HER ŞEY NE GÜZEL YOLUNDA İDİ!
Gezi Parkı’ndan başlayarak dalga dalga tüm yurt sathına yayılan protesto ve direniş eylemleri karşısında geliştirilen bir resmi söylem var: “Türkiye ekonomisi tüm dünyayı kıskandıran başarılar göstermekteyken bunu çekemeyen iç ve dış düşmanlar…” vs vs vs.
Gezi Parkı’ndan başlayarak dalga dalga tüm yurt sathına yayılan protesto ve direniş eylemleri karşısında geliştirilen bir resmi söylem var: “Türkiye ekonomisi tüm dünyayı kıskandıran başarılar göstermekteyken bunu çekemeyen iç ve dış düşmanlar…” vs vs vs.
Tarih boyunca siyasi/ekonomik krizleri yönetmekte başarısız olan tüm yöneticilerin başvurdukları bir aldatmacadır bu: her şey yolundayken, iç ve dış mihrakların saldırıları… Tümceler yakın tarihçemizin o kadar bilinen klişeleri ki, artık gerisini tamamlamaya dahi gerek kalmıyor.
Gerçekten her şey yolunda mı idi? Sorunun yanıtı “Kim için” sorusunda gizli kuşkusuz.
Türkiye 1980 sonrasında sürüklendiği neoliberal ekonomik yönetişim modeli uyarınca bir ucuz işgücü deposu; ucuz ithalat cenneti ve taşeronlaştırılmış sanayisizleştirme konjonktürüne sürüklenmiş idi. Özellikle 2001 krizi sonrasında ivmelenen bu tasarım, Büyük Ortadoğu Projesi kavramı altında, ülkemizin kaynaklarını uluslararası finans şirketlerinin ve ulusötesi tekellerin çıkarlarının denetimine sokmayı amaçlayan kolektif emperyalist saldırının ana hedefi haline dönüştürmüştü.
Bu tasarım boyunca Türkiye’nin ulusal tasarruf oranı neredeyse yarı yarıya düşürülmüş (bkz. Şekil 1) ve Türkiye tüm Cumhuriyet tarihi boyunca biriktirmiş olduğu dış borcu on sene içerisinde neredeyse üç misline katlayarak bir borç tuzağı içerisine çekilmiş idi. (Bkz. Şekil 2). Üstelik tüm bunlar “yabancı yatırımcı geliyor” ve “IMF ile borçlarımızı kapattık” aldatmacaları altında sanal bir mutluluk dünyasının müjdesi olarak sunulmaktaydı.
Derken ortaya gençler çıktı. Belli ki Mustafa Kemal’in “Gençlere Hitabesi”ni okumuşlardı. Bu pek hesapta yoktu işte. Oysa her şey çok güzel gidiyordu…