TAŞERONLAŞAN DEVLET
Her demokratik ülkede devletin amacı ekonomik olarak güçsüz olanları korumaktır. Devletin koruma altına alması gereken toplum katmanın başında emekçiler gelir. Emekçiler güçlü sermayenin karşısında güçsüzdür.
Her demokratik ülkede devletin amacı ekonomik olarak güçsüz olanları korumaktır. Devletin koruma altına alması gereken toplum katmanın başında emekçiler gelir. Emekçiler güçlü sermayenin karşısında güçsüzdür.
Sermaye kârını arttırmak için emekçileri sömürmesi kapitalizmin doğasında vardır. Kapitalizm sömürmeden yaşayamaz. Devlet bu nedenle sömürüyü en aza indirmek amacı ile emekçileri korumak amaçlı iş yasaları çıkarır ve yasaların yetmediği yerde haklarını koruyabilmeleri için sendikalarda örgütlenmelerine olanak tanır.
Koruyan değil ezen devlet
Türkiye 2002 yılından beri devletin devlet olmaktan çıktığı, demokrasinin sözde var olduğu, temel hakların tümünün fütursuzca askıya alındığı bir süreci yaşamaktadır. Devletin temel koruma görevini unuttuğu en önemli alanlardan birisinin endüstriyel ilişkiler düzeni olduğunun altını çizmek gerekir çünkü bu kesim, 18 milyon aktif çalışanı kapsayan toplumun en dinamik kesimidir. Bu kesim, nitelikli üretim için, sosyal adaletin varlığı için, refahın toplumda âdil dağılımı ve demokrasi için çok önemlidir. Tüm bu önemine karşın devlet, bu kesimde inanılmaz politikalar uygulamakta ve emekçi sınıfın daha da ezilmesine, sermayenin emeği daha da sömürmesine, bu kesimin gücünün sıfıra indirgenmesine katkıda bulunmaktadır.
İşçinin iş güvencesine, özgür sendikaya, işçilerin çoğunluğunu çatısı altına toplamış sendikalara, memurun toplu sözleşme, grev hakkına, her iki kesimin çabuk işleyen yargıya, yargının bağımsız yargıçlara ihtiyacı varken bunların tümü yok edilmek ve çalışanların koruma zırhı parçalanmak istenmektedir.
Taşeronu koruyan devlet olur mu?
AKP iktidarı korumayı bırakmış emekçileri korunaksız bir ortama sürgün etmek istemektedir. Toplu sözleşme düzenin işçi-işveren arasında bir düzen olması gerekirken devlet bu alana müdahale etmekte ve toplu sözleşme özgürlüğünü yok etmektedir. Bu müdahaleyi kendi yanında duran ve uslu çocuk rolünü oynamaya hazır sendikalar yararına kullanmak İstemektedir. Bu nedenle bu ülkede sendikaların çoğu bağımsız değil, yandaş diyoruz. İşçiyi güvencesiz bırakmanın en somut örneğini devletin kendi yapısı içinde görüyoruz. AKP iktidarı devlet kadrolarında çalışan işçilerin yaptıkları işleri 4857 sayılı İş Yasasının 2. Maddesinin 6. fıkrasında düzenlenen alt işverenlere (taşeronlara) devretmektedir. Taşeronlaşma ağırlıklı olarak kamu hizmetlerinde gözlenmekte ve bugün yaklaşık bir milyon işçi kamunun güvencesinden çıkarılıp taşeronların insafına, daha doğrusu sömürüsüne terkedilmiştir. Tüm bakanlıklar AKP döneminde, kamuda çalışan işçilerin yaşamını bir altın tepside taşeronlara sunmakta ve işçinin sırtından kazanç sağlamalarına çalışmaktadır 4734 sayılı Kamu İhale Yasasına göre kurulan taşeronluk ilişkisi İş Yasasının 2. maddesinin 8 ve 9. fıkralarında yeni bir kıskaç altına alınmakta, hizmet verecekleri kamu kurumu ile tüm ilişkileri kesilmektedir
AKP işçinin düşmanı mı?
AKP, taşeronlaşma ile yetinmiyor. Özel İstihdam Büroları aracılığı ile işçilere bir kölelik süreci hazırlamakta, Büronun, işçisi olacakları işverenlere kiralayarak yeni bir sömürü ve sendikasızlaştırma süreci başlatılma hazırlığı yapmaktadır. AKF işverenlerin baskısı ile kıdem tazminatı buharlaştırma çabasındadır. Sendikalaşmayı ve özgür sendikacılığı yok etme, işçiyi köleleştirme girişimlerine karşı işçiler ve sendikalar ayağa kalkacak ve özgürlüklerini koruma çabası sergileyecek mi merak ediyorum. Çözüm siyasidir. İşçiler ve örgütleri bu işçi düşmanı AKP’ye 30 Mart seçimlerinde gereken dersi vermezlerse bu karanlık tüm işçileri ve sendikalarını daha da boğacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.