Emeğin Gücü, Emekçinin Yanındayız...
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
TEKGIDA-İŞ SENDİKASI
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
ATAKEY
FELDA IFFCO
PERFETTİ VAN MELLE
KRAFT HEİNZ
SAFE SPİCE
SAGRA
İZTARIM
DOĞANAY
KESKİNOĞLU
BARRY CALLEBAUT
BEL KARPER
Cargill
Doğadan
Tarım Kredi Birlik
Bolez Piliç
Badem Su
İzmir Su
Elmacık Atasu
Sek_Süt
Yudum_Yag
ORYANTAL TÜTÜN PAKETLEME
Olin_Yag
NuhunAnkaraMakarnasi
Nestle_Su
Pinar
Savola
Pepsi
Tuborg_Bira
Nestle cereals
Yepaş Ekmek
Yesaş
Mey
Nestle
Mauri_Maya
Lipton_Dosan
Mondelez
TtlTutun
TrakyaBirlik
Tat
Tamek
Sırma Su
Sunel
KristalYag
Knorr_Besan
Kent_Cadbury
Efes
ELİT Cikolata
Erikli_Su
Eti
Evyap
Ferrero
Filiz Makarna
Timtas
Kavaklıdere
ibb kent ekmek
Hayat Su
Haribo
Frito Lay
BAT
Barilla_Makarna
Banvit
Aroma
Ankara Fırınları
Akmina
Alpin Su
Bimbo QSR
Bolca Mantı
BUNGE YAĞ
Chipita Gıda Üretim A.Ş.
Coca Cola
Damla Su
Danone
Dr Oetker
Agthia
19 Nisan 2015
TYÇP:KADINLARIN İŞSİZLİĞİNE ÇARE Mİ?

31 Aralık 2008’de yürürlüğe giren Türkiye İş Kurumu İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliği ile “yasal” bir çerçeveye kavuşturulan Toplum Yararına Çalışma Programı, “işsizlikle ve yoksullukla mücadelede etkili bir mücadele aracı” olarak sunuldu. Bugün, Türkiye’de özellikle yoksulluk ve işsizlikle mücadelede bir çözüm olarak yeniden gündeme getiriliyor.

TYÇP:KADINLARIN İŞSİZLİĞİNE ÇARE Mİ?
31 Aralık 2008’de yürürlüğe giren Türkiye İş Kurumu İşgücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliği ile “yasal” bir çerçeveye kavuşturulan Toplum Yararına Çalışma Programı, “işsizlikle ve yoksullukla mücadelede etkili bir mücadele aracı”  olarak sunuldu. Bugün, Türkiye’de özellikle yoksulluk ve işsizlikle mücadelede bir çözüm olarak yeniden gündeme getiriliyor.
Programın adını son olarak hükümetin nisan başında açıkladığı “Üretim ve İstihdama Destek Paketi” içinde “dev adım”  olarak duyduk. Paket, sermayeye vergi indirimlerinden, patrona mesleki eğitim ve prim desteğine dek bir dizi destek içerirken, işsizlere verilen en büyük vaat ise “Toplum yararına çalışan sayısının artırılarak 120 bin yeni istihdam sağlanması” oldu.
Toplum Yararına Çalışma Programı adıyla yaptırılan işlerin büyük kısmının “geleneksel kadın işi” olarak görülen güvencesiz, geleceksiz işler olduğunu, üstelik bu işlerde büyük oranda sosyal yardımlardan faydalanmak için sıraya girmek zorunda bırakılan yoksul kadınların çalıştığı düşünüldüğünde, bu programın kadınların işsizlik ve yoksulluk sorununa ne kadar derman olacağı bir soru olarak gündeme geliyor. Bu program kapsamında çalışan kadınların bile içeriğini bilmeden, “Okulda temizlik işçisi olarak çalışıyorum, belediyede park bahçe işlerine bakıyorum, kara yollarında ekici olarak çalışıyorum” diye kendilerini tanımlasalar da onlar aslında birer “kursiyer”. En fazla 9 ay, güvencesiz ve korkunç koşullarda çalışan kadınlara hükümetin toplum yararına çalışmayı bir “müjde” olarak sunmasının arkasında ise sadece kadınlar için de tüm emekçiler için etkisi kısa zamanda kendisini gösterecek bir sermaye planı var. Bir yandan sosyal yardımları istihdamla ilişkilendirerek “yoksul çalışsın, yardımı hak etsin” mantığı yaratılıyor, diğer yandan ise bugün güvenceli ve geleceği olan bir iş imkanı tümden ortadan kaldırılıyor. Ve yine kadınların iş ve ekmek talebi bu sermaye hayali için kullanılmaya çalışılıyor. Nasıl mı? İşte çeşitli yönleriyle Toplum Yararına Çalışma Programı…
 
KADINA DA TOPLUMA DA ZARAR
 
Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında çalışanların çok büyük bir kısmını kadınlar oluşturuyor. Hükümetin yeni istihdam paketiyle attığı adımlarla da bu sayının daha da artacağı öngörülüyor. Çünkü program kapsamındaki iş alanları ağırlıklı olarak “geleneksel kadın işi” olarak görülen işler. Zaten kurum ve kuruluşlar da yapılacak işin niteliğini gerekçe göstererek
İş Kur’dan özellikle kadın eleman gönderilmesini talep ediyorlar. Peki bu türden bir çalışma kadınlara bir fayda sağlayabilir mi? Kadın emeği alanında çalışan Gaziantep Üniversitesi İİBF Yard. Doç. Nevra Akdemir’in yanıtı “hayır”. Akdemir’e göre bu çalışma biçimi kadınların aileye ve çevreye bağımlılık ilişkilerini katmerlendirirken bir yandan da kadınların güvenceli çalışmasının alternatifi olarak sunuluyor. Fakat bu alternatif kadınlar açısından bir tehdit haline geliyor. Akdemir, TYÇP’nin kadınlar açısından sonuçlarını şöyle anlatıyor:
 
KADINLARI İKTİDARA BAĞLAMANIN BİR YÖNTEMİ
 
“Bu çalışma biçimiyle ‘standart iş’ ya da ‘iyi iş’ diye düşünülmeyecek işleri kadınlara dayatmış oluyorlar. Özellikle evdeki toplumsal yüklerden ve patriyarkal pazarlıktan dolayı kadınların bu programla edindikleri ‘işleri’ ciddi sorgulamadan geçirmemiz gerekiyor. Kadınlar evden ancak ‘ev işlerini mükemmel yaptığı’ takdirde dışarı çıkabiliyor. Dışarı çıkabildiğinde ise ancak bu tür işler bulabiliyor. Kadınlar açısından maddi bir kazanç elde edilmiş gibi görünse de çalışmanın niteliği dolayısıyla kadınların bağımlılık ilişkilerini artıran bir durum yaratılıyor. Bu çalışma biçiminde profesyonel bir iş anlaşması yapmıyorsunuz, doğal olarak haklarınızı soramıyorsunuz. Bir sorunla karşılaştığınızda, burs alan çocukları, bir sonraki sefere işe alınıp alınmayacağınızı, ailenizin itibarını, size iş ‘bahşetmiş’ olanların yardımını düşünmek zorunda bırakılıyorsunuz. Bu, kadınları iktidara bağlamanın bir yöntemi olarak da karşımıza çıkacaktır.
 
YOKSULLUĞUN YÜKÜ KADINLARIN ÜSTÜNE
 
Kadınların çalışmasının niteliği taşeronda, toplum yararına, fason, geçici çalışma olduğu sürece kadınların dışarı çıkması da giderek imkansız hale gelebiliyor. Hem kadınlar hem de aileleri ‘evden dışarı çıktım ama ne oldu? Evde daha rahattım’ noktasına getirilebiliyor. İktidar da burada bir pazarlığa girişiyor. ‘Dışarıda koşullar kötü, sen evinde otur, hastaya bak, yaşlıya bak’ diyerek yükü kadınların üzerine yıkarken bir yandan da sosyal yardımları bir sosyal sorumluluk projesi haline getirebiliyor.  
 
HEM EVDE HEM İŞTE ŞİDDET ARTAR
 
Güvencesizleştirme süreçleri böyle devam ettiği sürece kadınlar açısından esnek çalışma ve güvencesizlik çok daha ağır şekillerde yaşanmaya devam edecek. Güvencesizliğin yazgımızı çizmesine izin vermeden, bütün yeni istihdam formlarına hayır diyerek, dayanışmayı öreceğimiz bir mücadele hatta çizmek zorundayız kadınlar olarak. Aksi takdirde hem çalışma yaşamındaki hem de gündelik yaşamdaki şiddetle baş etmek giderek daha da zorlaşacak.
 
TOPLUM YARARINA ÇALIŞMA PROGRAMI KİME YARIYOR?
 
2008’de yürürlüğe giren Türkiye İş Kurumu İş Gücü Uyum Hizmetleri Yönetmeliği ile hukuki bir zemine oturan Toplum Yararına Çalışma Programı, İşKur’a kayıtlı işsizleri Milli EĞİTİM Bakanlığına bağlı eğitim ve öğretim kurumlarında, üniversitelerde, özel eğitim işletmelerinde, meslek kuruluşlarında, dernek ve vakıflar bünyesinde bir yıl içerisinde dokuz ayı geçmemek üzere “İstihdamın korunması, artırılması, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesi ile işsizliğin azaltılmasına yardımcı olmak” adına istihdam etmek üzere  geliştirildi.
 
ADI ‘KURS’ AMA…
 
Toplum Yararına Çalışma Programı, hukuki açıdan “kurs” olarak tanımlanıyor. Bu “kurs” süresince asgari ücret üzerinden ödenecek ücretler, sigorta primleri, vergiler ve diğer yasal kesintiler de İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Yasal olarak İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken paralar işsizlerin eğitimi için ve istihdam edilebilirliklerini artırabilmek amacıyla kullanılabilir. TYÇP’nin “kurs” olarak adlandırılma gerekçesi de tam da bu. İktidar, sermayenin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bu programda çalıştırılan işçilere yine işçilerin ücretlerinden kesintilerle oluşturulan İşsizlik Fonu’ndan para veriyor.
TYÇP kapsamındaki “kurs” listeleri incelendiğinde meslek edindirme faaliyetiyle ilgili herhangi bir ize rastlanmıyor, insanlar “Beden işçisi” statüsünde istihdam ediliyor ama adları “kursiyer” oluyor.
 
NEDEN 9 AY?
 
Çalışma süresinin dokuz ayla sınırlandırılmış olması, TYÇP’ye bağlı çalışmayı “güvencesiz işler” kategorisine sokuyor. Her ne kadar bir kişi dokuz ayın bitiminden sonra üç aylık bekleme süresinin ardından tekrar işe girebilse de, kişinin tekrar işe alınabilmesinin tek “güvencesi”, çalışılan kurumun veya kuruluşun “olumlu görüşü” ve “İşKur il müdürlüğünün onayı”. Yani bu düzenleme, taşeron uygulamalarından hatırladığımız “bilindik iki hileye” zemin hazırlıyor. Bunlardan ilki, kıdem tazminatından yoksun bırakma; ikincisi ise sendikasızlaştırma.
Yasal olarak kıdem tazminatından yararlanmak için en az 1 yıl çalışma koşulu var. Toplum Yararına Çalışma Programı kapsamında çalışıp da kıdem tazminatından yararlanmak mümkün değil.
Tekrar çalışma olanağı kurum veya kuruluşun olumlu görüşü ile İşKur il müdürlüğünün onayına bağlı olduğu için, ayrıca bu programa bağlı olarak çalışanların büyük çoğunluğu uzun süre işsiz kalmış ve herhangi bir sosyal güvenliğe tabi olmayanlardan seçildiği için yeniden çalışmak isteyenler açısından “sendika” bir tehlike unsuru olarak algılanabiliyor.
 
PEKİ ŞİMDİ NEREYE?
 
Toplum Yararına Çalışma Rejimi, kamuoyuna yansıtıldığı gibi ne işsizlikle ne de yoksullukla mücadelede etkili bir politika değil.
Akademisyen Servet Gün’ün aktardığına göre işsizlikle mücadele söylemiyle gündeme getirilen Toplum Yararına Çalışma Programı uygulamada hem kadrolu hem de taşerona bağlı işçilerin yerini doldurmak üzere kullanılıyor. Örneğin, Toplum Yararına Çalışma Programı yaygınlaşmadan önce Tunceli’de bir ilköğretim okulunda taşerona bağlı olarak aralıksız beş yıl çalıştırılan kadın işçiye okul yönetimi, “Artık sen İşKur’a git ve onlar seni bize göndersin” diyor. Kadın, altı ay da İşKur aracılığıyla çalıştırıldıktan sonra okul yönetimi programın süre sınırlamasını gerekçe göstererek işine son veriyor.
Kısacası, işsizlikle mücadele söylemiyle gündeme getirilen bu yeni emek rejimi, önümüzdeki dönemde taşeron çalışma rejimini dahi aratacak bir biçimde, güvenceli işleri hatta taşeronu bile tehdit eder hale geldi. Ve yine kadınların emeği, ihtiyaçları, sosyal destek talepleri ve iş istekleri kullanılarak…
 
1800’LERDEN BERİ AYNI MANTIK: ‘YOKSUL ÇALIŞSIN, YARDIMI HAK ETSİN’
 
Toplum Yararına Çalışma Programı üzerine yaptığı çalışmada Tunceli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Servet Gün bu programın temel felsefesinin dört asır öncesinde uygulanan İngiliz Yoksul Yasaları’na kadar geriye gittiğini aktarıyor.
İngiltere’deki yoksullar da “Aldıkları yardımları hak etsinler” mantığına bağlı olarak “toplum yararına” çalıştırılıyorlardı. Bir bakıma, yoksulların aldıkları yardımlar toplum yararına yaptıkları işlere bağlanmıştı. İngiltere’de sokak, yol, cadde ve kanalizasyon temizleme karşılığında verilen yoksul yardımları, bugün Türkiye’de de benzer işler yaptırılarak veriliyor.
* İngiliz Yoksul Yasaları ile Toplum Yararına Çalışma Programı’nın her ikisi de yoksullara yapılacak yardımları çalışma koşuluna bağlıyor, yani her iki uygulama da, son tahlilde “Çalışmayana ekmek yok” anlayışına yaslanıyor.
* İki uygulamanın diğer bir ortak özelliği yoksulları, yoksul oldukları için suçlayan bir anlayışla işe koşması. Her iki uygulama da, düzensiz, güvencesiz ve düşük gelirli birtakım işlerin toplum yararına yapıldığını, bir bakıma normal bir çalıştırma olmadığını ima ediyor.  
* İngiliz Yoksul Yasaları’nda çalışma karşılığında yardım adıyla yapılan ödemeler vergi gelirlerinden finanse ediliyorken; Toplum Yararına Çalışma Programı’na bağlı olarak istihdam edilenlerin ücretleri İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanıyor. Yani, her iki uygulamada da ücretler çalıştıran kurum tarafından ödenmiyor. Yoksulların hangi işlerde çalışacağı ve alacakları “yardımların” dağıtılması gibi işlemler İngiliz Yoksul Yasaları’nda kilise tarafından yürütülürken; Toplum Yararına Çalışma Programı’nda bu görevi İşKur yürütüyor.
Sonuçta, her iki uygulama da “yoksulluk döngüsüne” hizmet ediyor, yoksullara mesleki beceri kazandırmadığı, onları vasıfsız işlerde ve nihayet düşük ücretlerle çalıştırdığı için yoksulluğu dindirme şansını da ellerinden alıyor.
DİĞER HABERLER
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?
FAİZ İNDİRİMİ İÇİN ARALIK AYI YORUMU NE KADAR DOĞRU?

Merkez Bankası politika faizini yüzde 50’de sabit tutmakla birlikte Para Politikası Kurulu metninde önceki metinlere göre epeyce bir değişiklik yaptı. Merkez Bankası’nın açıklamasındaki değişiklikler ağırlıklı olarak faiz indirimi için aralık ayına işaret edildiği şeklinde yorumlandı.

LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ
LİPTON FABRİKASINDA ÜYE EĞİTİMLERİ GERÇEKLEŞTİRİLDİ

20-21 Kasım 2024 tarihlerinde, Fındıklı ve Ardeşen’deki Lipton Çay Üretim Fabrikalarında çalışan üyelerimize yönelik eğitim programı düzenlendi. Programın açılışı, Genel Eğitim Sekreterimiz Engin Öz ve Dosan Şube Başkanı Mustafa Yüksel tarafından gerçekleştirildi.

ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?
ÜCRETLER NİYE Mİ ÖNGÖRÜLEN ENFLASYONA ENDEKSLENEMEZ?

Yıl sonuna yaklaştıkça giderek daha çok tartışılan bir konu var. “Ücretler gelecek dönem için öngörülen enflasyona endekslenerek mi belirlense, yoksa geride kalan dönemin enflasyonu dikkate alınarak mı?”

“ASGARİ” İNSANCA OLMALI
“ASGARİ” İNSANCA OLMALI

Türk-İş, DİSK ve Hak-İş başkanları, emekçilerin temel hak ve taleplerini Meclis’e taşıdı.