Haber başlığımız, Habertürk gazetesinde 3 meslektaşımızın işten atılmasına neden olduğu ileri sürülen sağlık haberinin başlığıdır. Bu başlığı, gerçek habercilik yaptıkları için işten atılan meslektaşlarımız için ve sağlık sisteminin geldiği nokta yüzünden hayatını kaybeden Sedef Sahra bebek anısına atıyoruz.
Başbakanın “Alo Fatih” görüşmesiyle Habertürk’te 3 gazetecinin işten atılmasına neden olan bu başlık geçerliliğini koruyor: Verem savaş dispanserlerinde hekim bulunamıyor.
Sağlık Bakanlığı en son açıkladığı raporla “Türkiye’de verem azalıyor” diye ilan etti ancak gerçekte azalan verem savaş dispanserlerindeki hekim sayısı. Aile hekimliği sistemiyle birlikte dispanserlerdeki hekimler aile hekimi olmak için işi bıraktı. Birçok dispanser uzun süre hekimsiz çalıştı. Hâlâ hekim bulunmayan Arnavutköy Verem Savaş Dispanserinde hemşireler sorun yaşadıklarında uzman hekimleri telefonla arayarak bilgi istiyor!
Verem Savaş Derneği Üyesi Yrd. Doç. Dr. Esin Tuncay, “En ufak bir şüpheleri olduğu zaman ya bizim hastaneye gönderiyorlar ya telefonla bize danışıyorlar. Biz de elimizden geldiği kadar onlara destek vermeye çalışıyoruz” diyor.
AİLE HEKİMLİĞİNE GEÇTİLER
Verem denilince akıllara gelen ender hastanelerden birine, Yedikule Göğüs Hastanesine gidiyoruz. Aynı zamanda Verem Savaş Derneği üyesi de olan Yrd. Doç. Dr. Esin Tuncay, Sağlık Bakanlığının açıklamalarından önce hasta sayılarını birinci derecede etkileyen önemli bir sıkıntıdan bahsediyor: “Hekim olmadan hizmet vermeye çalışan verem savaş dispanserleri var!”
Bunlardan biri Arnavutköy Verem Savaş Dispanseri: “Aile hekimliği dönemiyle birlikte verem savaş dispanserlerindeki hekimler ayrıldı. Çünkü maddi açıdan aile hekimliği daha avantajlı. Ayrılan hekimlerin yerine yenileri geldi. Ancak verem tedavisi tecrübeli hekimlerin yapabileceği bir iştir. Hastaları bire bir takip ederek onların tedavisini doğru yapmak, onların temaslarını saptamak ve onlara koruyucu tedavi vermek zorundadırlar. Bunu dispanser hekimlerinin yapması lazım ve aslında başka hiçbir şey yapmaması lazım. Zaten yeni gelen doktorlar da bu işi yapamayacağını söyleyerek ya da maddi sıkıntıdan dolayı ayrılıyor. Net bir oran veremiyorum ama bir dönem verem savaş dispanserlerinde hiç hekim yoktu. Hâlâ Arnavutköy Verem Savaş Dispanseri hekimsiz çalışıyor. Ama onun dışında daha önceki dönemlerde bu ayrılmalardan sonra uzun bir süre doktorsuz çalıştılar.”
HEMŞİRELER TELEFONLA YARDIM İSTİYOR
Tuncay Arnavutköy Verem Savaş Dispanserinin hekimsiz nasıl çalıştığını aktarıyor: “Arnavutköy Verem Savaş Dispanserinde işleri hemşireler yürütüyor. Eski hastalarına ilaç içiriyorlar. En ufak bir şüpheleri olduğu zaman ya bizim hastaneye gönderiyorlar ya telefonla bize danışıyorlar. Biz de elimizden geldiği kadar onlara destek vermeye çalışıyoruz. Ama tabii hekimsiz çok zor. Uzun bir süredir orada hekim yok. Bir ara birkaç hekim gelip gitti.”
‘HEKİM ÖNEMLİ ÇÜNKÜ…’
Peki hastanın karşısında bir hemşirenin olması ne tür sıkıntılar yaratıyor? Bunu sorumuza da Verem Savaş Derneği Başkanı Zeki Kılıçaslan yanıt veriyor: “Tanıyı kesinleştirme ve tedavi protokolü açısından, hasta takibi, teşhis, tedavi takibi açısından hekimin olmaması, ne kadar iyi hemşireler olursa olsun problem olur.”
Zeki Kılıçaslan da Arnavutköy Verem Savaş Dispanserindeki hekim sıkıntısından bahsediyor: “Belli sürelerle zaman zaman boşluklar oluyor. Aile hekimliğine geçişten sonra dispanser hekimliğine göre daha avantajlı olduğu için hekimler ayrıldı. Yeni hekimler geliyor, onlar da bir dönem sonra maddi olarak daha avantajlı olduğu için ayrılıyorlar”
YATAN HASTA ALINMIYOR
Dispanserlerde yaşanan bu sıkıntılar hekimleri de çaresiz bırakıyor. Çünkü verem hastalarının artık yatışı yapılmıyor. Esin Tuncay, bunu “Para getiren bir hastalık değil” diye açıklıyor. Sağlık emekçilerinin performans sistemiyle çalıştığını hatırlatan Tuncay, “Bu sisteme göre ne para kazandırıyorsa o hastayı yatırırsınız” diyor. Yatışı yapılmayan hasta ise normalde verem savaş dispanseri hekimine teslim edilmesi gerekiyor. Ancak hasta gittiği dispanserde hemşireyle karşılaşıyor.
Nihayetinde, artık verem hastalarının yatışı yapılmıyor. Yatışı yapılmayan hastaların teslim edileceği dispanser hekimi bulunmuyor. Ve uzmanlar bu soruna çözüm istiyor.
YOKSULLUK VARSA VEREM VAR
Vereme yakalanma oranındaki veriler ise Sağlık Bakanlığını yalanlıyor. Yrd. Doç. Dr. Esin Tuncay bilgi veriyor: “Şimdiki verem sayıları 2000’li yıllarla hemen hemen aynı sayılar. Mesela İstanbul’da tüberküloz olgu sayısı 2002’de 4 bin 500 civarındaydı. 2005-2006 yıllarında bu sayı 6 bine çıktı. 2011-2012’de ise sayı 4 bin 800 civarında. Yani artışa göre azalmış oluyor”
Verem düşüş oranının kesin olarak saptayabilmenin yöntemleri olduğunun altını çizen Tuncay, verem hastalarının sayısının düşmesinin veremin azaldığı anlamına gelmediğini şöyle anlatıyor: “Çünkü belki de size ulaşmıyor hasta. Dünya Sağlık Örgütünün de söylediği şu zaten. Bir tüberküloz hastasının hızla bulunması, hemen teşhisinin konulması ve düzgün bir şekilde tedavi edilmesi gerekiyor. Bu üç şartın bir arada olması lazım. Ama diyelim ki eğer siz hastayı bulamadıysanız, buldunuz teşhisini koyamadıysanız, teşhisini koydunuz tedavi edemediyseniz rakamlar çok değişir”
EKONOMİK DURUMUN GÖSTERGESİ
Yrd. Doç. Dr. Esin Tuncay, veremi “Ekonomik durumun bir göstergesi” şeklinde açıklıyor. Hastalığın, iyi beslenemeyen, olumsuz koşullarda yaşayan, sağlık koşulları olumsuz olup aynı zamanda topluluk içinde yaşayan insanlarda çıktığını anlatan Tuncay, özellikle tekstil atölyelerini, cezaevlerini, bakım evlerini örnek veriyor ve sebebini şöyle açıklıyor: “Çünkü sağlık koşulları iyi değil. Havalandırmaları yok. Bir kişi bile hastalansa kapalı bir ortam olduğu için çok çabuk bulaşabiliyor”
HASTALARIN ÜÇTE BİRİ İSTANBUL’DA
11 Ocakta gerçekleştirilen Türkiye Ulusal Verem Savaşı Dernekleri Kongresi sonuç bildirgesinde de İstanbul’daki eksikliklere dikkat çekildi. “İstanbul ilinde ülkemizdeki tüberküloz hastalarının üçte biri kayıtlıdır ve bu hastalığın en sık bulunduğu yerdir. Altyapı ve personel eksikliği vardır. Bu ilde verem savaşında son yıllarda sağlanan başarının artırılması, çalışan personel sayısındaki eksikliklerin giderilerek ihtiyaç kadar olmasının sağlanması elzemdir” denildi. Bildirgedeki diğer önemli uyarılarından bazıları ise şöyle:
* Verem savaşı çalışanlarının işlerinde sürekli ve istikrarlı çalışması için geçici görevlendirmeler yapılmamalıdır.
* Verem savaşının ücretsiz olması, tüberküloz ilaçlarının Sağlık Bakanlığınca ücretsiz temini
ve dağıtımı büyük önem taşımaktadır ve sürdürülmelidir.
* Tüberküloz laboratuvarları ile ilgili ihtiyaç duyulan çalışmalar yapılmalıdır.
* Yatış endikasyonu olan TB hastalarının yatışını beklemeden yapabilecek yeterli hasta
yatağı olmalıdır. TB hastalarının yatabileceği yoğun bakım yatakları gereklidir.
* Verem savaşı dispanserlerinin mevcut faaliyetlerinden olan rapor başvuruları durdurulmalıdır.
* Verem hastalarının ekonomik sorunları çözümlenmeli, şehirler arasındaki nakillerinde yol parası sağlanmalıdır. Gerekirse tedavi süresince asgari ücret benzeri bir imkan sağlamak için düzenleme yapılmalıdır.
TÜRKİYE ORTA RİSK GRUBUNDA
Dünyada 9 milyondan fazla verem hastası var. Her yıl bunların 2 milyonu ölüyor. Uzmanlar hastalıkların toplumdaki görülme sıklığına göre risk oranlarını şöyle anlatıyor: “Yeni hasta oranı yüz bin kişi de yüz kişiden fazlaysa bu yüksek risk demektir. Yüz bin kişide 10 taneyse bu düşük risk demek” Türkiye’deki hasta oranı yüz binde 30 civarında. Yani her yıl 100 bin kişiden 30 tanesi tüberküloz oluyor. Uzmanlar bu oranla Türkiye’nin orta risk grubunda olduğunu söylüyor. Dünyada ise bu yüz binde 139. Afrika ülkelerinde 100 binde 300 civarında.
SON MAHALLE HASTANESİ
Yedikule Göğüs Hastanesi, ağaçlı bahçesiyle adeta küçük bir mahalleyi andırıyor. Esin Hoca’yla sohbetimizde Yedikule Devlet Hastanesini de konuşuyoruz. “Özellikle son 15-20 yılda çok yol kat etmiş bir hastane” diyor Esin Tuncay ve devam ediyor: “Gerek göğüs hastalıkları konusunda gerekse bilimsel çalışmaları açısından üniversitelerle boy ölçüşebilecek kadar iyi bir hastane. Çünkü buraya çok hasta geliyor ve bizim de hasta pratiğimiz çok iyi oluyor. Hatta burada akciğer nakli de yapılabiliyor”
Ancak Esin Hoca’nın bu anlattıkları bardağın boş tarafını görmemek için yetmiyor. Keza o anlatıyor yaşanan sorunları: “Artık gurur duyduğumuz hastanemiz yavaş yavaş, özellikle göğüs hastanelerinde ve devlet hastanelerinde olmaması gereken para kazanmak gibi amaçlara kurban olma durumunda. Şöyle ki hasta bakma hızı artırıldı. Kağıt üzerinde bakarsanız 20 dakikada bir hasta bakıyorsunuz ama alınan randevulara baktığınız zaman 10 dakikada bir hasta bakmak durumundasınız. Biz bu hastaları değerlendirip tanılarını koymak zorundayız. Başka hastaneler böyle bir mecburiyet hissetmiyorlar. Çünkü hız önemli. Bence performans sistemiyle çalıştığımızdan bu yana bizim de yaptığımız işe saygımız kalmadı neredeyse. Yaptığımız işe, kendimize olan saygımızı yitirmemek için büyük bir mücadele veriyoruz.”
‘HASTANELER REZİDANS OLUYOR’
“BİZ son mahalle hastanesiyiz” diyor Esin Tuncay. Sebebini de şöyle açıklıyor: “Yani hastamız sokaktan geldiyse hastamıza bakarız. Onu giyindirir kuşandırır cebine de para koyar göndeririz. Hani mahallenin delisine, kedisine, hastasına bakan yardımcı olan o mahalleli kültürü bu hastanede de vardı. Ama artık bu kültürü yok ediyorlar. Her şey rezidanslara dönüştürülürken, hastaneler de rezidans oluyor. Dolayısıyla karşınızdaki insanı size unutturuyorlar. O bir akciğerdir diyor sana. Akciğerine bak, ilacını ver gönder, öbürü gelsin. Parça başı yani. İnsanlık dışı bir şey”