12 EYLÜL DÜZENİNE DEVAM!
Bu umut tasarısı şimdi, hükümet tasarısı olarak meclise geldi. Yasa tasarısıyla, barajı kaldırılacağı, sendika üyeliği ve TİS prosedürünün önündeki engelin kaldırılacağı belirtiliyordu. Ancak ortaya çıktı ki, sendikaların üstünde anlaştıkları taslak Türk-İş´in üst yönetimin hükümet ve patronlar işbirliği içinde değiştirilerek, eskisini aratmayacak bir düzenlemeye dönüştürülmüş!
Sendikacılar ve sendikal hareketin sorunlarıyla ilgili konuşup yazanlarla ne zaman sendikal hareketin barajı, sendikalaşmanın önündeki engelleri, sendikal parçalanmışlığı konuşulsa, "Meclis gündeminde de sendikalar yasasındaki değişiklik yapacak yasa var; bunların çoğu ortadan kalkacak" derlerdi. Bunu da her zaman açıkça söylemezler ama hep böyle "Sendikal mücadelenin önündeki engelleri kaldıracak bir tarihi değişiklik olacağı umudunu"hep sezdirirlerdi.
Bu "umut tasarısı" şimdi, hükümet tasarısı olarak Meclise geldi ve bir süre sonra da Meclis Genel Kuruluna geleceği belirtiliyor.
Yasa tasarısıyla, barajın kaldırılacağı, sendika üyeliği ve TİS prosedürünün önündeki engelin kaldırılacağı, sendikaya üyelik ve istifa için işçinin beyanının yeterli olacağı (notere gidilmeyeceği), iş kolu sayısını 18’e indireceği vb. belirtiliyordu. Ancak ortaya çıktı ki, sendikaların üstünde anlaştıkları ve böyle çıkarılacağı beklenen taslak, Türk-İş‘in üst yönetimi, hükümet ve patronlar iş birliği içinde değiştirilerek, eskisini aratmayacak bir düzenlemeye dönüştürülmüş!
Kuşkusuz tasarının tam metni henüz bilinmiyor. Ancak, bu yasadan beklenen en önemli şey olan barajın kaldırılması yerine yüzde 3 barajı ve bu tasarının böyle çıkarılması konusunda bir iki şey söylemek önemli.
2821-2822 sayılı yasalardaki değişiklik sendikal camiada yıllardır bekleniyor; hükümet de her yıl; "Bu ocakta bu yasa çıkacak. Sendikalar kendi aralarında anlaşsın bizim için sorun yok!" diye açıklamalar yapıyordu. Nihayet geçtiğimiz sene içinde, sendikaların; barajın sıfırlanması, işçinin sendikadan istifası ve sendikaya üye olması için noter şartının kaldırılması başta olmak üzere yasa tasarısı üstünde anlaştığı duyuruldu. Ve yasanın 2012 ocağında mutlaka çıkarılacağı belirtiliyordu.
Yasa ocak ayında çıkmadı. Çünkü bu sefer Türk-İş‘in hükümetle kapalı kapılar arkasında bir pazarlık yürüttüğü barajın sıfır olması, sendikadan istifaların noter şartına bağlı olması gibi kimi konularda, üstünde anlaşılan konulardan vazgeçtiği haberleri gelmeye başladı. Ve öyle anlaşılıyor ki, şimdi Meclise indirilen bu yüzde 3 barajlı tasarının, Türk-İş‘le hükümetin üstünde anlaştığı patron sendikalarının da onay verdiği bir tasarı.
Burada iki şey önemli!
Birincisi hükümetin sendikaların üstünde anlaştığı taslağı el altından Türk-İş‘le yeniden pazarlık konusu yapması, ikincisi ise yüzde 3 barajın aslında yüzde 10 barajından daha yüksek bir baraj olarak kullanılabileceği gerçeği!
Önce baraj sorununu ele alalım.
Eski yüzde 10 barajı, Çalışma Bakanlığının verilerine göre, sigortalı olarak çalışan 5.5 milyon işçiye göre hesaplanıyordu. Böylece, bir iş kolunda 100 bin işçi varsa 10 binini örgütleyen barajı geçiyordu. Ancak şimdi baraj, SGK’nın verilerine göre belirlenecek. Buna göre yarısı kayıt dışı olmak üzere Türkiye’de 11-12 milyon işçi var sayılıyor. Ve baraj da bunun üstünden yüzde 3 olarak ilan ediliyor. Böylece gerçekte kayıt içinde çalışmayan eskisinin iki katı işçi üstünden baraj belirleniyor. Yukarıdaki örnekten kalkarsak, SGK kayıtlarına göre iş kolunda 200 bin işçi var deniyor baraj da yüzde 3 olduğuna göre barajı aşmak için 6 bin işçinin örgütlenmesi gerekiyor.
"Bunda ne var, önceki yasaya göre 10 bin olan 6 bine düşmüş" denebilir. Ama pratikte iş öyle olmuyor. Çünkü; yeni yasaya, istatistiklere her gün güncellendiğine ve kayıt dışı işçiyi de kapsadığına göre, bu 6 binin eski 10 binden daha zor varılabilir olduğunu belirtiyor sendikacılar. Dahası, artan taşeronlaştırma ile de sendikalı olmanın zorlaşacağı da apaçıktır.
Burada ikinci önemli şey ise; sendikal camianın ve onların etkisindeki ileri işçi kesimlerindeki, hükümetin sendikaların daha rahat örgütlenmesi için yasal düzenlemeler yapmak için uğraştığına dair "iyiniyet"tir!
Ama ortaya çıkan tablo, hükümetin; sendikalar ve işçilerin sendikal örgütlenme ve toplusözleşme konusunda 12 Eylül düzenini sürdürme kararlılığını göstermektedir. Ve bugün 12 Eylül düzenlemeleri işçilerin haklarıyla ilgili alanlarda yürürlüktedir. Çünkü hükümet bu tasarıyla sendikalar alanında "12 Eylül düzenine devam"demektedir. Sermaye ile ilgili 12 Eylül cuntasının tüm kısıtlamaları kaldırılmıştır zaten. Böylece hükümetin yeni statükosunun anayasasını hangi sınıfın çıkarları açısından yapmak istediği de bir kez daha gözler önüne serilmektedir.
İşçi sendikaların ve ileri işçi kesimlerinin hükümetten, "Sendikalaşmayı kolaylaştıracak bir yasal düzenleme" beklentisi, tıpkı kamu emekçilerinin "Toplusözleşme yasasının", "Demokratik ve emekçilere yeni haklar tanıyan bir yasa olarak çıkacağı" beklentisi gibidir. Daha açıkçası bu iki beklenti de aynı yanılgıdan; "Sermaye hükümetlerinin ciddi bir emek mücadelesi tarafından dayatılmadan emek lehine yasalar çıkaracağı" yanılgısından kaynaklanmaktadır.
Böyle bir beklenti, sendikacıların ve Türkiye’nin ileri emek kesimlerinin işçi sınıfının uluslararası mücadelesinden öğrenmemekte ısrar ettiklerini göstermektedir. Ancak hayat bir kez daha "Mücadele etmeyen işçinin kapitalist toplumda hiçbir hakkı yoktur!" gerçeğini yüzümüze çarpmıştır. Taslak tam olarak ortaya çıktığında tasarının hukuk kavramları ve yasa düzenleme numaralarıyla daha neleri alıp götürdüğünü de göreceğiz ve elbette bu köşede ve gazetemizde bunları da tartışacağız.
Bugünlük bu kadar!