KARA VİCDANLILAR
Hükümet yetkilileri Soma’daki büyük işçi katliamının en başından beri konuşuyorlar. Katliamdaki rollerini, özelleştirme, taşeronlaştırma, denetimleri doğru yapmama, patronların kâr hırsını teşvik etme, …gibi politikalarından gelen katliamın siyasi sorumluluğunu üstlerinden atmak için var güçleriyle çalışıyorlar.
Hükümet yetkilileri Soma’daki büyük işçi katliamının en başından beri konuşuyorlar. Katliamdaki rollerini, özelleştirme, taşeronlaştırma, denetimleri doğru yapmama, patronların kâr hırsını teşvik etme, …gibi politikalarından gelen katliamın siyasi sorumluluğunu üstlerinden atmak için var güçleriyle çalışıyorlar. Polisin gücünü kullanıyorlar, Soma’yı bir sıkıyönetim kentine dönüştürmekten çekinmiyorlar. Başbakan insan tokatlıyor, müşaviri ondan geri kalmamak için insanları tekmeliyor. “Burası örnek işletmedir” diye başladıkları savunmalarını, işçilerin ve halkın beklemedikleri tepkisi karşısında cinayeti “madenciliğin fıtratına” ve “patronların aymazlığına” yıkıp sorumluluktan “sıyrılmaya” bakmaya kadar geldiler.
Yüzlerce işçinin katlinden birinci derecede sorumlu olan Soma Holding’in ve işletmenin sorumlusu patron ve temsilcileri de ilk dört gün ortada görünmediler ama sonunda oraya çıkıp; “Bizim hiçbir suçumuz yok! İhmal yok. Her şey normalken kaza oldu; nasıl olduğunu da bilmiyoruz. Biz madencilikte örnek işletmeyiz! …” diyerek kendilerini savundular.
Ve tabii bu katliamdan sağ kurtulan işçiler ise patronu ve adamlarını suçlarken aynı zamanda denetim yapmayan, sadece patronla yiyip içen, sonra da “Bu işletme örnek işletmedir” diye rapor veren Bakanlık “denetçilerini”, Hükümeti, özelleştirme politikalarını suçlarken en az onlar kadar kendi sendikalarını da suçladılar. Hatta sendikaya iş yerindeki haksızlıkları şikayet etmekten çekindiklerini, çünkü sendika ve patron iş birliği ile işten atılmaktan koktuklarını söylediler. Dahası işçiler, “Sendikacıların, patron temsilcileriyle yedikleri içtikleri ayrı gitmiyor. Sendikacıların bütün ilişkisi patronla, işçilerin şikayetlerini umursamıyorlar” diye Türkiye Maden-İş Sendikasının genel başkanından temsilcilerine kadar sendikacıları suçladılar.
Yine Türkiye’nin her yanında işçiler, emekçiler ve Soma halkı, bu vahşi katliam karşısında grevlerle, gösterilerle tepkisini ortaya koydu. Ve ilk kez bir iş cinayeti bu kadar kapsamlı ve yaygın bir emekçi-halk tepkisiyle karşılandı.
Peki, bu büyük işçi katliamı karşısında Türkiye Maden-İş Sendikası yöneticileri ne yaptılar, ne dediler?
Bu sendikanın merkez ve şube yöneticileri ne ocaklara koşup kurtarma çalışmalarına katıldılar ne de Hükümet ve patron cenahından gelen karartmayı önlemek ve kamuoyunu aydınlatmak için ağızlarını açtılar! Sadece ilk gün bir iki yöneticisi; “Bu işletme örnek işletmedir. İş güvenliği önlemlerinde hiçbir eksik yoktur. “Burası örnek bir işletmeydi. Bu kaza nasıl oldu bilemiyoruz!…”dan ibaret, adeta patronun baş sözcüsü gibi konuştular ve ortadan kayboldular. Çağrıldıkları TV programlarına bile çıkmadılar. DİSK, KESK ve Türk-İş’in işçi katliamını protesto etmek için aldıkları bir günlük grev kararını bile bu sendika kendi örgütlü olduğu işyerlerinde uygulamadı!
Patronun kendisini savunması, Hükümetin katliamdan “fıtrat”ı, “kader”i suçlayarak sıyrılmaya çalışması ahlak, vicdan, insanlık,… açısından kabul edilemezdir ama sonuçta patrondur, patronların hükümetidir. Bu yüzden de oların böyle tavır almaları anlaşılırdır.
Ama işçiler tarafından sendikanın başına getirilen, kendilerine etraflarında saygınlık ve Karunlar gibi bir yaşam sağlayan (10 binlerden başlayıp 30-40 bin TL’lere varan maaşlar) maaşlarını işçilerin birikmiş aidatlarından alan sendikacıdan beklenen; işçinin hakkını savunmak, bu işçi cinayetinin sorumlularının ortaya çıkarılması ve hesap sorulması için tüm güçlerini ve sendikanın imkanlarını kullanmak, bu amaçla Hükümet ve patron sözcülerinin yalanları karşısında işçileri, halkı aydınlatmaktır.
Türkiye Maden-İş yöneticileri, bunların hiçbirini yapmadıkları gibi patronları aklayan birkaç laf geveledikten sonra ortadan kaybolmuşlardır.
Bu sınıfa ihanet eden tutum için hiçbir bahane gösterilemez. Bu tutum elbette iyi sendikacı kötü sendikacı farkıyla açıklanamaz. Bu artık bir vicdanlılık ve vicdansızlıkla da açıklanamaz. Belki bu tutum, vicdansızlıktan bile beter, vicdansızlığın kötü niyet ve haince duygularla beslendiği bir “kara vicdanlılık” olarak nitelenebilir.
Elbette bu bürokrat sendikacılardan öncelikle işçi hesap sormalı; olağanüstü kongre ya da başka ne imkan varsa o yolla… Soma işçisine yakışan da budur.
İkincisi ise sendikal camia, “sendikacı” sıfatına layık olamayan bu kişileri camiadan dışlayarak onların tutumunu lanetlemelidirler.
Bu tutumu lanetlemeliler ki başka sendikacılar bu sefillerin rezil yolunu izleyemesin!