Türkiye, tarihin en büyük iş cinayetini yaşadı; yüzlerce işçi yaşamını yitirdi! (Bu yazı yazıldığında resmi açıklamalara göre yaşamını yitiren işçi sayısı 245’i bulmuştu.)
– Dünyandaki en büyük maden facialarından birisi Soma’da yaşandı!
– Hastane morgları ve bölgedeki soğuk hava depoları işçi cesetleriyle doldu!
– Hayatını kaybeden işçiler arasında 15 yaşında çocuklar ve kayıt dışı çalışan pek çok işçinin olduğu da ortaya çıkmış bulunuyor. Dahası kaç işçinin çalıştığı, kaç işçinin hayatını kaybettiği bile belirsizliğini koruyor.
– İşçi aileleri saatlerdir facianın olduğu ocağın, hastanelerin, soğuk hava depolarının önünde yakınlarının akıbeti hakkında bilgi almak için bekliyor; ama onların sorularına yanıt veren bir yetkili bulunmuyor.
– Tüm ülke yasta!
Yaşamını kaybeden tüm işçi ailelerinin, yakınlarının, işçi sınıfının başı sağolsun!
Evet 21. yüzyılda ancak 18. yüzyılın maden ocaklarında yaşananlarla kıyaslanabilecek bir toplu işçi katliamı ile karşı karşıyayız.
OLMASI GEREKEN FACİALARI ÖNLEMEK
Facianın başka boyutlarıyla ilgili pek çok şey söylenebilir. Ama asıl yapılması gereken bu tür cinayetlerin bir daha olmaması için nasıl bir mücadelenin gerektiği ve bu doğrultuda atılacak adımlardır.
Nitekim; DİSK, KESK, TTB, TMMOB bu büyük işçi katliamını protesto etmek üzere bugün grev ilan etti. Gençlik örgütleri ise boykot ilan ederek sendikalara destek verecekler. Pek çok sendika şubesi ve yerel platformların grev çağrısına uyması bekleniyor. Daha dünden itibaren kamu emekçileri, işçiler, çeşitli emek kesimleri çeşitli eylemlerle tepkilerini ortaya koymaya başladılar.
Türk-İş, Hak-iş, Memur Sen ve Kamu Sen bu yazı yazıldığında bu büyük işçi katliamı ile ilgili ne tutum alacaklarına dair henüz bir açıklama yapmamışlardı.
Evet, facia öylesine büyük ki, facianın birinci dereceden sorumluları bile onu tarif etmede bu faciayı kabul etmek zorunda kalıyorlar.
Ama asıl olan, faciayı tarif etmek, onun büyüklüğü ve verdiği acının büyüklüğüne karşı fikir beyan etmek değil; sorunu çözmek, böyle faciaların olmasını önlemek için harekete geçmektir.
Onun için de bugün yapılması gereken; facianın nedenlerini ve bu nedenlere bağlı olarak da sorumluları ortaya koymak, daha da önemlisi bu tür işçi katliamlarının bir daha olmaması için gereken önlemlerin alınması sağlamak üzere harekete geçmektir.
Şu çok açık ki; Soma’da yüzlerce işçinin hayatına mal olan ve Türkiye’yi iş cinayetleri sıralamasında dünyanın en kötü ikinci ülkesi sıralamasına çıkaran iş cinayetlerinin arkasında;
1- Özelleştirmeler,
2- Taşeronlaştırmalar ve esnek çalışmanın yaygınlaştırılması,
3- İşçi sağlığı ve iş güvenliğine dair önlemlerin maliyetleri yükseltiyor gerekçesiyle uygulanmaması,
4- Kâr hırsı, patronların aç gözlülüğü vardır.
Bu “dört neden”, mahşerin dört atlısı gibi, maden ocaklarında, tersanelerde, büyük inşaatlarda, limanlarda, fabrikalarda ve atölyelerde gece gündüz demeden dolaşmaktadır.
Bu “dört atlı” bazen ayrı ayrı ama çoğu zaman da birlikte “görevlerini” icra etmektedir!
“Atlı” denince elbette at sürücüsünün kimliği de önem kazanmaktadır.
Ve bu sürücüler elbette özelleştirme ve taşeronlaştırmanın savunucusu hükümetler, sermaye partileri ile iş güvenliği önlemlerini uygulanmayan kâr hırsından gözü dönmüş patronlardır. Ve elbette patronlar ve hükümetlerinin bu politikalarına çanak tutan, onları açık ya da dolaylı biçimde destekleyen sendikal bürokrasinin eline işçilerin kanı bulaşmıştır! Hatta burada patronlarla iş birliği içindeki sendikacıların manevi sorumluluğu çok daha fazladır.
Türkiye iş cinayetlerinde dünya ikincisidir! Ama bugüne kadar ki sayısız iş cinayetinde ya hiç dava açılamamış ya da açılan davalar adliyelerin tozlu raflarında kaybolup gitmiştir.
Artık böyle olmamalı; işçiler ve sendikaları, “sorumlulardan” hesap sorulmasını sağlayacak bir mücadele hattında yürümelidir.
HUKUKİ OLDUĞU KADAR SİYASİ HESAP DA SORULMALI
Ama burada “sorumlular” derken elbette patrona hizmet sunmayı asli işi sanan birkaç mühendis ve teknisyenler kastedilmiyor. Burada ocakların sahibi kömür patronları, ocakları denetlemeyen devletin üst bürokratları, işçiyi ölüme götüren koşulları oluşturan yasaları çıkaranları ve savunanları da kapsayan bir sorumlular silsilesi kastediliyor. Ki, bu hesap sorma hukuki (adli) olduğu kadar siyasi hesap sormayı da içeren bir mücadele olmadıkça iş cinayetleri yaşanmaya devam edecektir.
Kısacası; hesap soran, işçilerin emekçilerin haklarına sahip çıkan ve ülkeyi, işletmelerin yönetimini patronların keyfine bırakmayan bir mücadele hattına girmek bugün Türkiye’nin ileri işçilerinin, sınıftan yana sendikacılarının olmazsa olmaz tutumu olmak durumundadır.
Eğer Soma’da yaşanan Türkiye tarihinin en büyük işçi katliamı; sınıfın gözünü açan, hakları ile yaşamları arasındaki kopmaz bağı ve kapitalizmin kendilerine sunduğu yazgıyı anlamalarına bir katkı sağlarsa, yüzlerce işçi hayatlarını ‘boşa’ yitirmemiş olacaktır.