DELEGE NASIL KONTROL EDİLİR?
Delegeler kongreden günlerce önce toplanır, belirlenen otellere alınır ve başka kimseyle temas kurmamaları için özel tedbirler alınır. Kongreye kadar baş döndüren lüks ağırlamalar içinde, kime hangi sebeple oy vermeleri gerektiğini sorgulayamaz hale getirilir.
Dört yıl önce bir sendikanın Genel Kurulunu izliyorum. O sıra sendikanın örgütlü olduğu kimi işletmelerde özelleştirmeler yapılıyordu. Bazılarında sözleşmeler sürüyor, ama anlaşmazlık sonucu uyuşmazlıklar tutulmuş, grevin eşiğine gelinmiş.
Sendika, bir önceki döneme de göre çok sayıda üye kaybetmiş, küçülmüş. Önemli tartışmalar olacak ve mücadele kararları alınacak diye bekliyorum. Açış konuşması, divandan yapılan konuşmalar ve yöneticilerin söyledikleriyse, özelleştirmelerin yapıldığı yerlerde işçilerin işten atılmasını görüşmelerle engellemeye çalısmalarından ibaret idi. Grev aşamasına gelmiş yerler için ise, ‘ilgileniyoruz’ dediler sadece.
Umudum delegelerde. Ateşin içinden, sorunların ortasından geliyorlar, onlar dile getirir hiç olmazsa diye. Dilek ve temenniler’ bölümüne kadar pür dikkat oldum. Hayret, delegelerden de ses yok. Kongre sanki bu sorunların yaşandığı yerlerin sendikasının değildi.
Yok haksızlık etmeyeyim. Bir delege oturduğu yerden gür sesle haykırdı sonlara doğru: Olmaz böyle Başkan, kabul etmiyoruz bunu’ dedi. Ama hayır, itirazı sendikanın çalışma tarzı ve işçiye sahip çıkmadaki yetersizliği değildi.
İtiraz ettiği delegelerin harcırah miktarıymış meğer. Üstelik 2. Gün akşama doğru, seçimlere geçilmek üzereyken ‘olmaz’ dediği konu, 1. gün öğleden hemen sonraki saatlerde görüşülmüş, oylanmış, kabul edilmiş ve hükümet komiserinin de önünde karara bağlanmıştı. 150 lira olan kişi başı günlük harcırah oylama ile 250 TL günlük miktara çıkarılmıştı. Beğenmiyor, 600 lira istiyordu. Genel Başkan gündem dışı söz aldı ve arabulucu oldu. Tatlıya bağlayalım, 400 lirada anlaşalım’ dedi, salon böylece sakinleşti.
Misafir olama rağmen dayanamadım, yanımdaki delegeye çıkıştım. ‘Utanmıyor musunuz, işçi sizi, gidin sorunlarımıza çare bulun diye gönderiyor, siz bir tek kelime konuşmuyorsunuz sorunları. Sendika bütün masrafınızı karşılıyorken bir de cebinize harçlık koyuyor, hiç para almamanız gerekirken, az buluyorsunuz. Bu nasıl vicdansızlıktır’ dedim’ Kızardı, başını çevirdi.
Delege nasıl uyuşturulur
Fabrikada tezgahını ve yağlı tulumlarını bırakarak gelen işçi delege, 3 gün boyunca hayal edemeyeceği bir dünyada tatil yapıyordu. 3 günlük için bile olsa sınıf atlama idi bu. Kongreye geldikleri için 1200 TL para alacaklardı. Bu çoğunun o dönemdeki maaşından fazla para. Lüks otellerde kalıyor, yemek dahil bütün masrafları sendika bütçesinden karşılanıyordu. Ayrıca çanta, saat, kalem gibi hediyeler de veriliyordu.
İşçinin, sorunların tartışılması için seçerek gönderdiği işçi delege, kongre sırasında aldığı’ avantalarla uyuşmuş ve ne olduğunu merak dahi etmediği kararlara el kaldırır hale gelmiş. Gördüğüm bu şoke edici durum, ne yazık ki sadece o sendikaya mahsusu değildi. Hele Üsteler yarışacaksa eğer kongrede ve yönetime başka adaylar varsa, delegeler üç gün değil, bir hafta öncesinden ağırlanır, hatta gece klüplerine, pavyonlara götürülür. Bu sürede delege, arkada bıraktığı işçiyi, sorunları unutur, yöneticilerin gösterdiği yere oy veren uyuşmuş kuklalar haline gelir.
Konfederasyon kongresinde ise delegeler tam bir kuşatma yaşarlar. Kongre raporları, sendikanın ve işçi sınıfının sorunlarının kongreye gelmeden önce işyerlerinde, delegeler arasında tartışılmasına izin verilmez. Biri açmaya kalksa bunlar, harala gürele arasında diKkatler dağıtılır. Delegeler kongreden günlerce önce toplanır, belirlenen otellere alınır ve başka kimseyle temas kurmamaları için özel tedbirler alınır. Kongreye kadar baş döndüren lüks ağırlamalar içinde, kime hangi sebeple oy vermeleri gerektiğini sorgulayamaz hale getirilir ve Genel Başkan neredeyse oraya sorgusuz sualsiz oy veren robotlar haline getirilmeye çalışılır.
Delege nasıl kontrol edilir? (2)
Delegenin kendi aklı ve özgür iradesini kuşatma altına alma çabaları ile Türk-İş Perşembe günü Genel Kurula başlıyor. Pancara kota ile üretim yüzde 35 azaltılmış, fabrikalara herhangi bir yatırım yapılmasına, bir çivi bile çakılmasına izin verilmemişti. Toplam 4 milyar dolarlık kurulu yatırımı bulunan, 2.5 milyon ton şeker üretme kapasitesine sahip fabrikalar, çürümeye terk edildi.
2004 yılında Amasya ve Kütahya, 2005 yılında ise Adapazarı Şeker Fabrikası’nı satmışlardı. Ardından teknolojisi yüksek Bor, İlgın ve Ereğli fabrikalarını satmaya kalktılar. İşçilerin mücadelesi ile geri adım attılar.
Şimdi, 3. kez satış planı hazırladılar. Bu kez satmayı düşündükleri, tam 10 fabrika. Elazığ, Malatya, Erzincan, Elbistan, Kastamonu, Kırşehir, Turhal, Yozgat, Çorum ve Çarşamba şeker fabrikalarını 11 Kasım’da satacaklarını ilan ettiler.
AKP yöneticileri, uğruna Cumhuriyet’le özdeşleşmiş, Türkiye sanayisinin kurulmasında motor rolü oynamış, tarıma dayalı sanayinin en önemli sektörü olan şeker fabrikaları ve pancar tarımını yıkıma uğrattıkları Cargill için neler yaptılar, önce ona bakalım:
Bütün kanunlar çiğneniyor
Cargill, 61 ülkede faaliyet yürüten, yıllık cirosu 71 milyar dolar, aktifleri 48.3 milyar dolar ve 2005 faaliyet kazancı 2.1 milyar dolar olan bir ABD tekeli. Baba Bush, yönetim kurulu üyesi…
Dr. Mete Turgut’un "Cargill, Bush, Ülker, Erdoğan, Unakıtan ve Oğullar" başlıklı yazısından bir özet aktarıyorum:
"1998 yılında, Cargill’in İznik Gölü’ne yakın yerde fabrika kurması üzerine, Bursa 2. İdare Mahkemesi firmaya yapı ruhsatı verilmesini durdurur ancak karar uygulanmaz. 1999’da ikinci yürütmeyi durdurma kararı verilir. Buna rağmen Cargill faaliyete geçer. 2004’te Bursa 2. İdare Mahkemesi, valiliğin verdiği yapı ruhsatını iptal eder. Mahkeme kararını uygulamayan vali hakkında soruşturma açmak için İçişleri Bakanlığından izin istenir. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu soruşturmaya izin vermez. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2006’da Vali Köksal’ın savunmasını ister. AKP Hükümeti mahkeme kararına karşı çare arar. Başbakanlık, 6 Haziran 2003 tarihli yazısında, Bakanlar Kurulu prensip kararına atfen uygulama yapılmasını Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan rica eder. Konu yine de çözülememiştir. 2004’te, Erdoğan’ın ABD ziyaretinde, Cargill için nelerin yapıldığı hakkında rapor verdiği basında yer alır. Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Yasası çıkarılarak Cargill’in işgalci fabrikasına af getirilir. Ancak hükümet, Anayasa Mahkemesinin geri çevirme ihtimaline karşı Temmuz 2005’te, kararname ile Cargill fabrikasına ait araziyi özel endüstri bölgesi ilan eder ve mahkeme kararlarını etkisiz hale getirir."