KADININ ONURU TOPLUMUN ONURUDUR
Cumhuriyet Devrimimizle kadınlarımız büyük haklar elde etti. Medeni Kanun, Seçme ve Seçilme Hakkı, Laiklik ve bilimsel eğitim gibi… Bu onlara ´bağış´ olarak verilmedi. Bileklerinin hakkıyla elde ettiler. Çünkü Kurtuluş Savaşı aynı zamanda büyük bir kadın hareketi ve özverisiydi.
Cumhuriyet Devrimimizle kadınlarımız büyük haklar elde etti. Medeni Kanun, Seçme ve Seçilme Hakkı, Laiklik ve bilimsel eğitim gibi… Bu onlara ‘bağış’ olarak verilmedi. Bileklerinin hakkıyla elde ettiler. Çünkü Kurtuluş Savaşı aynı zamanda büyük bir kadın hareketi ve özverisiydi. Yüzlerce kadın cephede elde siİah çarpışırken, binlercesi de cephe gerisinde destek hizmetlerinde görev aldı. Devrimimiz zaten kadın erkek, yeni toplum yaratma amacını taşıyordu. Onun bir de kökleri vardı. Öyle birden ortaya çıkmadı. Savaş içinde büyük atılım manya ve Makedonya cephelerine gönderilen kolordular, Türk milletinin bütün o noksan maddi teçhizatına rağmen, harp yükünün cüssesine nisbetle en ağır kısmını taşadığmı delilleri ve ölçüleridir." Bunda Türk kadının az mı payı vardır? (Ahmet Emin Yalman, Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim, 2. Baskı, Yayına Hazırlayan: Erol Sadi Erdinç, Özener Matbaacılık, İstanbul, 1997, s.330-331)
‘Eşi görülmemiş bir inkılâp’
Cihan Harbi başında 4 Eylül 1914 günü yaymlanan bir tebliğle Cumhuriyet Devrimimizin büyük atılımının ilk provası, 1908 Meşrutiyet Devrim sırasında yapıldı. Harf ıslahatı, din ve devlet işlerinin ayrılması, Kapitülasyonların kaldırılması, Saat ve Takvim’in, para ve ölçü biriminin değiştirilmesi, kadın inkılabı bunlardan birkaç önemli girişimdi. Bütün bunlar 1914 sonunda başlayan Birinci Dünya Savaşı içinde oldu. Savaşlar acı ve yıkım getirse de bir de görünmeyen bir cevheri ortaya çıkarır: Özveri, dayanışma ve vatan sevgisi! İşte bu manada Cihan Harbi, kadınların öne çıkmasını sağladı. Ona fırsat sundu. Savaş koşulları bir anlamda kadını özgürleştirdi ve evde kafese kapatılan kadını, iş hayatına taşıdı ve onun içindeki cevheri ortaya çıkardı. Erkekle eşit hale getirdi. Cephede omuz omuza savaşır, onun yarasını sarar hale getirdi. Türk hemşireciliği de bu koşullarda ortaya çıktı. Buna en giyi örnek de Çanakkale Harbi’ne gönüllü olarak katılan Safiye Hüseyin Hanım’dır!
‘Böyle birşeyi ancak Türk milleti "başarabilir’
Dönemin gazetecisi Ahmet Emin Yalman, zorlu şartlardaki ruhu şöyle anlatır: "İptidai ve noksan teçhizatla büyük devletlerle on dört cephe üzerinde harbe tutuşmak ve dört yıl dayanmak tarihin kaydetmediği bir mucizedir. Geçirdiği şerefli tarihi tecrübeler, doldurduğu çileler ve yokluğa karşı biriktirdiği mukavemetler sayesinde böyle bir şeyi ancak Türk milletinin başarabileceğini iddia etmek çok yerindedir. Gerek Çanakkale, gerek Süveyş kanalına doğru yapılan saldırış, gerek Kafkas, İran, Irak, Filistin, Aden cephelerindeki doğüşler ve gerek Galiçya, Ronin iki yıl İstanbul muhabirliğini yapan ve daha sonra ‘Türkiye’de İki Harp Yılı’ isimli kitabı kaleme alan Leo Stürmer, "Harp, Türkiye’de muazzam fikri faaliyetlere yol açmış, memleketin bütün siyasi, iktisadi, fikri istidatlarını imkânın en yüksek gelişme seviyesine çıkarmıştır. Başarılan işler ister iyi, ister kötü olsun, teknik bakımdan akıllıca düşünülmüştür. Bunların davranışında isabet ve derinlik vardır" der. (Yalman, s.332-333)
Şevk ve heyecanlı yöneticiler
Bu dönemde herkese şevk ve heyecan gelir. Buna iki örnek:
4. Ordu Komutanı Cemal Paşa ile tzmir Valisi Rahmi Bey’dir. Cemal Paşa, Suriye ve Filistin’de Alman uzmanların da yardımıyla şehirlerde planlı yollar, su ve kanalizasyon tesisleri yaptırır. Bununla da kalmaz; takım takım sanat okulları ve yetimler için yurtlar yaptırır. Aynı işleri Rahmi Bey de İzmir’de yapar. Cemal Paşa’nın dillere dolanan İstanbul’a ‘kanun yapın’ talimatları da buradan gelir.
Savaş koşulları: Önce iş yapılır, sonra kanun! Laiklik uygulamaları Harp koşulları taassup zincirini adım adım kırdı. Kadını eve hapseden, kıskançlık ve harem sistemi kafası kısa sürede yerle bir oldu. Kadınlar öne çıktı. Erkekler cephede olunca, kadına büyük ihtiyaç doğdu. Taassuba iİk açık mücadeleyi Ziya Gökalp başlattı. Yeni Mecmua dergisinde konuya ilişkin çok sayıda makale yayımladı. Gökalp, kadınları ahlâksız ve iffetsiz farz ederek, örtünmeye mecbur etmenin, Türk kadınlığına karşı en büyük hakaret olduğunu, milletin haysiyeti ile alay manasına geİdiğini söyledi.
Kadınlara İş Bulma Cemiyeti
Harp, devlet dairelerinde boşluk yarattı. Kadınların bunlan doldurması davet edildi. Bizzat Enver Paşa’nm emriyle ‘Kadınlara İş Bulma Cemiyeti’ kuruldu. 9 Şubat 1918 günü de tamamiyle kadmlardan oluşan ilk levazım taburu kuruldu. Sokak çöpçülüğü kadınlara geçti. Bunİar pantalon ve çöpçü üniforması giyerek sokaklarda çalışmaya başladılar. Kadın erkek eşitliği Üniversitedeki konferanlara kadınların katılması teşvik edildi. Toplantı ve davetlerde kadın ve erkeklerin yan yana gelmesi doğal olmaya başladı. Bu hareket daha sonra akraba ve dost çevrelerine de yayılmaya başladı. Kadın inkılabının ilk girişimi böyle ortaya çıktı. Osmanlı’yı yıllarca içten içe çürüten ve bağımsızlığını hiçe sayan Kapitülasyonlar kaldırıldı. Bu başlı başına bir devrimdi! Müttefiğimiz Almanya bile bunu kabul etmedi. Alman sefiri "İtilaf devletleri bu cüretten dolayı Türkiye’yi cezalandırmak için Çanakkale Boğazı’nı zorlarsa, biz parmağımızı bile oynatmayacağız" demişti. İttihatçılar buna aldırmadı ve Almanya 1917’de bu kararımızı tanımak zorunda kaldı. Savaş içinde ‘Cihad’ çağrıları bir işe yaramayınca laiklik ve milliyetçilik gelişti. Savaş içinde Almanya’dan gelen bir heyet İstanbul’da üniversite ve çeşitli kurumlarda öncü ıslahatlara girişti. Bu işlerin başında da Ziya Gökalp vardı. Gazeteci Yalman, bu çalışmalar için şunları söyler: "İstanbul’da Türk Ocağı’nm, Üniversite’nin, Amerikan Kolejlerinin, diğer birtakım okulların muhitinde Türkiye’de eşi görülmemiş zinde bir inkılâp havası estirmiştir." (Yalman., s.332)
‘Harp muazzam fikri faaliyetlere yol açtı’
Kölnische Zeitung gazetesi1917’den sonra Arap diyarlarında halkın desteğini alamayınca, savaşı buralarda kaybetmeye başladık. ‘Cihad’ çağrıları da bir işe yaramamıştı. Hele Mekke Şerifi Hüseyin’in İngilizlerle işbirliği büyük tepki çekti. Abdülhamid’in ‘İslamcı’ politikası resmen iflas etmiş oldu. Milliyetçilik ve laiklik öne çokmaya başladı. Bu durum, fikir dünyasında da büyük sarsıntı yarattı. 1916 yılında yapılan İttihat ve Terakki Kongresi’nde kanunların bir tek sistem haline indirilmesi kararlaştırılır ve bu doğrultuda kanun hazırlanır. 24 Şubat 1917 günü de Meclis’ten oy çokluğuyla geçer. Ayan’dan da bir iki itirazla kabul edilir. Buna göre, Nikâh Kanunu gereğince Türkiye’de dini nikâh kalkar, din farkı olmadan bütün Türk vatandaşları için sivil nikâh şartı getirilir. İki eşlilik bir adımda kalkmaz, ancak ilk eşin rızası istenir. Bu da önemli bir adımdır. Bu dönemde Ziya Gökalp, laik sistemden yana sesini yükseltir ve bunu desteklemek amacıyla da yazılar yazar, konferanslar verir. Bu girişimler kadınlardan büyük destek görür. Kadınlar daha cüretle başlarını açmaya başlar. Kadın dergilerinde tartışmalar açılır. Bu dini ıslahat Mütareke yıllarında sıfıra indirilir.
Abdülhamid’in haremini dağıttılar
’31 Mart’ gerici isyan sonrası 27 Nisan 1909 günü Sultan Abdülhamid tahttan indirildi. Yıldız Sarayı’na el konuldu. Abdülhamid’in hareminde bulunan 300’e yakın cariye açıkta kaldı. İstanbul’da yakınları olanlar serbest bırakıldı. 218 olarak Topkapı Sarayı’na nakledildi. 190 cariye burada ailelerine teslim edildi. İttihatçılar bir anlamda bu sisteme fiilen son verilmiş oldu.(Osman Selim Kocahanoğlu, 31 Mart Ayaklanması ve Sultan Abdülhamid, Temel Yayınları, İstanbul, 2009, s.491)