EMEKÇİLER VE YEREL SEÇİM
2014 işçiler ve emekçiler için kriz yılı olarak başladı. Çünkü dolar ve avronun TL karşısında hızla değer kazanması, enflasyonun son yıllarda görülmemiş biçimde artması, gerçek ücretlerde düşme, asgari ücret, emekli maaşları ve TİS´lerle sağlanan artışların daha aralık ve ocaktaki fiyat artışlarıyla yok olması, emekçiler için kriz anlamına gelmektedir.
2014 işçiler ve emekçiler için "kriz" yılı olarak başladı. Çünkü dolar ve avronun TL karşısında hızla değer kazanması, enflasyonun son yıllarda görülmemiş biçimde artması, gerçek ücretlerde düşme, asgari ücret, emekli maaşları ve TİS’lerle sağlanan artışların daha aralık ve ocaktaki fiyat artışlarıyla yok olması, emekçiler için "kriz" anlamına gelmektedir. Nitekim patronlar henüz üretimlerinde bir daraltmaya gitmiyorlar ama "üretimde daralma olacak "gerekçesiyle işçileri sistemli bir biçimde işten atarak, daha az işçiyle aynı, hatta daha fazla üretimi gerçekleştirmek için planlarını yeniliyorlar.
Bütün bunlar bir yerel seçimin arifesinde, seçime doğru gidilirken olmaktadır. Bu da emekçilerin; bir yandan haklarını savunmak, daha iyi yaşama ve daha iyi çalışma koşulları için mücadelesini gündeme almalarını ve bir mücadele stratejisi geliştirmelerini zorunlu kılarken, öte yandan da yerel seçimlerde sermaye partilerine bir tokat atma fırsatını eş zamanlı olarak gündeme getirmiş bulunmaktadır. Birkaç haftadır gazetemizde, işçilerin, emekçilerin bugün sendikal mücadele alanında ertelemeden atması gereken adımları tartışıyoruz, işyerlerinden gelen işçi mektupları az çok mücadele içindeki işçiler içinde dile getirdiği örgütlenme bir plana bağlanmış mücadele ihtiyacı için adımlar atmak için girişimler yapılmaktadır.
Bugün bu köşede ise yerel seçime doğru giden işçilerin, emekçilerin, onların sendikalarının ve çeşitli türden emekçi örgütlerinin seçimdeki tutumlarının ne olması gerektiği üstünde duracağız. Seçim, soyutlayarak tarif edersek, ülkeyi yönetenlerin seçildiği bir siyasi faaliyet, halkın geniş kesimlerinin bir biçimde siyasete müdahalesi ola rak tarif edilebilir.
Eğer işçi sınıfı ve halk örgütlü olsaydı, özellikle de işçilerin ileri kesimleri kendi partilerinde örgütlenmiş olsaydı, kuşkusuz seçimler ülke yönetimine işçilerin, emekçile rin müdahil olmasının (katılmasının) bir dayanağı olabilirdi. Ama Türkiye’de sermaye partilerinin siyaset alanını kendi kapalı av alanları haline getirdiği (Kürt halkının ve Kürt siyasi güçlerinin bu kapalı av alanı sınırlarını yıktığını burada söylemek gerekir) bir ülkedir. Bugün bu alanın, sermaye partilerinin olağan ekonomi politikalarının rüşvet ve yolsuzluk haline geldiği herkesin gözleri önüne serilmiştir. Ve yerel seçimlere, rüşvet ve yolsuzluğun hükümetin ve yerel yönetimlerin ekonomik politikası haline geldiği koşullarda gidilmektedir. Bu da seçimin "ideal" tanımını değiştirmektedir. Çünkü ortaya çıkan tablo seçimin, halkın cebinden alınan paralardan oluşan merkezi ve yerel bütçenin sermaye partileri tarafından yağmalanmasından hangi sermaye kesiminin, hangi siyasi kliğin ne kadar pay alacağı mücadelesi olduğu biçimindeki bir tanımı daha gerçekçi tanım haline getirmektedir.
Bu koşullarda yerel yönetim seçimleri de, yerel bütçenin sermaye partileri tarafından yağmalanmasında hiyerarşinin belirlenmesi oar ak görülebilir. Çünkü bu sistemde ulaşım, barınma, temizlik, aydınlanma, asfaltlama, parklar, tarih ve kültür hizmetleri, akla gelen her tür yerel yönetim faaliyetinde amaç, bu hizmetleri yapan"siyasi kliğin (partinin) siyasi rantına dönüştürülürken, aynı zamanda bu siyasi kliğe yakın firmalar da ekonomik rantı paylaşmaktadır.
-Peki bu tablo bir "kaderm/"dir; buna karşı mücadele edilemez mi?
-Peki öyleyse; "işçiler ve emekçiler için bugün bir yandan yerel yönetim bütçelerinin yağmalanmasını önlemek öte yandan da emekçilerin örgütlenmesi bakımından bu yerel seçimlerin anlamı nedir?" sorularının yanıtını, cuma günübu köşeden vermeye çalışacağız.