SENDİKAL GÜÇ BİRLİĞİ’NE NE OLDU?
Türk-İş´in son Genel Kurulu sendikacılığımız için bir yüz karasıydı. Türk-İş yöneticilerinden bazıları var olmayan üyeleri için Türk-İş´e aidat yatırarak Genel Kurula daha yüksek delege sayısıyla katılmışlar ve durum kanıtlanınca genel kurulun iptali için dava açılmıştı.
Türk-İş’in son Genel Kurulu sendikacılığımız için bir yüz karasıydı. Türk-İş yöneticilerinden bazıları var olmayan üyeleri için Türk-İş’e aidat yatırarak Genel Kurula daha yüksek delege sayısıyla katılmışlar ve durum kanıtlanınca genel kurulun iptali için dava açılmıştı.
Anımsadığım kadarıyla alt mahkemeden iptal kararı çıkmış; fakat konu Yargıtay’da takılıp kalmıştı. Sonuç ne oldu bilmiyorum ama Türk-İş’in bazı yöneticilerinin sahteciliği belirlenmişti. Türk-İş Genel Kurulu bilinen şöhretine yakışan biçimde sona ermiş, işçi sınıfına hiçbir olumlu hizmet sunamamış, gücü yok edilmek istenilen sendikacılığa bir yol haritası çizememiş yöneticiler yeniden seçilmişlerdi.
Oysa AKP iktidarı işçilerin kazanılmış haklarını yok etmek, güvencesiz çalışma ortamı yaratmak, taşeronluğu yaygınlaştırmak, özgür sendikacılığı yok ederek kendisine bağımlı sendikalar yaratmak, Çalışma Bakanlığı grev olan bir işyerinde grev sendikanın ya da mahkemenin kararı ile kaldırılmadıkça bir başka sendikaya yetki verilemeyeceğini öngören yasa hükümlerini yok sayma tutumunu açıkça sergilerken, Türk-İş kuzuların sessizliği içinde AKP iktidarı karşısında kuzu gibi davranmıştı.
Türk-İş’in bu anlayışla işçi sınıfına bir hayrı olmaz
Genel Kurul nedeniyle Türk-İş’in bu tutumu ile işçi sınıfını temsil edemeyeceği ve işçi sınıfı yararına eylemler sergileyemeyeceğini anlayan 11 sendika Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) adı altında yeni bir girişim başlattı. Akıllara Türk-İş’in uyguladığı partilerüstü politika nedeniyle Türk-İş’ten ayrılarak DİSK’i kuran dört öncü sendika geldi. Acaba yozlaşan ve AKP’ye teslim olan Türkİş yeni bir bölünme mi yaşayacak sorusu sorulmaya başlandı. İşçi sınıfı eziliyordu. AKP işçiyi kuşatma ve sesini soluğunu kesme peşindeydi. Oysa işçilerin potansiyal bir gücü vardı ve bu güç mutlaka canlandırılıp toplumun aynasında boy göstermeli, gücünü kanıtlamak ve demokratik ortamda haklarını söke söke almalıydı.
SGBP umut dolu bir başlangıçtı
İşçi hareketini izleyenler kuzuların sessizliği yerine bir aslan kükremesinin fabrikaların kapılarında duyulacağı umuduna kapıldılar. SGBP’li sendikalar haklı olarak Türkİş’i eleştiriyor ve çalışma yaşamında yeni bir dünyanın kapılarının açılacağını işçi sınıfına ve onun ideolojik aydınlarına müjdeliyordu. SGBP Türk-İş’ten kopmayacak ve mücadelesini içeride kalarak devam ettirecekti. Anadolu’ya açılacak ve her emek yoğun merkezlerde toplantılar düzenleyecek, seminerler yapacak ve işçileri aydınlatacaktı. Bu yolda sergilen bir iki atılım büyük ilgi gördü ama sonra birdenbire SGBP inanılmaz bir durgunluk dönemine girdi.
SGBP bir bahar açılımı yapacak mı?
Dönem sözcülerinin birkaç cılız ve medyada yer almayan söylemi sergilenen tek çalışmaydı. İşçi hareketinden SGBP nedeniyle büyük atılımlar bekleyen işçiler ve aydınlar bir şaşkınlık süreci yaşadı. SGBP’ye ne olmuştu ve neden durgunlaşmıştı? Yoksa SGBP ölü doğan bir umut ve bizler yanılgı içinde miydik? İşçi hareketimizi birilerinin ateşlemesi gerekiyor; çünkü işçiler kızgın ve umutsuz. Onlara umut, onlara yön vermek için SGBP’nin canlanması ve öncülük etmesi gerek. Bir dizi bahar eylemi SGBP’ye özlenen canlılığı kazandırabilir. SGBP karanlığa kolayca teslim olmamalı ve direnerek kendine umut bağlayanları aydınlatmalıdır.