ZALİM DÜNYA: DİRİSİ ANCAK 457 LİRA, ÖLÜSÜ İSE 36 BİN LİRA EDİYOR
Son günlerin malum polemiğini izlemekten fırsat bulduysanız duymuşsunuzdur: Dergi sattığı için tutuklanan ve Metris Cezaevi´nde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden Engin Çeber´in anababasının açtığı tazminat davasında tayin edilen bilirkişi bu talihsiz genç için 36 bin lira değer biçti.
Son günlerin malum polemiğini izlemekten fırsat bulduysanız duymuşsunuzdur: Dergi sattığı için tutuklanan ve Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybeden Engin Çeber’in anababasının açtığı tazminat davasında tayin edilen bilirkişi bu talihsiz genç için "36 bin lira" değer biçti. Oysa Çeber’in ailesinin İçişleri ve Adalet Bakanlığı’na açtığı davada istenen tazminat miktarı -hem de bayağı aşağıda tutularak- 700 bin liraydı.
"36 bin lira"! Bilirkişinin (isterseniz "Bilmezkişi" diyelim) Çeber’in ederi için takdir ettiği bedel… Bir genci dergi sattığı için "al" ve tutukla, kamera kayıtlarının da tanıklık ettiği gibi kendisini ağır işkenceden geçir, sonra da anababasına "36 bin lira"lık bir çek yaz…
Davalı durumundaki iki bakanlığın konuya ilişkin mahkemeye ilettiği görüşler de dikkat çekici. Adalet Bakanlığı, anababanın "Çeber’in desteğinden yoksun kalmaları söz konusu değil, tazminat talebi zenginleştirme sebebi olmamalı" buyurmuş… Öyle ya, 700 bin lirayı cebe indiren Çeber’in anababası oğullarının fotoğrafını satın aldıkları yeni dairenin duvarına asarak hayatlarının geri kalan kısmını "zenginleşmiş" olarak sürdürecekler!
Bu nasıl bir "Adalet Bakanlığı" görüşüdür, inanılır gibi değil. Dünyada bazı cümleler vardır ki, kurulabilmesi için vazgeçtik "Adalef’ten vicdan sahibi bile olunmaması gerekir. Ama görüyoruz ki böyle bir cümle, böyle bir "akıl yürütme" adı "Adalet" olan bir bakanlıktan çıkabiliyor…
İçişleri Bakanlığı’nın görüşü ise "Dava reddedilmelidir" yönündeymiş. Neden acaba? "Devletin zarara uğrayabileceği" endişesinden olmasın. Oysa beklenen, olması gereken bunun tam da tersi değil midir? "Devlef’in tutuklayıp cezaevine gönderdiği bir genci işkenceyle öldürdüğü için değil zarara uğraması, sürüp sürüm süründürülmesi gerekmiyor mu?
Peki "bilirkişi" 36 bin liralık bedele hangi hesap-kitaptan sonra ulaşmış, işin bu yönü daha da kabul edilemez türden. "Bilirkişi" şöyle bir hesap yapıyor; Engin Çeber öldürüldüğünde 29 yaşında işsiz bir gençtir; Çeber yaşasaydı "istatistiklere göre" önünde 38 yıl ömrü olacaktı.; Emeklilik için yaş haddi memurda şu kadar, işçide bu kadar olduğuna göre, Engin 31 yıl sonra emeklilik hakkını alacaktı; Çeber (yaşasaydı) muhtemelen evlenecek ve iki çocuk sahibi olacaktı; geliri de 467 liradan ibaret olurdu; böylece (yani Çeber yaşasaydı) babasına 17, annesine 20 yıl bakabilecekti; bu durumda annesine 19 bin 359, babasına ise (erkekler "kadınlardan daha fazla yaşadığı için!) 16 bin 911 lira düşerdi.
Demek ki 36 bin lira tazminat bu hesabın kapatılması için en makul rakamdı…
Baba Çeber, haklı olarak isyan ediyor: "Engin’e bu kadar değer biçmişler. Ne kadar yaşayacağını bile yazmışlar rapora. Haşa: Sen Allah mısın?"
Biraz önce söylediğimi tekrar edeyim: Dünyada bazı cümleler vardır ki, asla kurulmaması gerekir…
Gazeteciler "bilirkişi"nin kapısını da çalmışlar. Kararını nasıl değerlendirmektedir acaba?
"Bilirkişi", Çeber’in ölümünden büyük üzüntü duyduğunu açıkladıktan sonra şöyle devam etmiş: "Verdiğim rapor beni de tatmin etmedi ama bilirkişi olarak Yargıtay içtihatlarını uygulamak zorundaydım. Çeber’in yaşam süresini hesaplarken kullandığımız nüfus kayıt tablosu 1931 yılana ait. Bilirkişi olarak uygulamak zorunda olduğumuz Yargıtay içtihatlarıyla ortaya çıkmış aktüel hesaplama yöntemleri ve kuralları var. Buna uymama şansım yok…"
Ne demeli bilmiyorum ki… 1931 yılana ait "nüfus kayıt tablosu"nu esas alan bir tazminat hesaplama yöntemi… Anlaşılan o ki bu hesaplama yöntemi (Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğu anlaşılıyor) bir vatandaşın devletin yönetiminde ve gözetiminde olan bir kurumda öldürülmesinde bile "sınıfsal aidiyet" esas alınıyor. Öldürülen kişinin geliri yerinde ise biçilen bedel de ona göre belirleniyor. Talihsiz Engin Çiber, "işsiz" bir genç olduğuna göre onun hesabına da bu kadar, düşüyor… Kurbana biçilen "ömür"ün hesabında da benzer bir yöntem geçerli olsa gerek. Haksız mıyım; "bilirkişi", önündeki tabloya bakarak ve Yargıtay içtihatları karıştırarak Engin’e 67 yıl ömür biçmiş.
Bir de arada bir medyanın "medeni dünyadan önümüze getirdiği tazminat haberlerini hatırlayın… Ölüme neden olanların neredeyse bacaklarından pantolonlarını bile alacak çapta tazminatlar değil mi bunlar… Ölenin işçi ya da işsiz, CEO ya da kayıt dışı olması çok belirleyici oluyor mu? Hele de ortada devletin hapishanesinde, devletin memurları tarafından işlenmiş bir cinayet var ise…
Yazıyı bitirmeden, buraya kadar işin "para" faslını konuştuğumuz için, Engin Çeber’in bir "çete" tarafından öldürülmesi olayının "yargıyı ilgilendiren yönünü de hatırlatayım: 10 Ekim 2008’de ölen Engin Çeber’in davası Yargıtay bozduğu için 52 sanığın yeniden yargılanması için içinde bulunduğum ay içinde yapılacak. 2012 yılını tüketmekte olduğumuzu unutmuyorsunuz…