EKONOMİ DÜŞÜNCE CARİ AÇIK DA DÜŞÜYOR…
Türkiye ekonomisi özellikle 2012’nin ikinci yarısından itibaren bir inişe geçti. 2010 ve 2011’deki yüzde 9’luk büyüme basamağından 2012 ve sonrası için yüzde 2-3’lük bir basamağa sert düşüş söz konusu artık.
Türkiye ekonomisi özellikle 2012’nin ikinci yarısından itibaren bir inişe geçti. 2010 ve 2011’deki yüzde 9’luk büyüme basamağından 2012 ve sonrası için yüzde 2-3’lük bir basamağa sert düşüş söz konusu artık. 2013 sonuna doğru yerel seçimler, 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçimleri ve 2015’te de genel seçimler, ekonominin genişleme-büyüme değil, daralma-debelenme ikliminde gerçekleşecek. Bunun, özellikle muhalefet partiler için önemi büyük ama kavrayabilirlerse tabii…
Nitekim, Orta Vadeli Program (OVP) 2013-2015’te belirtilen hedefler, AKP iktidarının da bunu zımni olarak kabul ettiğini ortaya koyuyor. Bu yılın büyüme hedefi yüzde 4 idi. O hedefin tutturulamayacağı anlaşılınca, yüzde 3.2 olarak revize ettiler tahmini. 2013’e biçtikleri büyüme hedefi yüzde 4, takip eden yıllara da yüzde 5… Bu yılın sert düşüş yılı olduğu açık. Gelecek yılların kaderini de her zaman olduğu gibi, yine iç dinamiklerden çok dışarısı yani dış kaynak trafiği belirleyecek.
Hatırlayın; 2010 ve 2011 için de OVP’de yüzde 3.5 hedef konmuştu ama öyle bir dış kaynak girişi oldu ki büyüme yüzde 9’u buldu. Tabii, cari açık kamburu da milli gelirin yüzde 10’una vurarak!.. Aynı şey olabilir mi? Yine 2010 ve sonrasında olduğu gibi bir dış kaynak patlaması yaşanır mı? İhtiyatlı konuşmak gerekir ama zor. Çünkü hem dışarıda, özellikle Avrupa’da ekonominin seyri iç açıcı değil, ona bağlı olarak Türkiye’nin AB’ye ihracat ve AB’den kaynak transferi zorlaşıyor hem de Türkiye’nin içinde dengeler bozuldu. Büyümeyi iç tüketime ve özel sektör yatırımlarına dayandıran paradigmanın sonuna gelinmiş gibi. İç tüketim artmıyor, borçlanmada aileler çok tedbirli davranıyor, özel yatırımlar da şimdilik bir doyuma ulaşmış durumda.
Nitekim bunu açıklanan son sanayi üretim verileri de doğruluyor. Sanayi üretimi, ağustos ayında 2011 Ağustosu’na göre yüzde 1.5 düştü. Kasım 2009’dan bu yana ilk düşüş!.. Aslında bu düşüş verisine daha önce rastlayabilirdik ama üretim, stokları doldurmak için sürdüğünden sanayide işler yolundaymış gibi görünüyordu. Anlaşılan stoklar doldu, şimdi üretim azalışı başladı. Bunu özellikle dayanıklı tüketim mallarında ve sermaye malları üretimindeki azalmada gözlüyoruz. İhracata dönük otomotivdeki üretimin yüzde 22 gibi sert bir gerileme göstermesi anlamlı. İlk 8 aylık gerilemesi de yüzde 7’nin üstünde. Bu, mobilyada yüzde 11, plastik-lastikte yüzde 5 düşüş şeklinde. Makine, giyim, deri sanayileri hep geçen yılın altında. Paralel olarak, özel yatırımların bıçak gibi kesilmesi sermaye malı üreten sanayilere de şalter indirtmiş.
Sanayi üretimi, büyümenin baş göstergesi. Sanayi negatife geçtiğine göre, yılın ikinci yarı büyümesi de aynı akıbeti gösterecek demektir. Sanayinin seyri, dış ticarete ve ona bağlı olarak cari açığa, yani döviz açığının durumuna da olduğu gibi yansıyor.
İç tüketimin, özellikle hanehalkı tüketiminin yılın ilk yarısında artmayıp yüzde 0.2 gerilemesi ile düşen ithalat, sanayi üretiminin yavaşlaması ve giderek gerilemesi ile azalıyor elbette. 2011’in ilk 8 ayında 160.5 milyar dolarlık ithalat yapılmıştı, bu yılın aynı döneminde ithalat artmadı, tersine yüzde 2.4 düştü ve yaklaşık 157 milyar dolar oldu. İhracat, daralan iç tüketim karşısında sanayicinin can simidi oldu ve yırtınarak, fiyat kırarak ihracat artırıldı. Ama ne kadar? TÜİK, ilk 8 ayda 100 milyar doları geçti ve geçen yılın 89 milyar dolarlık ihracatı yüzde 12 geçildi iddiasında. Ama yanlış!.. Çünkü 100 milyar dolarlık ihracatın 9-10 milyar doları İran’a yapılmış gösterilen altın ihracatı. Bunun ihracat olmadığını, İran’a ithalat ödemesinin altınla yapılması olduğunu artık hiçbir ciddi analist göz ardı edemiyor.
Sonuçta sanayi, girdi, aramalı, yatırım malı yönünden ithalata bağımlı. Üretim düşünce bunların ithalatına talep de azaldı. Böylece, dış ticaret açığının 2011’in ilk 8 ayında 72 milyar dolar olan düzeyinden bu yılın ilk 8 ayında 56 milyar dolara düştüğünü söylüyor TÜİK. Ama biz öyle kabul edemiyoruz, ihracattaki altın balonunu dikkate alarak bu inişi 72’den 66 milyar dolara iniş olarak okuyoruz. Yine de bir dış ticaret açığı azalması var ortada.
Düşen dış ticaret açığı, haliyle cari açığa da yansıyor ve 2011 sonunda 77 milyar dolara ulaşan cari açığın, ekonomideki iniş, sanayi ve ithalat talebine düşüşle beraber azaldığını görüyoruz. 2011’in ilk 8 ayında 54 milyar doları bulan döviz açığının yani cari açığın, bu yılın ocak-ağustos döneminde 36 milyar dolara indiğine tanık oluyoruz. Yeni OVP, bu yılın sonunda cari açığın 59 milyar dolara ineceği iddiasında. Geçen yılın 77 milyar dolarlık cari açığının 18 milyar dolar altı demek bu. Milli gelire oran olarak da yüzde 10’dan yüzde 7.3’e düşüş demek. Ekonomi inişe geçerse cari açık da geçer elbette. Ama yüzde 7-8’lerde bir cari açık/milli gelir oranı, hâlâ Türkiye’yi cari açık rekortmeni olmaktan kurtarmıyor. Bu hâlâ önemli bir kambur. Bu kamburun yanında OVP’nin bu yıl milli gelirin yüzde 2.3’ünde kalacağını iddia ettiği bütçe açığı kamburu yavaş yavaş yükseliyor. Çifte kambur, AKP ekonomisini duman eder. Hem de öngörülerden çok önce.