26 Kasım 2012
ALTIN İTİRAFI: HER ŞEY MAKYAJLI…
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mustafa Sönmez´in bugünkü köşe yazısı..
Biliyorsunuz, İran’dan alınan doğalgazın bedelini “altın ihracatı” gibi ödeme gerçeğine, Bakan Zafer Çağlayan ile hık deyicisi TÜİK, “Bal gibi ihracat” deme pişkinliğini göstererek herkesi çileden çıkarmışlardı. Her ne olduysa, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, bütçe görüşmeleri sırasında sahne alıp, “Yok öyle değil”, “Bal gibi ödeme” demek zorunda kaldı. Babacan, “Gazın parasını Türk Lirası olarak ilgili bankaya yatırıyoruz. İran da döviz olarak kendi ülkesine götüremediği için, altın alıp götürüyor” dedi. Babacan, bu uygulamanın ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarından kaynaklandığını da sözlerine ekledi.
Buraya kadar olanı, “malumun samimi ikrarı” olarak adlandırabilirsiniz. Bu mızrağı, hiçbir çuvala sığdıramayacaklarını söylemiştik zaten. Öyle de oldu. İçeriyi boş verin, dışarıda çeşitli derecelendirme kuruluşları, yatırım bankaları, hatta IMF, “Nedir bu altın ihracatı muamması” sorusunu ısrarla sordular. Merkez Bankası bile ödemeyi ihracat gösterme pişkinliğini hazmedemedi. Bankanın birçok dokümanında dış ticaret analizleri, “altın ihracatı hariç-dahil” diye dipnotlar düşülmeden yapılamadı. Sonunda Babacan, bu devekuşluğunu bırakıp güya bir açıklama getirdi olan bitene…
***
Ama yine eksik bir şey var. “Biz yapmadık, onlar yaptı” gibi bir başından savma hali var. Güya, gaz TL karşılığı alınıyormuş ve TL’leri alan İranlılar, altın alıp götürüyorlarmış. Sormazlar mı adama; az buz değil, 9 ayda 11 milyar dolara yaklaşan bu altın alımı nasıl yapılıyor? Piyasada bu kadar altın, bir yerlerden ithal edilmeden bulunur mu? Yıllık ithalatı 1-2 milyar doları bulmayan Türkiye, 2011’de 6.2 milyar dolarlık, bu yıl da 6.7 milyar dolarlık altını laf olsun diye mi ithal etti? Herhalde işlemek için ithal edilmedi bu altınlar… İran’ın alacağını altına dönüştürmesi için satın alındı. Ortada demek ki, İran’ın kendi tercihi yok, bir işbirliği, “anlaşma” var.
Peki, “bu manzaranın kime ne zararı var”? Sonuçta, gaz alıyorsunuz ve İranlılar döviz olarak transfer edemiyorlar alacaklarını, TL’leriyle altın alıp onu “ihracat” gibi çıkarıyorlar, bunun kime ne zararı var? Zarar yok da, dış ticaret, cari açık, büyüme gibi hayati göstergelerin makyajlanmasına, gerçeğin karartılmasınadır itirazımız. Mesela, Türkiye’nin en büyük kırılganlığı olan cari açığın bu yolla nasıl azaltılmış gösterildiği örneği, tek başına çarpıcıdır.
2011’in ilk 9 ayında cari açık 60.5 milyar dolardı. Bu yıl, ekonomik büyüme yüzde 9’lardan yüzde 3’lere düşünce (yumuşak iniş) ilk 9 ayda döviz açığı, yani cari açık da 39.3 milyar dolara inmiş görünüyor. Yani, geçen yıla göre 21.2 milyar dolar azaltılmış güya cari açık.
Görünüş iyi. Hatta değerlendirme kuruluşu Fitch, bu makyajlı görüntünün de etkisiyle “Bravo, cari açığı düşürdünüz” diyerek yatırım notu nuyükseltti, ama diğer derecelendirme kuruluşları gaza gelmediler. Cari açığın altınla nasıl makyajlandığını belki de gördüler.
Geçen yılın ilk 9 ayına göre 21.2 milyar dolar azaltılmış görünen cari açıkta, altın dalaveresi dışarıda bırakılınca, gerçek durum ne? Gerçek, azalmanın 12.7 milyar dolardan ibaret olması. Eylül sonunda 39.3 milyar dolar olarak açıklanan cari açığın aslında 47.8 milyar dolar olarak açıklanması gerekiyordu. Yani bu altınla ödeme işlemi, cari açığı, olduğundan 8.5 milyar dolar daha az göstermiş durumda. Başka bir ifadeyle, cari açıkta “iyileşmenin” yüzde 40’ı, altın hilesi… Az buz değil; yüzde 40 makyaj var cari açık üstünde…
***
Anlaşılıyor ki, İran’dan ithal edilen gazın bedeli bu yolla, yani altın ihracı ile sürecek. İsviçre’den külçe altınlar ithal edilecek, İran’a alacağı, altın olarak ödenecek, onlar da “ihraç ediyoruz” gibi gösterip ya doğrudan İran’a ya da dolaylı olarak, BAE üstünden transfer edecekler. Sonuçta Türkiye’nin ihracat ve döviz kazancı haneleri şişirilmeye devam ettikçe, Türkiye’nin cari açığı da makyajlanmış olacak.
Hem içeriye yalan, hem dışarıya…
Altındaki bu yanlış-yanlı kayıt, ihracatın sağlıklı analizini, büyüme oranlarının sağlıklı tespitini de olumsuz etkiliyor. Cari açık, gerçeğinden daha çok iyileşmiş gösterilip büyüme de gerçeğinden daha yüksek gösterilince, cari açık/milli gelir oranı da yüzde 10 gibi rekor bir düzeyden abartılı biçimde, aşağıya, mesela yüzde 7-7.5’e çekilmiş görünüyor ve bir yalan zincirine, halka üstüne halka ekleniyor.
Bütün makro göstergeler, altın makyajından arındırılarak kamuoyuna yeniden açıklanmalıdır. Bu yapılmadıkça hem iktidar hem de Merkez Bankası, TÜİK gibi kuruluşlar, şaibe altında kalacaklardır.