2012 BÜTÇESİ KİMİN İÇİN?
2012 Bütçesi bir haftadır Meclis Genel Kumlunda görüşülüyor.
2012 Bütçesi bir haftadır Meclis Genel Kumlunda görüşülüyor. Önceki yıllarda olduğu gibi, 2012 bütçesi, yapılan görüşmeler sonrasında noktasına virgülüne dokunulmadan oylanacak ve kabul edilecek.
Bugüne kadar AKP tarafından yapılan bütün bütçeler, o ana kadar yapılmış "en iyi", "en sosyal" "eğitime ve sağlığa en çok pay ayıran bütçe" propagandası eşliğinde sunuldu. Toplumdaki farklı sınıfların milli gelirden ne kadar pay alacağını, kimlerden ne kadar vergi toplanacağını, gelirlerin kimlere nasıl dağıtılacağını belirleyen bütçeler, dışarıdan bakıldığında sadece sayısal verilerden oluşuyor gibi görünse de, başından sonuna siyasal metinlerdir. Çünkü bir devletin bütçesini oluşturan kalemlerin nerelere harcandığı, o devletin gerçekte kimlerin hizmetinde, hangi sınıfların çıkarları için çalıştığını gösterir.
AKP hükümeti, istihdama kaynak ayırmak yerine işsizlik sigortasında biriken paraları patronlara ve "duble yol" yapımına aktardı. Asgari ücret belirlenirken sadece çalışan işçi üzerinden hesaplama yapılarak, asgari ücretli işçinin ailesi hesaplamaya katılmadı. Üstelik gelir vergisinin önemli bir bölümü asgari ücretliden kesiliyor. Emekçilerin en temel ihtiyaçlarını karşılamasını sağlayacak istihdam ve ücret politikaları uygulamak yerine, tam tersi yönde adımlar atan bir hükümetin yaptığı bütçenin kimin bütçesi olduğu çok açık. 2012 bütçesinin önemli bir bölümü, özellikle kamu hizmetleri açısından, zorunlu harcamaları karşılamaktan bile uzak özellikler gösteriyor. 2012 Bütçesinde geçtiğimiz yıla göre Çalışma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı bütçelerinin azaltılmış olması, buna karşın bir bütün olarak savunma harcamalarında geçmişe kıyasla daha fazla artış yapılmış olması, Hükümetin 2012’de uygulayacağı politikaların ipuçlarını şimdiden veriyor aslında. AKP’nin yıllardır en çok övündüğü Milli EĞİTİM Bakanlığı (MEB) bütçesinin yüzde 71’i personel harcamalarına gidiyor.
Önümüzdeki yıldan itibaren "performans değerlendirme" sisteminin uygulanacak olması, MEB’in personel giderlerini "performans" üzerinden azaltılacağının işaretlerini bugünden veriyor. 2002 yılında yüzde 17 olan eğitim yatırımlarına ayrılan payın 2012’de yüzde 5 civarına çekilecek olması, eğitim bütçesinin sadece zorunlu harcamaları karşılamak üzere oluşturulduğunu, eğitim hizmetlerinin büyük bölümünün yine velilerden toplanacak paralarla yürütüleceğini gösteriyor. 2011’de Sağlık Bakanlığı bütçesi 17 milyar TL iken, 2012’de sağlığa ayrılan pay 3 milyar TL azaltılarak 14 milyar TL oldu. Sağlıkta personel giderleri eğitime göre çok daha az. Bunun en önemli nedeni, kamuda sözleşmeli ve taşeron çalıştırmanın en fazla sağlıkalanında olması. 2012’de sağlıkta dönüşümün son halkası olarak görülen "kamu hastane birlikleri" uygulaması ile tamamen ticarileşecek olan sağlık hizmetleri büyük ölçüde GSS primleri ve halkın cebinden yapacağı diğer ödemelerle yürütülecek. 2012’de katı ve katılım payları başta olmak üzere, çeşitli kalemlerde cepten ödemeler artacağından hükümet sağlığa ayırdığı bütçeyi kısarak halkın sağlığından "tasarruf" ediyor.
Yıllardır bütçe görüşmelerinde eğitime ve sağlığa ayrılan payın sadece rakamsal büyüklükleri üzerinden övünenler, bu payların büyük ölçüde zorunlu harcamalara gittiğinden özellikle bahsetmiyorlar. Kamu hizmetlerinde yıllardır yaşanan ticarileştirme ve piyasalaştırma uygulamaları, bu hizmetlerden yararlananların her yıl daha fazla oranda cepten ödeme yapmak zorunda kalmalarını beraberinde getiriyor. AKP hükümeti, her bütçe döneminde patronlara renkli rüyalar vaat ederken, emekçilerin yaşamını kabusa çevirmek için gece gündüz çalışmaya 2012’de de devam edecek. 1 Ocak 2012’den itibaren herkesin gelirine göre GSS primi ödeyecek olması, 10 milyona yakın yeşil kartın iptali, muayene başına ücretin yanı sıra, hastalardan ilaç başına 3 TL katkı payı alınacak olması vb. gibi çok sayıda düzenleme, "sağlıkta dönüşüm" palavralarının gerçekte ne anlama geldiğini gösterecek.
2012’de bütün sendikaları, emek ve meslek örgütlerini, önceki dönemlerden çok daha büyük ve ciddi sınavlar bekliyor. İlk sınav, 21 Aralık grevi ile verilecek. 21 Aralıkta ve sonrasındaki mücadele sınavlarını hakkıyla vermek için yeterince çalışılmadığı, 21 Aralık sonrasına ilişkin eylem ve mücadele programları hazırlanmadığı takdirde, ne elde kalan son hakları korumak, ne de yeni haklar kazanmak mümkün olacak.