EKONOMİK MUCİZE ALDATMACASI
Türkiye ekonomisinin “mucize bir başarı öyküsü yaratmakta olduğu” savı tamamen gerçekdışı, abartılı bir aldatmacadır.
#OccupyGezi direnişi Taksim Meydanı’nı aştı, küresel düzeyde bir isyanın simgesi haline dönüştü. Hükümet yaşanmakta olan siyasi istikrarsızlığı, “iç ve dış düşmanlar” ve “faiz lobisi” türünden klişe açıklamalarla itibarsızlaştırmaya çalışsa da, neoliberal küreselleşmenin ve kolektif emperyalizmin bölgemizdeki en büyük sosyal mühendislik tasarımını oluşturan ılımlı İslamlaştırmaya dayalı Büyük Ortadoğu Projesi, ciddi anlamda yara almış durumda.
Söz konusu tasarımın Türkiye açısından en büyük aldatmacalarından birisi “Türkiye ekonomisinin mucizeler yaratmakta olduğu” savıydı. Gerek hükümet bürokrasisi, gerekse çoğunluğu Avrupa odaklı küresel finans sermayesinin sözcüleri tarafından sürdürülen bu sava göre Türkiye ekonomisi 2000’li yıllarda son derece istikrarlı ve hızlı bir büyüme gerçekleştirmiş ve makroekonomik dengeleri “güven veren sağlam temeller” üzerinde durmaktadır. Oysa, “büyük fedakârlıklar pahasına” elde edilen bu başarı, şimdi birtakım “iç ve dış güçlerin ve faiz lobisinin” kışkırttığı bazı çevrelerin yarattığı siyasi istikrarsızlık nedeniyle tehdit altındadır.
***
Türkiye ekonomisinin “mucize bir başarı öyküsü yaratmakta olduğu” savı tamamen gerçekdışı, abartılı bir aldatmacadır. Geçen haftaki yazımızda da vurguladığımız üzere, “Türk ekonomisinin 2001 krizi sonrasında yıllık ortalama büyüme hızı, yüzde 4.8 olan tüm Cumhuriyet dönemi büyüme ortalamasından farklılık göstermemektedir. Bunun da ötesinde 2002-2012 arasında yıllık büyüme oranları ortalamasının eğimi negatiftir; yani büyüme hızları giderek yavaşlamakta olan bir ekonomi görünümü sunmaktadır. 2002 sonrası büyüme patikasının ardında, ucuz dövizin sunduğu aritmetik işlemlere dayalı olarak dolar bazında hızlı bir büyüme yanılsaması yaratmaktadır.”
Türkiye’nin makroekonomik göstergeleri, örneğin diğer “yükselen ve gelişmekte olan piyasa (YGP) ekonomileriyle” karşılaştırıldığında aslında ortalamanın altında ve daha istikrarsız bir görünüm sunan bir büyüme performansı ile betimlenmekte olduğunu vurgulamaktadır. Aşağıdaki tabloda özetlendiği üzere, 2009 krizi öncesinde Türkiye sergilediği yüzde 6’lık ortalama büyüme hızıyla, YGP ekonomilerinin ortalaması olan yüzde 7.6’nın gerisinde bir performans sergilemiştir. Dahası, YGP ekonomileri 2009 krizinde düşük olsa da pozitif bir büyüme içinde kalırken, Türkiye ekonomisi yüzde 4.8’lik gerilemeyle şiddetli bir daralma içine sürüklenmiştir. 2010 sonrası toparlanma sürecinde Türkiye’nin büyüme hızı YGP ekonomilerinin sadece yüzde 0.5 üstünde olup, aradaki farkın 2013 ve sonrasında tersine döneceği öngörülmektedir.
İşsizlik oranı bakımından da Türkiye’nin dönemler boyunca YGP ekonomilerinden sürekli olarak daha kötü bir performans sergilemiş olduğu gözükmektedir.
En önemlisi, Türkiye’nin elde ettiği “mütevazı” büyüme kazanımlarının çok yüksek bir dış açık (cari işlemler açığı) ve yüksek hızda dış borç birikimiyle gerçekleştirebilmiş olduğu gerçeğidir. YGP ekonomilerinin dönemsel olarak ortak karakteristik özelliği dış dengelerinde pozitif bir görünüm sunar iken, Türk ekonomisi ithalata ve kısa vadeli sıcak para girişlerine dayalı bağımlı ve kırılgan bir yapı haline dönüştürülmüş ve uluslararası sermayenin bölgedeki tasarımlarına uygun olarak yeniden biçimlendirilmiştir.
Gene geçen haftaki yazımızdan bir alıntı yaparsak, “1980 sonrası dayatılan neoliberal küreselleşmenin saldırısı altındaki gençler! Umudumuz sizlerde…”