DEMOKRATİK ANAYASA NASIL YAPILMAZ
Yaşadığımız anayasa hazırlık süreci, demokratik bir anayasanın nasıl yapılmayacağını öğretici olması acısından önemli. Bir şeyin nasıl olmayacağının farkına varmak, nasıl olacağına dair sağlıklı algı oluşumunun ilk adımıdır.
Görüş alma ve referandum gibi katılım mekanizmalarının, şekli ve göstermelik hale gelme potansiyeli yüksek bir siyasal kültür içerisinde yönetiliyoruz. Yaşadığımız anayasa hazırlık süreci, demokratik bir anayasanın nasıl yapılmayacağını öğretici olması acısından önemli. Bir şeyin nasıl olmayacağının farkına varmak, nasıl olacağına dair sağlıklı algı oluşumunun ilk adımıdır.
İktidarın oyunu?
Anayasa tartışmalarının bilinçli olarak iktidar tarafından gündemde tutulduğu ve bu tartışmaların dışında kalarak iktidar partisinin oyununa alet olmaktan kaçınmak gerektiğini savunan çevrelerin, bu konuda etkin ve alternatif tartışma platformları oluşturmaya güçleri yetmiyor. Tartışmaların nesnesi olmaktan çıkıp etkin ve aktif öznesi olarak belirleyici bir irade sergilemek ise toplumsal dinamikler açısından ciddi bir zorunluluk.
Bu sürecin toplum lehine nasıl işletileceğine dair arayış içinde olmak, anayasa hazırlığının özgürlükleri genişletecek bir durum ortaya çıkarması için katılım mekanizmaları geliştirmek, öncelikli çaba haline gelmeli. Siyaseti demokratikleştirmeden Seçim ve Siyasi Partiler Yasası başta olmak üzere antidemokratik düzenlemelerin anayasaya paralel ve hatta bir blok olarak ele alınması önemli bir zorunluluk.
Meclis iç tüzüğünde muhalefet grupları aleyhine düzenleme yapma ihtiyacı duyan bir siyasal iktidarın, anayasa yapma iddiası doğal olarak şüpheyle karşılanacaktır. Siyaseti demokratikleştirecek adımları atmaktan ısrarla kaçınırken, diğer kurumlarda demokratikleşmeyi sağlama iddiası tutarlılıktan uzak bir davranıştır. Siyasi partilerin toplumsal katılıma kapalı örgütlenme modelleri, lider merkezli siyaset anlayışı, sadece siyasal kültürden değil, aynı zamanda mevzuattan besleniyor. Bu mevzuatın şimdiye kadar neden masaya yatırılma dığı sorusunun cevabı açık yüreklilikle verilmeli. Katılıma süreç iddiası Anayasaların içeriği kadar, hatta bazen daha fazla, hazırlık süreçleri de belirleyicidir. Toplumsal dinamiklerin kendisini içinde hissetmediği hiçbir metin, tatmin edici bulunmayacaktır. Hak ve özgürlüklerin içselleştırilmesi, sahiplenilmesi katılımcı mekanizmaların inşasıyla gerçekleşebilir.
Bu katılımın etkin ve işlevsel olabilmesi ise göstermelik danışma girişimlerinden kaçınılmasıyla mümkündür. HES’lere karşı örgütlenen yerel çevre hareketlerinden vicdani ret girişimlerine, gençlik kolektiflerinden emek örgütlenmelerine, inanç gruplarından hak temelli savunuculuk yapan platformlara kadar, anayasaya dair sözü olan herkesin içinde yer alacağı anayasa girişimleri, sürecin öncülüğünü yapmalı.
Yerel girişimlerin bir araya gelmesiyle oluşacak bir anayasa hareketi ise meclis biçiminde örgütlendiğinde hem daha doğrudan katılıma açık olacak hem dinamik bir yapıya dönüşme potansiyeli taşıyacaktır, Toplumsal dinamiklere sırtını dönmüş siyasal aktörlerin, anayasa beklentisini hayal kırıklığına dönüştürme potansiyeli oldukça yüksektir.
Ekonomik-sosyal haklar
Bir süredir yaşanan ve muhtemelen önümüzdeki birkaç yıl içinde daha da derinleşmesi beklenen küresel ekonomik kriz, ekonomik sosyal haklar konusunu çok daha önemli ve öncelikli hale getiriyor. Devletin haklar karşısındaki tutumunu sadece "negatif sorumluluklar" bağlamında ele almanın yetersizliği, yeni anayasa tartışmalarında gözardı edilmemeli. Sosyal devlet ilkesini geri plana iten düzenlemeler ve sosyal politikaları "insani yardım" zeminine indirgeyen yaklaşımlar, özgürlüklerin kullanılmasını da imkansızlaştırır. Son anayasa tartışmalarının içerik olarak sadece birinci kuşak haklara endekslenmesi, bu açıdan son derece dikkat çekici.
Bölgesel savaş tehdidi
Kamuoyunda "Arap Bahan" olarak tanımlanan rejim karşıtı gösteriler ve bölgesel değişim süreci, Türkiye’nin model ülke olması tartışmalarını da beraberinde getirdi. Baskıcı yönetimlere karşı halk hareketleri yeni anayasa taleplerini de kaçınılmaz olarak güncelleştiriyor.
Çok partili hayata geçilmesi, özgür seçimlerin yapılması, yargı bağımsızlığı, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi beklentilerin yeni bir hukuk düzenine dayandığı açık. Türkiye’nin bölgede demokratik değişime cesaret ve katkı sunabilmesi için kendi demokratikleşme sürecini tutarlı ve ileri düzeye taşıması gerekir.
Henüz iç barışını tesis edememiş ve ifade özgürlüğüne yönelik ihlal sıralamasında dünya sıralamasının en aşağılarında bulunan bir ülkenin bölgesel roller üstlenmeye çalışması, inandırıcılıktan uzak olacağı gibi, başka gerilim ve çatışmaların da tarafı haline gelmeyi kolaylaştıracaktır. İnsan güvenliği ve yaşam hakkı açısından bölgesel çatışmalara taraf olmanın yansımaları, endişe duyulandan daha yüksek düzeyde olabilir.
Bölge dışı ülkelerin Türkiye’yi askeri üs ve cephe ülkesi haline getirebilecek talepleri, yeni anayasa tartışmalarını imkansızlaştıracak boyutlara ulaşabilir. Fiili savaş ortamına sürüklenmiş bir ülkede olağanüstü uygulamaların yaygın ve sıradan hale gelmesi kaçınılmazdır.
Özne inşası ve anayasa hareketi
Örgütlü bir toplumun demokrasi ve özgürlükler açısından temel güvence oluşturduğu varsayımından hareket ettiğimizde, haklar açısından elde edilen kazanımlarm kalıcı hale gelmesi ve gerçek bir yapısal dönüşümden bahsedilebiliyor olması gerekir, Sadece siyasi partiler ve parlamento merkezli yürüyen bir anayasa hazırlık süreci, hakların takipçisi olacak bir toplumsal bilincin gelişmesi açısından da engelleyici işlev görecektir.
Görüş alma ve referandum gibi katılım mekanizmalarının, şekli ve göstermelik hale gelme potansiyeli yüksek bir siyasal kültür içerisinde yönetiliyoruz. Toplumsal dinamiklere yeterince güvenilmeyen, kimi muhalif örgütlenmelerin tehdit olarak algılandığı bir yönetim geleneği içinde, geniş toplumsal kesimlerin ve özellikle en çok ayrımcılığa, dışlanmaya maruz kalan kesimlerin anayasa sürecine katılımı zordur.
Farklı etnik ve inançsal kesimlerin birbirlerine yönelik kaygı ve önyargıları da dikkate alındığında, özgürlükleri herkes için eşit savunabilecek bir toplumsal hareket, son derece hayati öneme sahip. Kuşatıcı bir demokratikleşme söylemi, toplumsal dinamiklerin demokratik birlikteliğiyle mümkün olabilir. Toplumsal beklentiler ve siyasal hesaplar Geleceği belirleme ve birlikte eşit-özgür bir yaşam koşullarını inşa etmede anayasa, kritik öneme sahiptir.
Toplumun kendi geleceğini belirleme hakkı, sadece seçim ve parlamento oluşumuna indirgenerek ele alınamaz. Yeni iletişim teknolojilerinin karar süreçlerine sürekli katılım ve denetlemeyi mümkün kıldığı bir dünyada, sandığa ve lider merkezli parti mekanizmalarına hapsolmuş bir demokrasi kabul edilemez. Sadece ülke kaynaklarını değil, doğrudan halkı yönetmeyi, kontrol altında tutmayı düşünebilen bir yönetim alışkanlığı ile demokratik hukuk düzeni kurulamaz.
Medya başta olmak üzere sermaye, sendikal örgütlenme gibi siyasal iktidarlar üzerinde denetim-denge işlevi görecek birçok güç unsuru baskı altında tutuluyor. Güçler ayrılığı ilkesi fiili olarak işlevsiz hale getirildi. Yargı bağımsızlığının asgari koşulları bile gözetilmiyor. Sonuç olarak son bir yıllık anayasa tartışmaları ve gelişmeler, toplumsal dinamiklerin kendilerini kurucu bir irade ve özne olarak görmedikleri bir anayasa süreci, iktidarın ve egemen güçlerin şekillendirdiği bir süreç olacaktır.