Türkiye’de yerel seçime az bir süre kala, TEKEL Direnişi yeniden gündeme geldi. Dört yıl önce gerçekleştirilen bu direniş, yolsuzlukları ortaya döken ve bir kısmına iktidar tarafından montaj dahi denemeyen ses kayıtlarından birisi vesilesiyle konuşuldu.
Ses kaydının kahramanı Muammer Güler, kaydın tarihi 1 Haziran. Kayıt, Gezi eylemleri başladığında dönemin İçişleri Bakanı olan Güler’in Başbakanı eylemcilerin Gezi Parkı’na girip açıklama yapmasına izin verilmesi konusunda ikna edemediğini gösteriyor.
Gazcı Muammer’e göre, Başbakan’ın kafasında TEKEL işçileri varmış, onların Ankara’ya gelerek çadırlarını kurup direniş bir daha çıkmamaları varmış. O nedenle Başbakan, halkın Gezi Parkı’na girmesine katiyen izin verilmemesi emri vermiş.
Muammer Güler belki de ilk kez haklı… TEKEL Direnişi’ni Başbakan’ın unutabileceğini sanmıyorum. Çünkü, ekmek ve onur mücadelesi veren TEKEL işçilerinin başlattığı direniş, AKP iktidarının “karizması”nı çizen ilk olay olmuştu.
19 Haziran 2013 tarihinde Gezi eylemleri sürerken yine bu köşede, TEKEL Direnişi’ni hatırlatmış ve o direnişin Gezi süreci ile bir benzerliğine işaret etmiştim:
“AKP hükümetini hazırlıksız yakalayan ilk eylem Gezi Direnişi değildi. Hükümet açısından bu çapta korku ve panik yaratmamış olsa da Ankara’da 78 gün süren TEKEL Direnişi, iktidar hesaplaşmasında zaferini ilan etmek üzere olan AKP’yi hayli telaşlandırmıştı. Sadece Ankara’da değil tüm Türkiye’de halkın işçilerle gösterdiği müthiş dayanışma hükümeti şaşkınlığa sürüklemişti.
“O dönem de Başbakan Yardımcısı olan Bülent Arınç’ın TEKEL eylemleri ile ilgili sarfettiği şu sözler çok şey anlatıyordu: ‘Ben, toplumsal muhalefetin genişlemesinden, büyümesinden, bir cephe haline gelip sokaklara çıkmasından memnun değilim. Bir siyasi iktidar bundan memnun olmaz. Parlamentonun içindeki siyasi partilerin eleştirisi veya bizi yıpratmasına biz gülüp geçiyoruz. Çünkü hiç etkili değiller ama karşımızdaki muhalefet sokağa çıkar da bunun içerisinde hanım kardeşlerimiz, gençler, onların yavruları çıkar ve bunlar üzerinden iktidar yıpratılmaya çalışılıyorsa ben bir siyasetçi olarak bundan çekinirim, endişe ederim.’
“Hükümetin Meclis’teki muhalefetten değil halkın muhalefetinden korktuklarını ortaya koyan bu açıklamanın benzerlerini Gezi Direnişi sırasında duymadık. Nedeni açık değil mi?
“Çünkü Arınç’ın TEKEL Direnişi günlerinde işaretlerini aldığı halk hareketi, Gezi Direnişi ile yaşanıyordu.
“Başbakan ve bakanlar sokağa çıkan milyonlara bu nedenle ‘çapulcu’, ‘marjinal’, ‘terör örgütü mensubu’ dedi ama ‘halk’ diyemedi…”
Evet gayet iyi hatırlıyoruz.
Nasıl TEKEL işçilerini Ergenekon örgütünün kullandığını yazabildilerse o dönem, Gezi’nin de dış mihrakların oyunu olduğu söylenmiş, halk terörist ilan edilmişti.
TEKEL işçilerine, “devletin malı deniz yemeyen domuz” anlayışıyla hareket ettiklerini ve çalışmadan para aldıklarını söyleyen ve buna asla izin veremeyeceklerini söyleyebilen Başbakan’ın bu tutumu unutulabilir mi?
İşçilere sert bir şekilde müdahale edileceğini ve taleplerinin dikkate alınmayacağını ise aynı açıklamasında şu sözlerle dile getirmişti: “Kusura bakmasınlar ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını da kimseye yediremem. Ve bunun bedeli ne olursa olsun…”
Demek ki, TEKEL Direnişi’ni bedeli ne olursa olsun boğmaya çalışan Başbakan’ın yıllar sonra Gezi eylemlerini de aynı kararlılıkla engellemeye çalıştığı ortaya çıkıyor. Bu kararlılık, polisin halka, gençlerin ölümü pahasına saldırmasını açıklamaya yetiyor.
Dört yıl önce TEKEL işçilerinin hak mücadelesi için Başbakan’ın söylediği “tüyü bitmemiş yetimin hakkını kimseye yediremem” sözü ile kastedilenin “kimseye yedirmem ben yerim” olduğu ortaya çıkmış bulunuyor.
TEKEL Direnişi ile yeniden örülmeye başlanan halkın vicdanı, tüm bu olup bitene sessiz kalabilir mi?