SENDİKALAR YASASI ÇIKSA NE OLUR?
Eylül ayı geldi. Artık ortalık yavaş yavaş ısınır. Önümüzde zor günler var. AKP hükümeti her ne kadar kıdem tazminatını geri çektiğini açıklasa da, bu hem siyasi iktidar hem de işverenler için vazgeçilmez bir rüya.
Eylül ayı geldi. Artık ortalık yavaş yavaş ısınır. Önümüzde zor günler var. AKP hükümeti her ne kadar kıdem tazminatını geri çektiğini açıklasa da, bu hem siyasi iktidar hem de işverenler için vazgeçilmez bir rüya. Kıdem tazminatı tarihe kanşmadıkça onlar rahat edemeyecekler bu belli. Çünkü döndürüp dolaştırıp konuyu ‘"tazminat engel "e getiriyorlar. Türkiye’nin gündemi karışık, hükümet, Suriye açmazına saplanmış çıkamıyor. Eğer kıdem tazminatı söylemini devam ettirirse daha da batacak. Üstelik yerel seçimler de geliyor, işçiden gelecek oyu kaybetmenin zamanı değil. O zaman kıdem tazminatı şimdilik sumen altında kalabilir. Zamanı geldiğinde çıkartılmak üzere. Ama benim daha çok merak ettiğim Toplu İş İlişkileri yasa tasansı. O tasan ne için hazırlandı? Neden geçtiği her aşamada değişikliğe uğruyor ama bir türlü yol alınamıyor? TBMM’den geçinceye kadar daha ne kadar değişir bilinmez. Ne önemi var ki? Nasıl olsa hükümet bir gecede bir değişiklik yapıyor, istediği işkolunun grev hakkını alıyor, istediğini erteliyor. Örgütlenmenin önündeki en büyük engel notermiş gibi bu şartı kaldırsa ne olur? Sendikalar bu engeli bir şekilde aşsa da, işçinin işten çıkartılmasına engel olamıyor ki. Yasaya bakılırsa bir işçi sendika üyesi olduğu için işten atılamaz. Atıyor işte işverenler. Yaptırımı var mı? işveren altı veya sekiz aylık tazminat daha öder ve işçiyi kesin atar. İşçi, devlet ve yasa İstediği kadar işçinin ve sendikal örgütlenmenin yararına yasalar çıkartılsın, eğer bu yasaların asıl uygulayıcısı ve uygulatıcısı bir devlet yoksa, ya da devlet devlet olmayı tüccar olmakla karıştırırsa, işverenin tarafında, işçinin karşısında olur. O zaman da çıkan yasalar kağıt üzerine yazılmaktan öte bir anlam ifade etmez. Eğer Çalışma Bakanlığı, aylarca hatta yıllarca süren işçi direnişlerini görmezden gelirse bir devlet düzeninden, işçiler adına söz etmek mümkün olmaz. İşte şu anda TBMM’de bekleyen Toplu İş İlişkileri yasa tasarısı da böyle. Gerçek engeli kaldırmıyor, sendikalı işçi çalıştırma zorunluluğu getirmiyor. Kayıt dışı diye bir derdi de yok, yasa diye derdi de. Sendika başkanlığı ne oldu? Son zamanlarda bir sendikanın genel başkanı, gittiği her yerde siyasi kimliğini kullanır oldu. Merak ediyorum, sendikasından mı, sendikacılığından mı umudunu kesti? Bu işi o kadar ileri götürdü ki, kendi sendikasının örgütlendiği bir işyerinde, işten çıkarmalara karşı yapılan basın açıklamasında bile kendisinden sendika başkanı olarak değil, bir siyasi partinin genel başkan yardımcısı olarak söz edildi. Sadece bu kadar değil, başka sendikalara ait direnişleri bile siyasi kimliğiyle ziyaret ediyor. Kimsenin siyasetle ilgilenmesine sözümüz yok. Hatta mutlaka siyaseten de örgütlü olmalı ama, sendikacılık siyasetin gerisinde bırakılacak bir iş değil. Hatta sendika başkanlığı siyasi kimliğin önünde olmalı. Öyle olmazsa, sendikalar da, siyasette rotasından çıkar. Tarihi, siyasetçiler değil, işçi sınıfı yazar. Onun için bir işçi sendikasının başkanı olmak çok önemlidir. Ben bu başkanın tavrına baktıkça acaba kendisine verilen görevin önemini ve değerini tam olarak anlayabilmiş mi diye düşününüyorum.