TÜRK-İŞ NEREYE KADAR?
Bütün dünyanın gözü Türkiye’nin üstündeyken Türk-İş’in Genel Başkanı Mustafa Kumlu ILO’nun Genel Kurulu’nda konuşuyor.
Türkiye’de yaşayan herkes, Kumlu’nun bir şey söylemeyeceğini daha baştan söyleyebilirdi. Ama ne bilsin elin yabancısı!
Bütün dünyanın gözü Türkiye’nin üstündeyken Türk-İş’in Genel Başkanı Mustafa Kumlu ILO’nun Genel Kurulu’nda konuşuyor.
Türkiye’de yaşayan herkes, Kumlu’nun bir şey söylemeyeceğini daha baştan söyleyebilirdi. Ama ne bilsin elin yabancısı! Onlar, Türk-İş’in Başkanı kürsüye çıkınca, “Hah Türkiye’de yaşananları işçi sınıfının en büyük sendikal konfederasyonunun nasıl değerlendirdiğini öğreneceğiz” demiş olmalılar. Hatta ilk ağızdan bir şeyler duyacakları için heyecanlanmışlardır bile.
Ve Türk-İş’in Genel Başkanı Kumlu konuşuyor kürsüden. Ve Gezi Parkı etrafında gelişen ama tüm Türkiye’yi saran milyonların katıldığı 20 günlük mücadele için şunları söylüyor: “Türkiye’de yaşanan ve diğer sayın ülkelerin de ilgisini çeken kitlesel gösteriler, çeşitli iktidar uygulamalarının toplumda yarattığı birikimin bir dışa vurumu olarak değerlendirilmektedir. Bu ve benzeri toplumsal olaylarda anlama ve diyalog kurma tavrının benimsenmesi, her türlü şiddet, çatışmacı ve dayatmacı üslubun geride bırakılması, demokrasinin gereğidir. İstikrarın demokratik katılımcı süreçler geliştirilerek sağlanabileceği açıktır.
TÜRK-İŞ, demokrasi ve özgürlükler olmadan siyasi ve ekonomik hiç bir başarı elde edilemeyeceğinin bilinciyle, Hükümetin demokratik bir istikrarı gözetmesi, barış dilini kullanarak toplumdaki kutuplaşmaları giderecek, katılımcı yaklaşımı benimseyen bir sorumluğu kamuoyuna yansıtması gerektiğine inanmaktadır.”
Gezi Parkı olaylarıyla ilgili değerlendirmelerinde doğrudan ve dolaylı olarak kurduğu cümleler bundan ibaret! Sadece cümle sayısı bakımından da değil söylenen de suya sabuna dokunmayan zırvalardır.
Doğrusu diyecek bir şey bulamıyor insan!
Bazı okurların, “10 gün sonra yapılacak Türk-İş’in Olağanüstü Genel Kurulunda devrilip gidecek, bir şey demese de olur” dediğini duyar gibi oluyorum ama Kumlu gidip beş yıldır beraber çalıştığı Kumlu’nun MALİ SEKRETERİ ve Türk-İş’in en AKP’lisi Ergun Atalay gelirse, şimdikine göre bile daha hükümet yanlısı bir ekip olacağı da bilinmez değildir. Hal böyle olunca da ne biz “daha iyi bir Türk-İş” için umutlanabiliyoruz, ne de ILO’daki sendikacılara “Bir dahaki dönemde Türkiye’den Kumlu’dan daha işçi sınıfına yakışan bir Türk-İş Başkanından Türkiye’yi, sendikal hareketi dinleyeceksiniz” diyebiliyoruz.
Türk-İş’in muhalif sendikalar bloku SGBP ise “Kumlu’suz ve Atalay’sız Türk-İş”e kadar gerilemiş görünüyor. Oysa SGBP ilk oluşumu sırasında “Türk-İş’te ve sendikal harekette bir dönüşüm amaçlayan bir girişim” olduğunu bunun için mücadele edeceğini ilan ederek aslında herkesin duymak istediği, “Evet böyle ilerlerse Türk-İş’te dönüşümün adımları atılabilir” dediği platform öne sürmüştü. Ama şimdi, “olağanüstü”ye gitmek zorunda kalmış bir Türk-İş yönetimi karşısında bile bundan geri düşmüş bulunuyor.
Bu geriye düşüş; bir ölçüde Hava-İş’in THY’deki grev üstünden hükümet tarafından vurulmak istenmesi, Tek Gıda-İş’in bir Hükümet-Türk-İş operasyonuyla çökertilmesi girişimi, Petrol-İş’in kuşatılması için sinsi planlar yapılıyor olması gibi gelişmelere bağlansa da “Korkunun ecele faydasının olmadığı”nın da bu sendikacılar tarafından biliniyor olması gerek. Bu yüzden de şimdi sinme, değil daha kararlı bir tutumla ortaya çıkma zamanıdır. Türk-İş’in Olağanüstü Genel Kurulu, SGBP Platformunun yenilendiği ve sendikal dönüşüm amacıyla bir girişim için fırsat olarak görülmelidir. İşçiler SGBP’den bunu bekliyor.