanan raporu genel kurulun bilgisine sunar ve alınan kararlar Türk-İş kongre kararları olarak çalışma yaşamının tüm aktörlerine, kamuoyuna duyurulur. Böylece emekçiler kendi örgütlerinin seslerini duyup ülkeye taşıdığını anlayabilirlerdi.
21. Türk-İş Kongresi öncesinde olduğu gibi çalışma komisyonlarının kurulmadığını duyuyoruz. Türk-İş’e üye sendikaların genel başkanları çekilen kura sonucu 30 dakika konuşur sadece kendi üyelerinin değil emeğin sorunlarını dile getirirdi.
Bu yıl ne yazık ki, bu sürenin de kısaltıldığını duyduk. Oysa ülkemizde milyonlarca işsiz var, işçilerin dağlar gibi sorunları var. Sendikalar güçlerini kaybediyor. Sendikal uğraşa başladığımız yıllarda "Örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmalıyız!" sloganımız şimdilerde "Var olan örgütlülüğümüzü korumalıyız!"a dönüştü.
Böylesi bir süreçte, Türk-İş Kongresi daha da önem ve anlam kazanıyor. Birçok sorunla boğuşan işçi sınıfının, emek dünyasının gözü kulağı yapılacak bu kongrede. Aynı zamanda, dünya sendikal hareketi de Türk-İş Kongresi sürecini izliyor. En büyük emek örgütünün siyasi iktidar karşısında dimdik, tek ses, tek vücut olduğunu kanıtlamanın günü bu gün olmalıdır.