YANGINI SEYRETMEK
Türkiye´nin milli varlıkları bunlar. Sadece sendikaları değil, toplumun bütün kesimleri, bütün örgütleri, bütün partileri ilgilendirmektedir. Dün olduğu gibi, bugünde bu kurumlan savunma görevi, özelleştirmeye karşı çıkan partilerin, sendikaların ve meslek örgütlerinindir.
5 Eylül 2012 tarihli "Sendikaların başkan ve yöneticilerine açık mektup!" başlıklı yazımda, Özelleştirme idaresi Başkanlığının satmayı planladığı kamu kurum ve varlıklarını aktarmış, "sendika ve konfederasyonların kıllarını kıpırdatmadığını" belirtmiştim. Şöyle yazmıştım:
"-30 yıldır başkasının örgütlü olduğu yer satılırken seyredenler, şimdi kendi işyerleri satılırken seyrediyorlar. Şu günlerde satılmak istenen kurumlar ise, seyretmenin ve aymazlığın boyutunu göstermektedir.
– Otoyollar ve köprüler satışa çıktı.
– TCDD’nin İzmir Kruvazör Limanı’nı satıyorlar.
– Boğaziçi, Gediz ve Akdeniz Elektrik Dağıtım AŞ’leri satılıyor.
– Hamitabat Elektrik Santrali satılıyor.
– Engil, Erciş, Hoşap, Koçköprü, Kısık, Göksu, Bozkır, Ermenek, Haraklı-Hendek, Pazarköy-Akyazı, Bozüyük, Hasanlar, LadikBüyükkızoğlu, Durucasu, Arpaçay-Telek, Kiti, Berdan Hidroelektrik santralleri satılıyor.
– Ankara, Muğla, Antalya, Mersin, Kırıkkale, Malatya, Kars, Giresun, Yalova, Zonguldak, Tekirdağ, Samsun, Ordu, Niğde, Edirne, Çanakkale, Bursa, İzmir, Aydın, Burdur, Denizli, Karabük, Çankırı, Elazığ’da, kamuya ait tam 1 milyon 792 bin 729 metrekare tutarındaki arazi satılığa çıkardı."
Türkiye’nin milli varlıkları bunlar. Sadece sendikaları değil, toplumun bütün kesimleri, bütün örgütleri, bütün partileri ilgilendirmektedir. Ancak, Meclisteki partilerin satışlara karşı çıkmalarını beklemek mümkün değil.
CHP, MHP ve BDP’nin taraftarları, -‘taraftar’ kelimesinin altını çiziyorum- ‘ah vah’ ederek her satılan kurumun ardından ağlasalar da, peşinden gittikleri partiler, 11 yıldır AKP’nin sattıklarına karşı çıkmadılar. Çıkamazlardı, çünkü partilerinin amaçları özelleştirme idi, ‘devletin tamamen ekonomiden elini çekmesini’ savunuyorlardı.
MHP ve CHP, hükümet ortağı oldukları dönemlerde, kamu kurumlarını satmış, kapatmışlardı zaten. ‘Taraftarlar’ ise, "hem ağlarım, hem de satanın, satmayı savunanın ve seyredenin peşinden giderim" diyen futbol hastası gibiler.
Dün olduğu gibi, bugünde bu kurumlan savunma görevi, özelleştirmeye karşı çıkan partilerin, sendikaların ve meslek örgütlerinindir. Satılması planlanan kurumlarda hangi sendika ve meslek örgütleri var bakalım:
-Tes-İş Sendikası, Türk Enerji Sen, Enerji Bir Sen, ESM, Elektrik Mühendisleri Odası, T. Yol-İş Sendikası.
Satış takvimi ilerliyor, ihale tarihleri belirlenmiş. Yumurta kapıda. Eylül, Ekim ve Kasım aylannda satılacaklar. Ama bu sendika ve meslek örgütlerinden hâlâ bir çaba yok.
Bağlı olduğu konfederasyonlarda kıllarını kıpırdatmıyorlar. Bugüne kadar komşusundaki yangını seyredenler, şimdi yangın kendi evlerine düşmüş ve her yeri alev almışken bile, seyrediyorlar.
Kurumların satılması, ulusal ekonominin tasfiyesi, ulusal direncinin kırılması, yabancı sermayenin işgali, Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi ve parçalanması demektir.
Peki, sendikacı hesabını yaparken bu durumu dikkate alıyor mu? Hayır. 4 yıldır, ‘vatan eylemlerine rastlanmıyor.
"Seydişehir, TÜPRAŞ, TEKEL, Telekom vatandır" eylemleri geride kaldı. ‘Kendi evleri’ derken, yanan sendikacının şahsi evi değil tabi. Onun tuzu kuru. İşten atılma korkusu yok. İşçiye göre çok çok iyi gelirleri var. Sendikacılık görevleri bittiğinde ise, yüklü tazminatlar alacaklar.
Ya işçi? İşten atılacak. Emekli olmak zorunda kalacak. Kalanlar 4-C kölesi… Türkiye’nin ve işçi sınıfının gözü, sendika ve meslek örgütlerinin liderlerinde…
Kurumlara ve işçiye sahip çıkacaklar mı, yoksa yan gelip yatacaklar mı, dikkatle izleniyorlar.