Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Mayıs ayı enflasyon rakamları, piyasa beklentilerinin biraz altında olsa da geleceğe ilişkin kırılganlık algısının güçlenmeye devam ettiğine işaret ediyor. Anılan dönemde tüketici fiyatlarındaki artış yüzde 0.56 düzeyinde gerçekleşmiş; bu yılın ilk beş aylık yükseliş yüzde 5.30 olur iken yıllık oran yüzde 8.09 seviyesine ulaşmış. Merkez Bankasının sene başındaki on iki aylık yılsonu hedefine ilk beş ayda erişilmiş olması, olumlu düşünmeye izin vermiyor.
Gerçeği görebilmek için oluşturulan Gıda Kurulu’nun Mayıs ayı verileri üzerindeki etkisini, bu yılın geri kalan yedi aylık döneminde enflasyon üzerinde belirleyici olması beklenen eğilimleri ve bunların makroekonomik görünüm üzerindeki etkilerini irdelemek gerekiyor.
GIDADA YAPAY BASKI ETKİSİ
Tüketici fiyatları içinde önemli sayılabilecek bir ağırlığı olan gıda ve alkolsüz içecekler grubundaki fiyatlar, Mayıs ayında yüzde 2.68 oranında gerilemiş; buna rağmen ilk beş aylık artış yüzde 7.63 oranında olmuş. Bu aşamada yaklaşan Genel Seçimler öncesinde Gıda Kurulunun her yolu deneyerek fiyat artışlarını baskılamaya çalışmış olabileceğini ve bu faktörün yılın geri kalanında etkisiz kalabileceğini hesaba katmak gerekiyor. Yapay baskılarla ve arzı artırarak bu gruptaki fiyat artışları önlenmiş hatta kısmen geriletilmiş olabilir.
Bazı kesimler gıda ve alkolsüz içecek grubunda Mayıs ayında yaşanan gerilemenin mevsimlik arz artışına bağlı normal bir hareket olduğunu düşünebilir. Fakat hava koşullarına bağlı olarak arzda yaşanan daralmaya rağmen söz konusu fiyatların böyle bir şey olmamışçasına gerilemesi, kapsamlı müdahalelerin sonucu etkilediği kanaatini güçlendiriyor. Gıda Kurulunun herhangi bir müdahalede bulunmadığını düşünmek gerçekçi görünmüyor! Bazı ürünlerde stokların bir şekilde devreye sokulması, ithalat yapılması veya tehdidi ile sonuç alınmaya çalışılması gibi eğilimler belirleyici kılınmış olabilir.
Yılın geri kalan yedi aylık dönemine ilişkin beklentiler de olumlu düşünmeye izin vermiyor. Muhtemelen küresel emtia fiyatlarında ciddi bir gerileme söz konusu olmayacak ve riskten kaçınma eğilimi gücünü korumaya devam edecek; gelişen ekonomiler olumsuz baskılar altında bunalacak, döviz kurları ve faizler yükseliş eğiliminde olacak; maliyetler arttıkça piyasa dengeleri sarsılacak. Ekonomideki ikinci yarıyıla ilişkin mevsimlik canlanma dengesizlikleri besleyerek büyütecek. Döviz kurları, enflasyon ve faizler arasındaki geçişken kısır döngü belirleyici olacak. Yılsonu enflasyonunun çift hanelere erişme olasılığı güçlenmeye devam edecek ve karar alıcıları daha fazla etkileyecek.
ÇİFT HANEYE KOŞUYOR
Yukarıda özetlemeye çalıştığımız faktörler ve bunlar arasındaki ilişkiler enflasyon ve işsizliği artırırken ekonomiyi daralmaya zorluyor. Beklentiler olumsuzlaştıkça riskten kaçınma eğiliminin güçlenmesi ve güvensizliğin artması, kırılganlığın çok tehlikeli seviyelere yükselmesi kaçınılmaz olacak gibi görünüyor. Böyle olmayacağını iddia edenlere sormak gerekiyor: Yılın geri kalan yedi aylık döneminde tüketici fiyatlarında yaşanacak artışın, ilk beş aylık dönemdeki yüzde 5.30’luk yükselişten daha küçük olma olasılığı nedir! Beklenti düzeyinde enflasyonun çift haneye koşuyor olmasının ekonomik ve siyasi sonuçları ne tür eğilimleri tetikleyebilir?
Genel Seçimler sonrasında faizlerin sert bir şekilde yükseltilmesi gerektiğini öne süren yabancı yatırımcılar öncelikle enflasyondaki çift hane riskinin dizginlenmesi gerektiğini ima ediyor! Ekonomide daralma ve işsizlikte sert artış pahasına bunu yapmanın pek bir işe yaramama olasılığının da hayli yüksek olduğunu dikkate almak gerekiyor! Olumsuzlaşmakta olan küresel koşullar ve olası faiz yükselişinin varlık değerleri ve bilançolar üzerindeki, bu önerinin pek bir işe yaramama ihtimalini ön plana çıkarıyor. Başka bir deyişle aşırılık sınırlarını zorlayan kırılganlık algısı, hareket yeteneğini daraltırken yan tesir riskini ön plana çıkarıyor; tehlikelere karşı savunmasız ve edilgen hale gelmekten kurtulamıyoruz.
Yabancı sermaye girişinin genelde yoğun olduğu 2003-2011 döneminde enflasyon ve faizleri düşürmek kolay olmuştu. Ayağımızı yorganımıza göre uzatmakta ısrarlı olsak ve sürdürülebilir olmayan eğilimlere bağımlılaşmaktan kaçınabilseydik, söz konusu gerileme daha yavaş olurdu ancak bugünkü sıkıntıları da yaşamak zorunda kalmazdık! İlkesizce ve sonrasını düşünmeden yağmurdan kaçtık; fakat doludan nasıl kurtulacağımızı bilmiyoruz!